Bir İzmir sabahında henüz günün yeni ışıdığı bir saatte Kordonboyu'nda bir kız geziniyordu. 12 yaşında ya vardı ya yoktu... Ürkek ve telaşlı adımlarla kaldırımı baştan aşağı voltalayıp duruyordu. Minicik yüreği bu günün sabahında heyecandan olağanüstü şekilde çarpıyor, çarpıyordu... Delifişek bir görünümü vardı... Cin gibi gözleri, sarı saçları ve kısacık boyu... Yaşıtlarında görülmeyen ölçüde de inatçı bir kişiliğe sahipti... Bir süre sonra yanından geçen bir adama saati sordu... «Yedi» dedi adam... Daha çok erkendi okulun başlaması için... Gidip bir kanepeye oturdu... Deniz üzerindeki martıları, iskeleden kalkan bir vapurun ilk yolcularını seyre daldı... Bir ara elini sol yanağında gezdirdi... İki gün öncesini anımsadı... Üvey babasından yediği tokadın yanağındaki acısı geçmişti ama yüreğindeki iz silinmemişti... Gözleri dolu dolu oldu... Korkusuzca sokaklarda gezinen, sarhoş naralarına muzipçe cevaplar veren o kız birden ağlamaya başlamıştı. Kanepenin ucuna büzülmüş...