Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Salih Güney Eşi Zeynep Tedü'den Boşanıyor

BİRBİRİ ardısıra devrilen yaprakların değil ama, değişen takvimlerin Salih Güney’in hayatında büyük bir yeri var. Salih Güney için yılbaşları sadece bir yılın gidip, yerine yenisinin geldiği bir gün değildir, onun hayatının kilometre taşlarında daima yılbaşları yatar. 1944 yılı başında (1.1.1944) doğmuştur Salih Güney... Uzun süre flört ettiği Zeynep Tedü ile 1.1.1968 gecesi evlenmeyi kararlaştırmışlardır. Nişan da yılbaşına çok yakın günlerde yapılmıştır (8.1.1968). Sonra iyi günler yaşanmış, yapraklar peşpeşe duvardan yere düşmüş ve 1968 yılbaşında evlenmeye karar veren çift 1971 yılbaşında da boşanmaya karar vermişlerdir. Evet, uzayıp giden söylentiler böylece söylenti olmaktan çıkmakta, «boşanma» gerçekleşmektedir. Peki ama sebep? Bu sebebi Salih Güney şöyle anlatıyor: - «Mutlulukla dopdolu bir 3 yılı geride bıraktık. Ebru adlı nurtopu gibi bir çocuğumuz var. Peki, niye ayrılıyoruz? Bakın mesela şimdiki hayatımızdan bir örnek vereyim size. Ben sabah erkenden sete giderken Ze

Özlem Onursal'a Teklif Yağıyor

HERKES, «Türk Sineması’nda kısır döngü sürüyor» diye feryat ederken, kimse bunun altında yatan gerçekleri düşünmüyor. Yerli film oynatan sinemalara asılan afişlerde, hep bildiğimiz, hep gözlerimizin aşina olduğu oyuncuların dışında yeni bir çehreye, yeni bir isme rastladınız mı hiç? Tabii ki, «Hayır»... Türk Sineması'nın en önemli sorunu, yeni yeteneklere imkan tanınmaması ve bu yeteneklerin ortaya çıkması için gerekli çabanın harcanmamasıdır... İşte bunu bilen ve yıllardır sürdürdüğü «Sinema Artisti Yarışması» ile Türk Sineması’na yeni yeni genç oyuncular kazandıran SES Dergisi, bu yıl da sinemaya yeni bir isim armağan ediyor: Özlem Onursal... 1.68 boyunda, 55 kilo ağırlığında cıvıl cıvıl bir genç kız... Güzel mi güzel, çekici mi çekici... Üstelik sinemayı ölesiye seviyor... Sinemaya tutkun. Uzun saçlarını ve büyüleyici bakışlarını görenlerin söyledikleri hep aynı: «Artist gibi kız...» Gerçek şu ki, «gibisi fazla».. Çünkü Özlem Onursal'ın bir ay içinde aldığı fi

Adnan Pekak Kadın Kuaförüne Gidip Neler Yaptırdı?

İstanbul sosyetesinin en şık ve kibar hanımlarının doldurduğu Beyoğlu'ndaki Vili Kuvaför salonuna, uzun boylu, herkül yapılı genç bir adam girip, kırıta kırıta yürümeğe başlayınca, kadınlar arasında önce bir fısıldaşma, sonra gülüşme oldu. Yakışıklı adam, başını iki yana çevire çevire etrafına gülümsemeyle kıskandırma arası bir bakışla bakıp, kadınlan süze süze gidip onların aralarına kurulunca, şesuvarın altından başım uzatan şık bir hanım: - Aaaa!.... Adnan Pekak'a bak... Kadın gibi saçını yaptırmağa geldi. Deyince gülüşmeler büsbütün arttı. Kadınlar birbirlerine eğildiler. Kaşlariyle gözleriyle, çeneleriyle kırıtan adamı birbirlerine işaret ederek yine fısıldaştılar, gülüştüler. Gıdıklanmış gibi sesler çıkardılar. 1.87 boyundaki 77 kilo ağırlığındaki yakışıklı adam, bu sözlere oralı bile olmadı. Boş bulduğu bir koltuğa, hiç istifmi bile bozmadan kuruldu. Bu işlere alışık olduğu o kadar belliydi ki... Başucuna üşüşen kızlı erkekli berber kalfalarına, kırk yıllık aş

Assolist Selma Güneri

GAZETELERDEKİ gazino ilanlarında Seima Güneri'nin kocaman resmini görünce, sonunda onun da assolistler kervanına katıldığını anladık. Ve hemen sanatçıyı aradık. - Tebrik ederiz. «Çok teşekkür ederim, sonunda muradıma erdim işte...» - Assolist olarak daha önce de çıkabilirdiniz sahnelere. Bugüne kadar niye beklediniz? «Bir türlü kararımı veremiyordum. Zamanlama çok önemli. Bir de kadro meselesi tabii. Bundan önce birkaç gazinodan assolist olma teklifi geldi ama, onların kadrolarını beğenmedim. Kadro zayıf olunca, gazino iş yapmaz ve iş yapmayınca da bütün sorumluluk assolistindir.» - Kadronuz sağlam mı? «Alt kadromda Sezen Aksu gibi dev bir ismin olması benim en büyük avantajımdır. Başarılı olacağımıza inanıyorum.» - Siz de modaya uymak için mi assolist olarak çıktınız, yoksa başka bir amacınız var mı? «Herkes assolist oluyor diye olmadım tabii. Bende bu yeteneğin olduğunu sık sık çevremdeki kişiler söylerlerdi. On yıllık sahne tecrübem on beş yıllık da sin

Serpil Barlas Yakacak Can Arıyor

Yıllar önce bir gazetenin düzenlediği ''Altın Mikrofon'' yarışmasına katılıp dereceye girdiği zaman herkes gencecik kızın gözündeki hırsı görmüş ve anlamıştı. Bu yarışmayı sadece adını duyurmak için bir basamak olarak kullandığı her halinden belliydi. Çünkü o da annesi gibi ünlü bir sanatçı olmak, herşeyden önce binlerce kişinin sevgilisi olarak anılmak istiyordu. İşte bu kız o günlerin sevilen Türk sanat müziği solisti Aysel Ipar'ın kızı. Serpil Barlas'tı... TÜRKİYE'YE DÜNDÜ AÇILIVERDİ O günkü Serpil Barlas'tan bu günkü Serpil Barlas'a gelinceye kadar çok şeyler değişti. Plak dünyasında aradığını bulamayan genç şarkıcı, gazino sahnelerindeki baldır-bacak savaşına katılmakta buldu şöhretini koruyabilme çaresini... Bu sırada başından bir nişanlılık, bir evlilik ve flörtler geçti. Ama içlerinde adından çok söz edilmesini sağlayan medeni ilişkisi Amerikalı bir pilotla yaptığı sürpriz evlilik oldu. Çünkü bu gün bile gayesi anlaşılmayan bu evlili

Mualla Omay Ümidi Kesmiyor

MUALLA Omay... Sinemanın genç yıldızlarından... Türkan Şoray'a benzerliği ile tanınan sanatçı, kısa zamanda gerek fiziğiyle, gerek yeteneğiyle kendini kanıtlamayı başarmıştı. Bugüne kadar tam 15 filmde rol alan sanatçı, bu arada pek çok reklam filmiyle de ekranlarımızda karşımıza gelmişti... Bugünkü başarısının çok çalışmasına bağlı olduğunu söyleyen sanatçı, «Önceleri herkes benim Türkan Şoray 'a benzediğimden dolayı sinemada tutunduğumu söylüyordu. Ancak ben bu görüşe katılmıyorum. Ben bugünkü başarımı çok çalışmama ve azmime borçluyum. Ben öyle küçük rol diye ayırt etmeden her filmde oynuyordum. Ve sanatın gerektirdiği her türlü role çıkıyordum. Böylelikle kısa zamanda kendimi kanıtlamayı başardım. Ve birçok filmde de başrol oynadım. Bence her sanatçının ilk yıllarında böyle dönemleri olmuştur» diyor. Bu arada birçok video filminde de rol aldığını belirtirken, ayrıca önünde pek çok film teklifi olduğunu da söylüyor. Bu konuda şöyle konuşuyor sanatçı: «Ben son za

Sezen Aksu, Sinan Özer'le Evlendi

EVET, bir süredir «ökseye tutulmuş» olan «Minik Serçesmiz sonunda kafese girdi. Böylece bir yıla yakın bir süredir devam eden aşk öyküsü «mutlu son»a bağlanmış, nikah defterinde Sezen Aksu ve Sinan Özer isimleri yanyana yazılmış oldu. 1980 yazının ılık ve egzotik bir Bodrum gecesinde başlayan, başbaşa çıkılan «mavi yolculuk»ta gelişen Sezen Aksu, Sinan Özer aşkı, o günden bugüne bütün şiddetiyle ve gazetecilerle köşe kapmaca oynayarak devam etti. Sonunda genç çift Beşiktaş Evlendirme Dairesinde, salonu hınca hınç dolduran hayran ve konuk kalabalığı önünde, nikah memurunun karşısına oturdular. Birbirlerinin gözlerinin içine bakarak «evet» dediler ve defteri imzaladılar. Nikah, memuru ayağa kalktı, iki sevgiliyi tebrik etti, «Bir yastıkta kocayın» dedi. Daha sonra Sezen ve Sinan alkışlar arasında uçarcasına salonu terkederek otomobile atladıkları gibi yitip gittiler. Sezen Aksu ve Sinan Özer, nikah sonrası yakın dostları ile bir kulüp'te toplandılar ve birlikte bu mutlu evli

Sevinç Pekin Erzurum'da 3 Jönle Skandala Karıştı

Sinema ve sosyete skandallarının İstanbul'dan başka yerlerde patladığı pek görülmemiştir. İlk defa bu gelenek birkaç gün önce Erzurum'da kopan bir skandalla bozulmuş oldu. Bu Doğu kentine dört film çevirmek üzere giden sinema yıldızları arasında baş gösteren olaylar, büyüyerek bir skandal halini aldılar... Skandala adları karışan artistlerin bir kısmının Erzurum'dan İstanbul’a dönmeleriyle duyulan ve bütün Yeşilçam'ı kaplıyan olayları herkes kendisine göre yorumladı... Kimse suçu üzerine almak istemedi. Kimi henüz perdede çok yeni olan sarışın bomba Sevinç Pekin 'in filmin jönü yine yenilerdenSalih Güney'le kaldığı Şehir Palas Otelin'de başbaşa bir gece geçirdiklerini, kimi karakter oyuncusu Necdet Çağlar'ın, Sevinç Pekin'in odasına girmek, istediğini iddia etti... M. Ali Akpınar'ın da, bir başka skandala sebep olduğu ileri sürüldü... Sevinç Pekin hiç kimseyle bir odada kalmadığını, iftiraya uğradığını söyledi ... Çıkarılan söylentilerin aca

Rıza Silahlıpoda'nın Büyük Aşkı

RIZA Silahlıpoda ile Serap Taşdemiroğlu, ilk kez dört yıl önce İzmir’de tanışmışlardı. Dört yıl sonra yine bir nisan akşamı da aşkları ortaya çıktı. Serap Taşdemiroğlu «Rıza ile bir arkadaş toplantısında tanıştık. Son ra arkadaşlığımız hiç eksilmeden bugüne kadar geldi» derken, Rıza Silahlıpoda da sevgilisinin gözlerinin içine bakarak şunları söylüyor: «Başımdan iki nikah, bir de nişan geçti. Ancak hiçbir zaman aradığım mutluluğu bulamadım. Ve dört yıl önce tanıştığım Serap’ta buldum gerçek dostluğu... Arkadaşlığımız gün geçtikçe sevgiye ve aşka dönüştü. Ama bir süre evlenmeyi düşünmüyoruz.» İstanbul’da tekrar sahneye çıkacak olan Rıza Silahlıpoda bu arada bir longplay dolduracak... Sanatçı İstanbul’da sevgilisi ile dinleniyor ve longplayının hazırlıklarını sürdürüyor. Rıza Silahlıpoda daha önce Sevda Karaca ile evlenmiş, şiddetli geçimsizlik yüzünden ayrılmış, şarkıcı Nilüfer ile de nişanlanıp kavgalı gürültülü bir şekilde nikah masasına gitmeden yollarını ayırmıştı. Rız

Önder Somer'in Şansı Açıldı

İstanbul'un Caddebostan, Suadiye ve Bostancı semtlerinin bu mevsimde sesiz, yalnız bir havası vardır. İnsana huzur, biraz da hüzün veren bir havadır bu... Hele hava yağmurluysa, hele yapraklar rüzgarın tesiriyle oradan oraya uçuşuyorsa... Biz de şubat ortasında, böyle bir akşam üstü, Caddebostan Plajyolu Mehtap Sokağında 33 numaralı evde oturan Önder Somer 'in evini arıyoruz. Etraf tenha. On dakikadır yürüdüğümüz halde yolda ya iki insan gördük, ya da üç... Sert lodos rüzgarı kulaklarımızı sağır edercesine uğulduyor... Kapıda bizi Önder Somer karşıladı. İki yaşındaki oğlu Öner de sırtında. Tıpkı babasına benziyor. Hani derler ya: «Hık demiş, burnundan düşmüş!» diye, öyle işte. - «Buralarda ne işin var?» dedik. «İki saattir yoldayız!» Bir süre yüzümüze bakarak güldü: - «Hele bir oturun bakalım,» dedi. «Bir yorgunluk kahvesi içelim, sonra konuşuruz.» Oturduk, kahvelerimizi içtik... Önder Somer anlatmaya başladı: - «İstanbul tarafını hiç sevmem. İnsan

Figen Say'ın Çocuk Yalanı

Bir sabah günlük gazetelerin baş sayfasında Figen Say 'ın resmini görenler şaşırdılar. Resimle ilgili haberi okuyanlar onun, henüz iki günlük bir bebekken terketmek zorunda kaldığı «sevgili kızına» nihayet kavuştuğunu öğrendiler. Haberde Figen; «Kocamla dostça ayrılmıştık. O zaman altı aylık hamileydim. Doğum yaptım, ve ne acı tecellidir ki yavrumun yüzünü göremeden ondan ayrıldım. Kocam, onu iki günlükken alıp İsveç'e götürmüştü. Sık sık mektuplaşırdık. Geçenlerd<e yaptığım teklifi kabul etti ve kızımı bana getirdi.» diyordu. Bu konuda kendisiyle konuştuğumuz Figen Say, size haberi tekrarlayınca: - «O zamanlar henüz iki günlük olan bebeğinizin yurt dışına çıkmasında demek mahzur görmediniz? Neden biraz büyümesini beklemeyip bu tehlikeye katlandınız?» diye sorduk. - «Meral (Figen, asıl adı Malvina olan kızından Meral diye bahsediyor) biraz benim yanımda kalırsa ona alışır, bu defa da hiç bırakamazdım. Halbuki o günler maddî durumum çok bozuktu. Değil çocuğuma,

Sevda Ferdağ ve Tamer Yiğit Ayrıldı

Değişen birşey yoktu ortada.. Bitip tükenmek bilmeyen dargınlıklara bir yenisi daha eklenmiş, Tamer Yiğit gözünün yaşma bakmadan Sevda Ferdağ'ı gene yüzüstü bırakmıştı. Ve bu terkedişin yanısıra gene Sevda Ferdağ 'a inat, "Kedili" bir kızla dolaşmaya başlamıştı. Gerdekten de Tamer Yiğit 'in Yeşilçam'ın dışında bulduğu bu yeni sevgilisi garip tutkulu bir genç kadındı. Tamer Yiğit 'in arabasında görülen bu genç kadının omuzu üzerinde güzel bir kedi vardı. İşte bu "Kedili Kız"la ilişki kunıp ortalıkta görünmesi Sevda Ferdağ'ı bir hayli yıpratmıştı.a Ve gerçekten de söylentilerin bir yere kadar doğru olduğunu, Sevda Ferdağ'ı ziyaret ettiğimizde gördük. Yüzü makyajsız ve solgundu. Hasta bir görünüşü vardı. - "Hastayım.. Biraz sonra doktora gideceğim.." dedi. Sorduk: - "Hastalığınızın nedeni sinir krizleri mi?.. Öyle söyleniyor da!.." Acı acı güldü Sevda Ferdağ, "Sinir krizleri mi?.. Hiç ilgisi yok. Peki se

Belgin Doruk Nasıl Bir Anne?

Küçük Aydın Birsel denize aşıktı. Balık tutmayı seviyordu. Kayıklara, vapurlara özel bir tutkusu vardı. Evleri de tam Bebek'te, deniz kiyısındaydı. Boğaz'in dalgalarının sesiyle uyuyup uyanıyordu. Kırmızı balı klan, beyaz çiçekleri seviyordu. Üstte Belgin Doruk ve oğlu Aydın Tarabya'da balık tutarken, altta bir kotranın güvertesinde, yanda çiçekler arasında sarmaş dolaş görülmektedirler. Belgin Doruk, Yeşilçam'da evlilikle sinemayı beraber yürütmenin sırrına ermiş, bunun en başarılı örneğini vermiş ender sanatçılardan biridir. Bu haftaki "Yeşilçam'ın Güzel Anneleri" yazı dizimizin , dört yaşındaki oğluyla birlikte konuğu olan perdenin "Küçük Hanımefendi"si, sinemanın dışındaki özel yaşantısında çok iyi bir anne, mükemmel bir eş ve ev kadını olduğunu göstermiştir. 1953'in Türkiye Güzellik Kraliçesi, Yeşilçam’a geldiği günden bugüne kadar tutarlı bir yaşantı sürdürmüş yıllarca zirvede kalmış, iki evlat sahibi mutlu bir anne olduktan so

Sezer Güvenirgil İntihar Etti

HİÇ BEKLENMEYEN bir anda, her yerde «büyük bir sürpriz» etkisi yaratan bir haber bomba gibi patlayıverdi. Sezer Güvenirgil intihara teşebbüs etmişti. Şaşanlar şaşırmakta haklıydılar. Henüz 1 aylık evliydi Sezer. Üstelik bir macera, ya da yıldırım evliliği yapmamış, Tunç Oral 'la hayli uzun bir süre nişanlı kalmıştı. Bunun yanı sıra iş hayatında da değişen bir şey yoktu genç kadının. Herkes onun mutlu göründüğünü söylüyordu. Ama haber gerçekti. İntihar etmesi için görünürde hiç bir sebep olmadığı halde Sezer Güvenirgil tam 25 tane hap alıp hayatına son vermek istemişti. NE DİYORLAR? Tunç Oral Şişli Çocuk Hastahanesinin 1. Dahiliye Servisinin kapısında bekliyordu. Olay hakkında SES'e şunları söylüyordu: - «Hiç beklemediğimiz bir olay bu. Salı akşamı saat 19.00 - 19.30’da eve gittim. Kapıda prodüktör Necil Ozon'u gördüm. Bize geliyormuş. Birlikte yukarıya çıktık. Kapıyı çaldık, çaldık açılmadı. O sırada komşu kattaki hanım sabahtan beri evden ses duymadığını söy

Sema Özcan'ın Arabası

- «Hayırlı olsun efendim.» Sema Özcan'ın evindeydik. Biraz önce SemaÖzcan iki ayrı sigorta mukavelesine imza atmış, sigortacılar da mukavelelerini çantalarına koyup evden ayrılırlarken ona yukarıdaki klasik temenniyi tekrarlamışlardı. Sigortacıları uğurlayan Sema Özcan tekrar odaya girdiği zaman not aldığımız kağıtları açtık ve, «Bir yanlışlık yapmayalım,» diyerek sigorta mukavelesinin şartlarını bir defa da ora anlattırıp önümüzdeki kağıttan takip ettik. Sema Özcan arabasını 60.000 liraya kendini de 300.000 liraya sigorta ettirmişti. Bu sigortalar için yılda şirkete tam 10.500 lira ödeyecekti. Herhangi bir hal vukuunda sigorta tazminatın annesi Mediha, babası Yaver ve kardeşleri Suzan ile Semra arasında paylaştırılmasını mukaveleye yazdırmıştı. Sema Özcan bize bunları anlattıktan sonra o anda aklımıza gelen bir soruyu sorduk ve, «Bu sigortalara neden lüzum hissettiniz?» dedik. Sema da başladı anlatmaya: - «Bizim memleketimizde sinema artistliği çok güzel, ama ç