Dünyanın birçok ülkesinde en azılı katillere bile müebbet hapis verilir ve idam cezaları kaldırılırken yerli filimcilikte yeni bir moda başladı: idam sahnelerini filimlerin içine koymak... Artık yılda 250'yi bulan yerli filimlerin çoğunda bir ölüm, öldürme veya idam muhakkak vardır. Senaristler, rejisörler sanki sadist birer hastaymışlar gibi gerekli, gereksiz «ölümlü sahne» yi, ne yapıp edip filmin münasebetti veya münasebetse bir yerine muhakkak yerleştiriyorlar. Avrupa ve dünya sinemasında da 40 - 50 yıldan beri çevrilen filimlerin, hele tarihi bir olayı anlatmak isteyenlerinde, idam sahneleri gördük. Kimi elektrikli sandalye, kimi giyotin, kimi de yağlı ipe gidiyordu. Ama, hepsi gerçek bir olayı konu olarak alıyordu. Muhayyel bir hikayeyi ele alan filimlerde ise, mahkum sehpaya, kurşuna dizilmeye veya giyotine giderken filim de biter. Bizde son yıllarda, sansürün de gevşemesiyle birlikte, ölüm sahnelerinin her çeşidi filimlerimizin vaz geçilmez unsuru oldu. İdam ile öldü...