Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Göksel Arsoy etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Göksel Arsoy'un Yaz Partisi

GRUPUN KODAMANLARI — Göksel Arsoy'un cumartesi sefasına davet ettiği artistler Leyla Sayar , Nilüfer Aydan , Pervin Par 'dı. Bir de Tülin Elgin gelecekti. Göksel, bu kadınların arasında hareme giren ünlü Toto kadar zevklendi. Yedeksubay öğretmenliğini yapmak üzere bu yıl Konya'ya giden Göksel Arsoy orada bir ev tutmuş olmasına rağmen, eşi ve çocuğu vakitlerini daha çok İstanbul'da geçiriyorlardı. Bu yüzden Konyalılar ona ''Kış Bekarı'' adını takmışlar, şimdi mevsim ile birlikte tabii Göksel Arsoy 'un lakabı da değişti. Günlerden cumartesiydi... Göksel Arsoy esneyerek uyandı. Ve hemen traş olmak için lavoboya koştu. Biraz acele etmesi gerekiyordu. Göksel Arsoy traşına özel bir itina gösterdi mi, o gün muhakkak tatlı bir randevusu var demektir. Yakışıklı artist bu konularda son derece hassastır. Üstelik, o günkü randevusunun ayrı bir özelliği vardı. Hafta sonunu, birbirinden cazip, dört güzel kadınla geçirecekti. Hep beraber bir Boğaz g...

Göksel Arsoy'un Evindeyiz

ÜÇ KİŞİYE BİR DÜNYA — Göksel Arsoy , eşi Soley ve kızı Aşkım'la oturma odasında. Dört yıllık mutlulukları bütün tazeliğiyle yüzlerinden okunuyor. Göksel, Aşkım'ın saçlarını okşayıp: «Evlilik ve baba olmak, gerçekten çok güzel şey!...» diyor. MUTFAKTA — Tertemiz, pırıl pırıl bir mutfak... Göksel Arsoy dört yıldır, evliliğin getirdiği bir düzen içinde yaşıyor. Şimdilik, bütün düşüncesi vatani görevini bir an önce bitirip terhis olabilmek. Bu daire 300.000 liraya sigortalıdır. GÜNEŞ SEMBOLLÜ SAAT — Oturma odasının bir köşesini süsliyen bu saat, çok değerliymiş. Göksel Arsoy: «Bunun bir eşi de Zeki Müren 'de var» diyor. Her şeyde daima tekele sahip olmaya çalışan Göksel Arsoy, demek ki bu defa paylaşmaya razı oluyor... Onun en çok sevdiği enstrümanlardan biri de kitar, fakat çalmasını bilmiyormuş... KİTAPLARI VE BALIKLARI — Kitaplığın tam ortasına yerleştirilmiş akvaryum, çeşitli renkleriyle, hemen göze çarpıyor. İçinde irili ufaklı, cins balıklar... En kıymetliler...

Göksel Arsoy'un Kayak Merakı

Sinemadaki şöhretini, şimdi de sahnelerde devam ettiren «Altın Çocuk» Göksel Arsoy, «Yeter artık, yorgunluktan öleceğim,» diyerek geçenlerde kayak takımlarını otomobiline attığı gibi soluğu Uludağ'da aldı. Sanki şöhretler Uludağ'da buluşmak üzere kendi aralarında sözleşmişlerdi. Kartal Tibet, Filiz Akın Er Filim ekibiyle Uludağ'a gelmişlerdi. Bu arada Müzeyyen Senar, kızı Feraye, Muhterem Nur, ve Cihat Aşkın'la, Salih Güney ve eşi Zeynep Tedü, Göksel Kortay da dinlenmek için birik! günlüğüne dağa çıkmışlardı. Göksel Arsoy, Uludağ'da dostlarıyle karşılaşınca derin bir «Oh!» çekti. «Burada da yalnız kalmadık» dedi. «Gene bütün Yeşilçam, burada hep beraberiz. Canımız sıkılmaz. Gündüzleri karlar içinde dolaşır kayak yapar, geceleri sıcak odalarımızda oyunlar oynar, bol bol da dedikodu yaparız.» Bir zamanlar genç kızların kalplerini hop hop yerinden hoplatan, yerli sinemanın bir numaralı jönü sözünü tuttu. Gündüz ve gecesi ayrı güzel olan Uludağ’ın tam manasıyle...

Göksel Arsoy Kaybettiği Şöhretini Beyrut'ta Buldu

Göksel Arsoy, bir zamanlar Türkiye'nin bir numaralı sinema yıldızıydı. Genç kızlar arasında adı dillerden düşmezdi. Filimciler ona filim çevirtebilmek için, adeta kapısında kuyruğa girerlerdi. Çevirdiği filimler daima hasılat rekorları kırar, filminin gösterildiği sinemaların önünde, kuyruklar uzar giderdi... Günlerden bir gün, Göksel'i askere aldılar. Yedek subay öğretmen olarak, İstanbul'dan kalkıp taa Konya'nın «Celep» köyüne gitti. Sonra da Konya'nın içindeki «Şeker İlkokulu» na. «Sayılı günler çabuk geçer» derler ama, gelin bir de siz bu sayılı günleri Göksei'e sorun. İki yıl, ona sanki iki asır gibi gelmişti. Nihayet bir gün tezkeresini aldı, Yeşil- çam'a döndü. Sevincinden uçuyordu. İki yıl ayrı kaldığı sinema alemine yeniden dönmenin sarhoşluğu içindeydi... Fakat, bu sarhoşluk uzun sürmedi. Bir süre sonra, döndüğüne de döneceğine de bin pişman oldu. Pişman oldu çünkü, askere gitmeden önce kapısını aşındıran rejisörler, onu aramak bir kenara,...

Göksel Arsoy Tacına Kavuşmanın Peşinde

Göksel Arsoy, ilk filmi «Kelepçe» yi 1958 yılında çevirdi. Rejisör Sırrı Gültekin ve o yılların Türk sinemasının bir numaralı yıldızı Muhterem Nur'un himmet ve gayretleriyle bu filimde oynayan Göksel Arsoy, bütün çabalarına rağmen beklediği sonucu alamadı. 1959 yılında rejisör-prodüktör Nevzat Pesen «Samanyolu» filminde Belgin Doruk'la birlikte başrolü paylaşacak, yepyeni, romantik, bilhassa genç kızların kalplerini hop hop hoplatacak bir jön arıyordu. Muhterem Nur, gene Göksel Arsoy'u tavsiye etti Nevzat Pesen'e. Şimdi Vefa Kulübünün başkanlığını yapan prodüktör-rejisör Nevzat Pesen'in bu tavsiyeye önceleri aklı pek yatmadı ama, başka bir jön bulamadığı için mecburen, «Evet.» dedi ve hemen bir hafta sonra da filmin çekimine başlandı. İşte bu «Samanyolu» filmi bir dönüm noktası oldu Göksel Arsoy'un sinema hayatında. Türkiye’nin dört bir tarafından Göksel Arsoy’a günlerce, aylarca mektup yağdı. Binlerce hayran ilk defa gördükleri bu romantik jöne bir and...

Göksel Arsoy'un Mutlu Günü

Göksel Arsoy için istediğinizi düşünebilirsiniz ama onun için «İyi baba değildir» diyemezsiniz. Göksel için herkesten ve her şeyden: hatta sinemayla sahneden önce evi ve çocukları gelir. Her yıl 18 nisan günü Aşkım ile Gökhan'ın doğum gününü evinde alayişten, gösterişten uzak, sade ve samimi bir şekilde kutlar. Arsoy ailesinin geleneği bu yıl da bozulmadı. Arsoy'larla Oben'ler (yani Göksel'in eşi Soley hanımın ailesi) Ayazpaşa'daki apartmanda bir araya geldiler, veliahtla, prensesin bir yaş daha büyüyüşünü kutladılar. Gün, 8 yaşına basan Aşkım'la 6 yaşına basan Gökhan'ındı. Kendileri için «Doğum günü partisi» düzenleyen çocuklar yepyeni elbiselerini giymiş, evin içinde oradan oraya koşup duruyorlardı. Bir ara ortaya büyük bir pasta getirildi. Aşkım'la Gökhan baktılar ki pastayı tek başlarına «halledemiyecekler», babalarının yanına gelip ondan yardım dilediler. Göksel Arsoy da pastanın başına gitti. Sonra kestiği parçaların en irilerini kızıyla o...

Göksel Arsoy Su Kayağında

Yeşilyurt'taki Çınar Otelinds bir haftalık bir dinlenme devresi içine giren Göksel Arsoy 'u ziyarete gittiğimiz zaman onu otelin arkasındaki plajda, su kayağı yapmaya hazırlanırken bulduk. Etrafını bikini mayolu genç kıziar, yanık vücutlu delikanlılar kuşatmıştı. Göksel'i bütün hareketleriyle, konuşması ile tanımak istiyorlardı. Meraklı çemberini aşmak hiç de kolay olmadı. O bizi görünce, mavi suların üzerinde az sonra kendisini kaydıracak olan motorun kaptanına işaret etti: - «Misafirlerim geidi. Beş dakika sonra hareket edelim olmaz mı?» dedi. Bize döndü: - «Bu, bir haftalık tatilimin dördüncü günü. Gelişimden bu yana her gün otelin motoru ile su kayağı yapıyorum» dedi. Bir yıllık aradan sonra tekrar su kayağına başlayan Göksel, ikinci gün vücudunda ağrılar, sızılarla uyanmış. İlk gün çok kaymasının tesiriyle olacak, gece yattığı yeri bilememiş. Ama bu fevkalade yorucu, fakat son derece güzel spora çabuk alışmış; vücudunun hamlığını da üzerinden atmış. Artık ...

Ayhan Işık ve Sinemada 20 yıl

Tam 20 yıl süreyle adını afişlerin, sinema fenerlerinin (bak: Haftanın ansiklopedisi), filim jeneriklerinin başında yazdırmak gerçekten önemli bir iştir... Hele sinemaya Reşit Gürzap’ların, Suavi Tedü’lerin, Muzaffer Tema'ların, Kenan Artun’ların egemen olduğu devirde girmek; Göksel Arsoy’ların, Orhan Günşiray  Göksel Arsoy’ların ’ların devrinde durumunu koruyup, ününü Yılmaz Güney’lerin, Cüneyt Arkın’ların, Kartal Tibet’lerin devrinde sürdürmek çok daha önemlidir. Ayhan Işık 5.5.1929'da İstanbul’da doğmuştur, ama ailesi Selanikli’dir. Selanik'te Atatürk' ün doğup büyüdüğü eve bitişik bir evde oturan aile mübadele ile İzmir'e gelir, oradan İstanbul'a göçer. Altı kardeşin en küçüğü olan Ayhan Işık (asıl soyadı Işıyan'dır) 13 yaşında çalışmaya başlar; Akademi’nin sonuna kadar bir taraftan çalışır, bir taraftan okur. Tezgahtarlık, seyyar satıcılık falan derken Bab-ı ali'ye gelir. Gazetelere başlıklar yapar, Hafta mecmuasına sayfası 7 liradan resimli ...

Belgin Doruk'un İstikbali

- «Peş peşe üç filim çevireceğiz... İlkinde on altılık bir köylü dilberini, İkincide 24 yıl hapis yatan ihtiyar bir kadını canlandıracağım. Bu filim biter bitmez hemen bir salon komedisine başlıyoruz. O filimde de bir Arap prensesi oluyorum. Bence, bu filimlerin içinde en zoru da bu... Bakın, size kısaca konuyu anlatayım. Prenses Türkiye'ye gelir ve bir banka veznedarına aşık olur... Hoppa, şımarık bir kadındır... Buna karşılık veznedar, erkek tipli, kabadayı, kadınları fazlasıyla seven bir tip. Prenses tür j entrikalarla veznedarın eşi olmayı başarır. Ama, çok geçmeden bu evlilik her ikisi için de bir cehennem azabı olur... Prenses düşünür, taşınır ve «deri değiştirmeye», yani kocasının istediği gibi bir kadın olmaya karar verir. Ve, kocasını kendine aşık etmek için türlü kılıklara girer durur... Bar kadını olur, dilenci olur, sonra İspanyol dansözü olur... Ama, bütün bu zahmetlerin karşılığını da sonunda görür. Sert veznedar, şuh İspanyol dansözüne abayı yakar. Yani bu filim...

Göksel Arsoy'un Evindeyiz

ÜÇ KİŞİYE BİR DÜNYA — Göksel Arsoy, eşi Soley ve kızı Aşkım'la oturma odasında. Dört yıllık mutlulukları bütün tazeliğiyle yüzlerinden okunuyor. Göksel, Aşkım'ın saçlarını okşayıp: «Evlilik ve baba olmak, gerçekten çok güzel şey!...» diyor. MUTFAKTA — Tertemiz, pırıl pırıl bir mutfak... Göksel Arsoy dört yıldır, evliliğin getirdiği bir düzen içinde yaşıyor. Şimdilik, bütün düşüncesi vatani görevini bir an önce bitirip terhis olabilmek. Bu daire 300.000 liraya sigortalıdır. GÜNEŞ SEMBOLLÜ SAAT — Oturma odasının bir köşesini süsliyen bu saat, çok değerliymiş. Göksel Arsoy: «Bunun bir eşi de Zeki Müren'de var» diyor. Her şeyde daima tekele sahip olmaya çalışan Göksel Arsoy, demek ki bu defa paylaşmaya razı oluyor... Onun en çok sevdiği enstrümanlardan biri de kitar, fakat çalmasını bilmiyormuş... KİTAPLARI VE BALIKLARI — Kitaplığın tam ortasına yerleştirilmiş akvaryum, çeşitli renkleriyle, hemen göze çarpıyor. İçinde irili ufaklı, cins balıklar... En kı...