Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Belgin Doruk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Belgin Doruk'un Avrupa Fethi

Filim piyasasında «Birsellerin köşkü» diye bilinen bir plato vardır. Arnavutköy sırtlarında, denize uzanan bu şahane manzaralı köşlcün en üst katına yaz aylarında sahipleri gelir. Kim mi sahipleri? Söyleyelim: Belgin Doruk ve eşi Özdemir Birsel. Yaz boyunca buradan Anadolu yakasını seyrederler, yazın tadını doya doya çıkarırlar... Günlerden pazartesiydi... İstanbul kavurucu ağustos güneşinin altında, derin nefesler alıp verirken, Boğaz'da serin bir rüzgar esiyordu. Otomobilimiz Arnavutköy sırtlarına tırmandı. Demir kapılardan geçip bizi köşkün bahçesine bıraktı. Avrupa'dan yeni dönen Belgin Doruk'la konuşmaya gidiyorduk. Köşke girince, Belgin'i görmeden sesini duyduk: «Buyurun! Buyurun! Sizi bekliyordum,» dedi. Üzerinde san havlu bir plaj elbisesi vardı. Az sonra geniş balkonda, hem denizi seyrediyor, hem konuşuyorduk. Artık Belgin'e Avrupa komşu kapısı oldu. 1954 yılından beri Avrupa'ya çıktığını söylüyor. Sayısını sorduk. «İnanın hatırlamıyorum,» de...

Ayhan Işık ve Belgin Doruk Beyrut'ta

Aslına bakarsanız, İşin başında bir turizm şirketiyle Gazeteciler Sendikası'nın ortaklaşa düzenledikleri Lübnan seyahatinin bilinen turlardan farkı yoktu. Ama ne var ki fark Yeşilköy'de meydana çıktı. 105 kişilik turist kafilesinin içinde hemen dikkati çeken 8 kişilik bir grup vardı. Ayhan Işık, Belgin Doruk, rejisör Tunç Başaran, kameraman Enver Burçkin, prodüktör Özdemir Birsel, A. Işık'ın eşi Gülşen İşık ve SES foto muhabiri Erol Dernek'i Yeşilköy'de görenler önce İstanbul'un hava limanında bir filim çalışması olduğunu zannettiler, ama bizimkiler çanta, valiz uçağa yürümeye başlayınca kafileyi genel bir sevinç havası sardı. Nasıl sevinmesinler? Ünlü yıldızlarla birlikte bir haftalık bir geziye çıkmak kimin için cazip değildir ki... ULUDAĞ LÜBNAN OLDU Filimciler çeşitli mekan cambazlıklarına baş vururlar, dekor ve sinema hileleri ile gidilmedik yerlere gidilmiş gibi filim çekerler. Ama bu defa bu işin tersi oldu. Hisar Film «Küçük Hanımın Şoförü» adlı...

Belgin Doruk ve "Yedi Cüceler"

Bundan yıllarca önce Walt Disney tarafından karton filim olarak yapılan «Pamuk Prenses ve 7 Cüce» yi bir yerli filim olarak çevirme fikri ilk olarak Ayşecik’in babası Hamdi Değirmencioğlu'ndan çıkmıştı. Değirmencioğlu, fikrini birkaç prodüktöre açmış, bunlardan Hisar Film sahibi Özdemir Birsel bu projeye «Olur.» demişti. Olur demişti ya, iş sadece «Olur,» demekle ve parayı koymakla bitmiyordu ki... Çünkü 7 tane cüce lazımdı. Kaldı ki, iş sadece 7 cüceyi bulmakla bitmiyordu, bu 7 cücenin yedisinin de hiç değilse biraz rol kabiliyeti olması, kamera karşısında kendilerinden istenileni yapabilmeleri gerekiyordu. Şimdi sıkılacaksınız ama, o zaman da her şey halledilmiş olmuyordu. Bu 7 cüce filimde «Keloğlan», «Uykucu», «Bilgin», Neşeli». «Öfkeli» gibi belirli 7 tipi canlandıracaklardı ve masal herkes tarafından bilindiği için bulunan cücelerin masaldaki tiplere de uygun olması şarttı. Hani «iş üç nalla bir ata kaldı...» diye bir söz vardır ya, durum onu pek andırıyordu. Konu bell...

Belgin Doruk İyileşti

«ŞAHANE İNTİKAM» adlı filmin İstiklal caddesinde çekilen bir sahnesinde, rol icabı polislerden kaçarken kaldırıma yuvarlanıp sol ayağının baldır kemiğini çatlatan Belgin Doruk, günlerce alçılar içinde yatakta yatmaya mecbur kaldıktan sonra, nihayet iyileşti ve iyileşir iyileşmez ilk işi, günlerden beri kendisiyle birlikte eve hapsolan oğlu Aydın'ı hayvanat bahçesine götürmek oldu. O gün Aydın için «Çifte bayram» vardı. Öyle ya, hem cici anneciğinin ayağa kalkışına seviniyor, hem de Gülhane Parkı'ndaki hayvanat bahçesine gidip oradaki hayvanları göreceği için seviniyordu. Ana - oğul evlerinden çıkıp bir taksiye atladılar ve doğru Gülhane Parkı’na gittiler. Hafiften yağmur çiselediği için, Park’ta birkaç turistten başka kimsö yoktu. Kapıdan bilet alıp içeriye girdiler. Yapraklarını dökmüş uzun ağaçların çerçevelediği yolda bir süre yürüdükten sonra Belgin Doruk: - «Biraz şurada oturalım mı yavrum?» dedi. Sargıları çözülmüştü, ama sol ayağında hâlâ daha hafif bir şiş va...

Belgin Doruk'un Evi Antikacı Gibi

Bundan iki yıl kadar önce Belgin Doruk ile Nişantaşı'ndaki evinde bir röportaj yapmıştık. Sorular cevaplar derken konuşmalarımız gelip «hoby» konusuna takılıp kalmıştı. Eğer hafızamız bizi yanıltmıyorsa o gün şöyle konuşmuştu Belgin Doruk: «Genç kızlığından beri en büyük merakım antika ve tarihi eşya toplamaktır. Fakat, filim ve ev işlerinden zaman ayırıp da çarşı pazar dolaşamıyorum. Yoksa öyle kelepir şeyler satılıyor ki, insanın aklı, havsalası almıyor. Geçenlerde benim gibi antikaya; tarihi eşyalara meraklı yaşlı bir hanım arkadaşım, Beyazıt’daki eskicilerden 75 liraya bir sehpa almış. Belki inanmayacaksınız ama, sehpanın yapılış tarihi neymiş biliyor musunuz? 1814. Yani 155 yıllık. Paris'te bir mobilya fabrikasında yapılmış.» Geçtiğimiz hafta aynı Belgin Doruk’la, bu defa Bebek’deki evinde konuşuyoruz. Konumuz yine antika ve tarihi eşya üzerine. Belgin Doruk, aradan geçen iki yıl içinde müzayedeleri izlemiş, antikacı dükkanlarını dolaşmış ve sonunda maddi, manevi de...

Belgin Doruk'un İstikbali

- «Peş peşe üç filim çevireceğiz... İlkinde on altılık bir köylü dilberini, İkincide 24 yıl hapis yatan ihtiyar bir kadını canlandıracağım. Bu filim biter bitmez hemen bir salon komedisine başlıyoruz. O filimde de bir Arap prensesi oluyorum. Bence, bu filimlerin içinde en zoru da bu... Bakın, size kısaca konuyu anlatayım. Prenses Türkiye'ye gelir ve bir banka veznedarına aşık olur... Hoppa, şımarık bir kadındır... Buna karşılık veznedar, erkek tipli, kabadayı, kadınları fazlasıyla seven bir tip. Prenses tür j entrikalarla veznedarın eşi olmayı başarır. Ama, çok geçmeden bu evlilik her ikisi için de bir cehennem azabı olur... Prenses düşünür, taşınır ve «deri değiştirmeye», yani kocasının istediği gibi bir kadın olmaya karar verir. Ve, kocasını kendine aşık etmek için türlü kılıklara girer durur... Bar kadını olur, dilenci olur, sonra İspanyol dansözü olur... Ama, bütün bu zahmetlerin karşılığını da sonunda görür. Sert veznedar, şuh İspanyol dansözüne abayı yakar. Yani bu filim...

Belgin Doruk'un Küçük Prensi

Bir kadın sinema artisti ile konuşuyorduk. Konu Belgin Doruk'a gelmişti. Birdenbire sordu: - «Kuzum, niçin Belgin Doruk adı geçince hemen ona 'hanımefendi' sıfatını veriyorsunuz? Türk sinemasında başka hanımefendi kadm yok mu?» Kadın sinema oyuncusuna o zaman gerekli cevabı vermiştik... Geçen hafta Arnavutköy - Bebek sırtlarındaki meşhur «Çifte Saraylar» a çıkarken aklıma hep bu «hanımefendilik» sıfatı takılıyordu. Belgin Doruk, hususi otomobilini şoförüyle gönderip bizi aldırmıştı. Arabası temiz ve bakımlıydı. Şoförü bile dikkatle seçilmiş: Ciddi, dikkatli, saygılı. İnsan Belgin Doruk'un çevresine girdi mi daha ilk adımda, başka sinema yıldızında bulunmayan şeylerle karşılaşıyordu... Otomobil sahil yolundan tepelere doğru tırmandı. Döne döne, bütün Boğaziçi'ne hakim «Çifte Saraylar» ın büyük demir kapısı önünde durdu. Klakson sesini duyan kapıcı hemen kapıyı açtı. Uçsuz bucaksız denilecek kadar büyük olan bahçeye otomobille girdik. Bir süre gittikten son...

Aydın Birsel Kimin Oğlu

Dünya sahnesinden 13 yıl önce ayrılan, Türk sinemasının sadece bakışıyla bile izleyeni gönüllü bir tutsaklığa tabi kılmayı başarmış efsane ismi Belgin Doruk 'u bugüne kadar hep başkaları anlattı! "Küçük Hanımefendi"nin vefatına kadar bir an bile yanından ayrılmayan oğlu Aydın Birsel ise suskunluğunu ilk kez bozdu! "Hayata gözlerimi açıp etrafımı kavramaya başladığımda gözlerimin içine sevgiyle bakan güzel bir kadın hatırlıyorum Dünya güzeli bir kadın..." Konuşurken sesi titriyor. Heyecanlı Kısa aralıklarla yutkunuyor Sarf edeceği sözü özenle seçiyor. İlk kez bir gazeteciye, hayatının en kıymetli varlığını, annesini anlatıyor olmanın verdiği hüzünle sarmaş dolaş bir heyecan bu Sol yanağında annesinden miras belirgin bir "ben" var. Bu aynı zamanda bir "kader ortaklığının" nişanı! Bugüne kadar çok insan anlatmış annesini. Çok insan hayatı üzerine kalem oynatmış O hep durup izlemiş, dinlemiş, ölümsüzlük diyarına uğurlayana dek yanında...

Belgin Doruk Nasıl Bir Anne?

Küçük Aydın Birsel denize aşıktı. Balık tutmayı seviyordu. Kayıklara, vapurlara özel bir tutkusu vardı. Evleri de tam Bebek'te, deniz kiyısındaydı. Boğaz'in dalgalarının sesiyle uyuyup uyanıyordu. Kırmızı balı klan, beyaz çiçekleri seviyordu. Üstte Belgin Doruk ve oğlu Aydın Tarabya'da balık tutarken, altta bir kotranın güvertesinde, yanda çiçekler arasında sarmaş dolaş görülmektedirler. Belgin Doruk, Yeşilçam'da evlilikle sinemayı beraber yürütmenin sırrına ermiş, bunun en başarılı örneğini vermiş ender sanatçılardan biridir. Bu haftaki "Yeşilçam'ın Güzel Anneleri" yazı dizimizin , dört yaşındaki oğluyla birlikte konuğu olan perdenin "Küçük Hanımefendi"si, sinemanın dışındaki özel yaşantısında çok iyi bir anne, mükemmel bir eş ve ev kadını olduğunu göstermiştir. 1953'in Türkiye Güzellik Kraliçesi, Yeşilçam’a geldiği günden bugüne kadar tutarlı bir yaşantı sürdürmüş yıllarca zirvede kalmış, iki evlat sahibi mutlu bir anne olduktan so...