Fikret Hakan İstanbul'u dolaşıyor... «Her kaldırımında ayak izim vardı,» dediği eski sokaklardan yeni, bol ışıklı caddelere; Marmara dalgalarının vurduğu eski yalılarla dolu sahillerden; çok katlı, apartmanların bulunduğu modern semtlere kadar bol bol gezip dolaşıyor, hasret gideriyor. Yolda rastladığı «eski aşinalarıyla» sarılıp biraz hoşbeş ettikten sonra hep aynı şeyleri söylüyor: - «Bilemezsiniz İstanbul nasıl gözümde tüttü. Bu şehrin bir tek sokağı, bir tek taşı dünyaya değişilmez, inanın. Buradayken «Bir zengine yekpare acem mülkü fedadır» diyen Nedim'i mübalağa etmiş zannederdim, ama haklıymış. Haklılığını ancak Londra’da altı ay kaldıktan sonra anlayabildim.» Nedim’den yüzyıllarca sonra yaşayan bir başka şair, İstanbul için «Üstüme varma İstanbul» demiş ilkin, sonra «Sana geldim içim ümitlerle dolu—Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur» diye devam etmiş. Bugünlerde Fikret Hakan da içinden sık sık bu beyti tekrarlıyor. İstanbul'u «Yedi tepeden» seyredip «Üsküda...