Ana içeriğe atla

Sevda Ferdağ Hem Çaldı Hem Söyledi

«Anjelik» filmini Fransızlar yapar da bizim fiiimciier durur mu? Hemen bir senaryo yazıp «Anjelik» adlı dilberi bizim memlekete getirdiler. Anjelik, günümüzde geçen bir konu olmadığı için filmin adının başına Anjelik adını koydular, sonuna da «Osmanlı Saraylarında» dediler. Geçen hafta, Salacak'taki meşhur Çürüksulu Ahmet Paşa'nın yalısında (Burası güya Osmanlı sarayı olmuştu) harem eğlencelerini çektiler. Filmin rejisörlüğünü Ülkü Erakalın yapıyordu. Harem sahnesi olduğu için filmin erkek kahramanı Tamer Yiğit bu sahnede yoktu. Erkek olarak gözümüze sadece Feridun Çölgeçen ilişti. Keçi sakalıyle bir Cinli'ye benziyordu. Bir de Diclehan Baban'la, Nevin Nuray'ı tanıdık. Haremde kadınlar toplanmışlar, esir pazarından satın alınan cariye «Frengistanlı Anjelik» hatunu eğlendiriyordu. Fakat Anjelik Hatun (Sevda Ferdağ) Türk eğlencelerine o kadar ısındı ki bîr ara coşup tef, sonra da ut çaldı, en sonunda da bir İstanbul çiftetellisi döktürdü...(diğer haber için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ceyhan Cem'den Büyük İddia

Selçuk Ural'la beraberliğimiz 1966 Aralık ayında başladı. Daha önce de arkadaştık ama, sadece gezip tozuyorduk. Ne o bana, ne ben ona karışırdık. Bir gün bana Bütün erkek arkadaşlarla ilgini keseceksin. Filmleri bırakacaksın... Gazetecilere, artistlere selam vermiyeceksin dedi. Beni apayrı bir insan yapmak istiyordu. "Bunu zaman gösterir" diye teklifini kabul ettim. Bir arkadaşın evinde kalıyorduk. O Batı Kulüp'te çalışıyordu. Maddi vaziyetimiz iyi değildi. Arabasını satması o sıraya rastlar. Sonradan benim yüzümden sattığını söylemiştir ki, bu doğru değildir. Borcunu ödiyemediği ve şıklığa fazla düşkün olduğu için satmıştır. Bir süre sonra çalışmağa Ankara'ya gitti. Para yollıyacağını söylediği halde sözünü tutmadı... Kavgalarımız bir türlü bitmedi. Günün birinde bana evlenme teklif etti. "Birbirimizi tanımıyoruz... Daha ileride" dedim. Kurtuluş’ta bir ev tuttuk.Bütün istediklerimi almağa başladı. Israrla benden çocuk istiyordu."Gözü, duda

Şey Dergisi’nin 1984 Tarihli 29. Sayısı

https://www.tozlumagazin.net

Türkan'ın Oyununa Geldim

TÜRKAN'IN OYUNUNA GELDİM Bir yanardağ...Aylardan beri için için kaynayan...Patlamaya pek niyeti olmadığı halde, koşullar sonucu büyük bir gürültüyle patlayan bir yanardağ... Ve şimdi ateş saçan bu yanardağ Cihan Ünal'dan başkası değil...Türkan Şoray'olan aşkı neredeyse şarkılara türkülere konu olacak duruma geldiği halde işin başından beri ortaya Şoray'la birlikte kesin çizgiler koymayan ve “bile bile lades”li sözler olan “belki”leri,”olabili”leri çok güzel bir şekilde vurgulayan Cihan Ünal,içnde yaşadığı koşulların birdenbire yön değiştirmesiyle artık dayanamadı ve patladı.Ve kanımızca tüm kamuoyunu ilgilendiren, kendisinin Türkan Şoray'la olan aşkının getirdiği,zihinlere çöreklenen bir çok soruya ışık tutan şaşırtıcı itiraflarda bulundu...Cihan Ünal'ı aylar sonra itiraflara zorlayan neden kuşkusuz herkesin evlnecekler gözü ile baktığı bir sırada Türkan Şoray, yeni bir oyunuyla Ruçhan Adlı gibi aşk yaşadığı Cihan Ünal'ı terkedilmiş pozisyonuna soku

Şakir Öner Günhan Ve Ailesinin Bisiklet Keyfi

SPORUN her dalına büyük saygı duyduğunu söyleyen Şakir Öner Günhan ve ailesi, tam bir bisiklet hastası... Sanatçı, eşi Gülbin ve oğlu Ozan'la birlikte her gün bisiklet turları düzenliyor. Bir süre önce Ankara’da sahne çalışması yapan Şakir Öner Günhan şöyle konuşuyor: «Önümüzdeki günlerde de İzmir'e gideceğim. Sahne çalışmalarımın yoğun atmosferinden kurtulmamın tek yolu, karım ve oğlumun yanında dinlenmek. Hepimizin ortak bir tutkusu bulunuyor. O da bisiklet... Boş zamanlarımızda atlıyoruz bisikletlerimize ve cadde cadde, sokak sokak dolaşıyoruz İstanbul'u..» Şakir Öner Günhan, «Biz bisikletliler çetesini kurduk» diyor ve sürdürüyor konuşmasını: «Bu işten en çok mutlu olan ise Ozan. Eskiden ona pek zaman ayıramıyordum... Ancak şimdi ortak tutkumuz olan bisiklet, ikimize de bu zamanı bol bol veriyor.. En güzeli de, lastik patladığı zaman oturup onu değiştirmek, zincir çıktığı zaman büyük bir dikkatle zinciri takmak oluyor. Yakında ben İzmir'e gideceğim. O za

Sibel Egemen Dişiliğini Konuşturdu

AŞK denilince, hep aklıma lise yıllarım gelir... Bu yüce duyguyu ilk olarak liseye başladığım ilk yıl yaşadım. O yıllarda Ankara'da oturduğumuz mahallenin en yakışıklı delikanlısına takmıştım aklımı. Onu düşünmeden, yolunu gözlemeden yapamıyordum. Oysa pek çok genç kız onu erişilmez olarak görüyordu. Yalnızca düşüncelerinde yaşatıyorlardı... Ben ise onları bile kıskanıyordum. Benim duygularımın aynıları başkaları tarafından da yaşandığı için huzursuzdum. Ne var ki, ben içlerinde en cesuruydum galiba. Amacım, ona yaklaşmak ve kendimi sevdirmekti. Bunun için göze alamayacağım şey yoktu. Bu bir hırs haline gelmişti. Şunu da kabul etmem gerekiyordu ki, beni bir genç kız olarak farketmesinin imkanı yoktu. Neden mi? Çünkü, kısa boylu ve tombalak bir kızdım. Kalçalarıma kadar uzanan saçlarımı, daima bir kasketin içine hapsederdim. Ayağımda rengi dönmüş bir cin pantolon ve üzerinde de babamın giymediği bir gömlek... Bu görünüşte olan birisine, bizim yakışıklı delikanlının bakması müm