Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Selda Alkor etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Selda Alkor İlk Kez Aşık Olmuş

SELDA ALKOR, yerli sinemanın belki de en talihsiz kadınıdır. «Hoppala!.. Bu da nereden çıktı?.. Katı, otomobili, bankada parası, hele hele sahnede ve perdede şöhreti olan bu kadın nasıl talihsiz olabilir?» demeyin Selda talihsizdir, aşktan yana pek talihsizdir. Bunu kendisi de bilir ve kabul eder. Nitekim Prodüktörler Cemiyetinin son yaptığı baloda, istek üzerine söylediği bir şarkıyı değiştirerek şöyle okumuştu Selda: «Ne bulduysa kaybetti Selda aşktan yana...» Selda Alkor bugün tam 26 yaşındadır. 50'den fazla filmin başrolünde oynamış ve «iyi oyuncu» olduğunu hemen herkese kabul ettirmiştir. Yeşilçam’daki ilk gerçek flörtü Tanju Gürsu. Eğer araya bazı karakediier girmemiş olsaydı, bu aşk muhakkak mutlu bir sonla bitecek, nikah memurunun önünde noktalanacaktı. Fakat nedense, bu mutlu sona ulaşmak için ikisi de pek büyük bir çaba göstermemişler, sessiz sedasız; gürültüsüz patırtısız birbirlerini terk etmişlerdi. Neden? Bugün ikisi de bu konuda konuşmamakta, sorulan bütün sor...

Selda Alkor'un Sevgilisiyle İlk Resmi

9 MAYIS 1970 tarihli SES mecmuasında Selda Alkor ile, «İlk defa aşık oldum» dediği flörtü milli basketçi, Teknik Üniversite’li Cihat'ın röportajını yayınladığımız zaman sizlere ikisinin beraberce çekilmiş bir fotoğrafını verememiştik. Fakat bunda bizim suçumuz yoktu. Zira, gerek Selda Alkor, gerekse Cihat, beraberce fotoğraflarını çekmek için yaptığımız bütün teşebbüsleri şiddetle reddetmişler, «Şimdilik böyle bir şey imkansız» demişlerdi. Üstelik de bugüne kadar hiçbir gazeteci ikisinin beraber fotoğraflarını çekmeye, hatta ve hatta ikisini beraberce birarada görmeye muvaffak olamamıştı. Fakat... SES mecmuasının herkesin çok İyi bildiği bir prensibi vardı. Özellikle aşk dedikodularından elinde delil, yani dedikoduya adı karışanların beraberce çekilmiş fotoğrafları olmadıkça bahsetmez, böyle bir şeyi gerçek de olsa yok farzederdl ve SES bu kuralı ilk defa olayın doğruluğundan çok çok emin olduğu için Selda Alkor röportajında bozmuştu. O röportajın yayınlandığı tarihten sonra...

Selda Alkor'un İzi Bulundu

«Nerdesin, nerde acep, gamla bıraktın da beni.» Eğer cumartesi günü SES'e Seldat Alkor'un kartı gelmeseydi çok kişi bu eski şarkıyı söylemeye devam edecekti... Öyle ya, eylül sonunda, «Ben Almanya' ya gidiyorum. En geç 10 ekimde İstanbul'da olurum,» diyen Selda Alkor’dan o günden bugüne kadar kimseye, hiçbir haber gelmemişti. Günler birbirini takip ettikçe herkes yavaş yavaş meraklanmaya başladı: «Acaba başına bir şey mi geldi.» diye bin türlü kötü ihtimal zihinlerden birbir geldi geçti... Merak, Selda Alkor ayın 10'u olup da görünmeyince daha da fazlalaştı. Öyle ya, gelirim dediği gün gelmediğine göre başına muhakkak bir şey gelmişti. Herkes birbirine telefon ediyor ve «Selda sana kart, mektup yolladı mı?» diye soruyordu. Tabii merak edenlerin başında Selda Akkor’la flört ettiği söylenen prodüktör Ali Dilber’in geldiğini söylemeye lüzum yok. Öyle ya, Selda; Alkor Avrupa’dan döner dönmez Ali Dilber'in yarım kalan «Yaşamak Ne Güzel Şey» adlı filmini ta...

Selda Alkor Üzüntüden Hastanelik Oldu

Selda Alkor, o gece de her zaman olduğu gibi neşeli bir yüzle çalıştığı gazinoya geldi, tuvaletini giydi, makyajını tazelemeye başladı. Az sonra sahneye çıkacaktı. Bu sırada odasına sahne arkadaşlarından biri girdi. Gözleri yaşlıydı: «Yazık oldu değil mi çocuklara?» dedi. Selda şaşırdı. «Hangi çocuklara?» diye sordu. Az önce konuşan adam, «Duymadın mı?» diye devam etti konuşmasına. «Beyaz Kelebekler» den üçü dün gece Adapazarı yolunda yanarak öldüler.» Selda Alkor birden hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Sahneye nasıl çıktı, nasıl şarkı söyledi, orasını bilmiyordu. Daha doğrusu hatırlayamıyordu. Gazinodan ağlayarak ayrıldı. Otomobilde durmadan hıçkırdı. Eve geldi, sabaha kadar uyuyamadı. 3 Beyaz Kelebek'in hayali gözlerinin önünden gitmiyordu. Altan, Rifat, Behzat sanki kulaklarının dibinde çalıyorlar, söylüyorlar, coşuyor, coşturuyorlardı. Öğleye doğru midesinde şiddetli bir ağrı belirdi. Arkasından da şiddetli bir kanama. Hemen Şişli Etfal Hastanesi’ne k...

Selda Alkor Hayranının Düğününde

Harbiye'deki Orduevi'nin önüne geldiğimiz zaman saat 23.15'ti. Yanımızda Selda Alkor vardı. SES mecmuasının 1966 yılında Türk beyazperdesine hediye ettiği, kısa süre İçinde sinemada büyük yol alan, sonra sahneyi seçen; sahne, ödenmeyen bonolar. Yeşilçam’ın dedikodusu yüzünden sinemayı bırakan Selda Alkor... Dikovaların düğününe davetliydik. O hafta, SES’in en çok mektup alan servislerinden biri olan «Halkla İlişkiler Servisi»ne yüzlerce mektup gelmiş ve şans Dikovalar'a gülmüştü. Merdivenleri ağır ağır tırmandık. İçeriden neşeli kahkahalar yükseliyor, entrümanlardan dökülen melodiler caddeye yayılıyordu... - «Çok heyecanlıyım,» dedi Selda Alkor, «Bakalım beni nasıl karşılayacaklar?» Anlaşılan unutulmaktan korkuyordu. Yıllarca etrafını çepeçevre kuşatan sevgi halesinin eksilmesinden korkuyordu... Ama korktuğu olmadı. Daha kapıdan içeri girer girmez, bir kızılca kıyamet koptu: - «Selda Alkor geldi!... SES’le birlikte!...» Bu beş kelimelik cümle bir anda salon...

Selda Alkor Koma Halindeydi

Bir aylık Avrupa seyahatinde Almanya, Hollanda ve İngiltere'ye giden Selda Alkor, bu seyahatinden hasta olarak döndü. Şimdi Şişli’deki evinde yorgan döşek ateşler içinde yatıyor. Doktorların biri gidiyor, biri geliyor. Ve hepsinin de koydukları teşhis şu: Şiddetli soğuk algınlığı. O gün evine gittiğimiz zaman Selda Alkor yatakta yatmaktan sıkıldığı için salondaki koltuğun üzerine uzanmıştı. Rengi sapsarıydı. Bir hayli zayıflamıştı. «Kusura bakmayın çocuklar,» dedi. «Ayağa kalkamıyorum. Şiddetli bir baş dönmesi var. Ateş, nöbet öldürüyor beni. Londra’da üşüttüm galiba. Havanın açıklığına, bir görünüp bir kaybolan güneşe kanıp spor dolaştım. Berlin'e geldiğimde hafif kırıklığım vardı. Aldırmadım. Böyle olacağını bilseydim hemen doktora koşardım. Yeşilköy'de uçaktan inerken zangır zangır titriyordum. Bereket halam geldi karşıladı. Yoksa imkanı yok eve gelemezdim.» Güçlükle nefes alıyordu. Halası Fahriye Yen hanımın getirdiği üç tane hapı ılık su ile içtikten sonra, te...

Selda Alkor Sinemayı Bıraktı

- «Hava çok sıcak... Birden karşıda bir deniz görülüyor. Küçük dalgacıklar, bembeyaz köpükler. Düşüncesi bile insana serinlik veriyor, içinizden, «Şu denize girip bir serinlesem,» diyorsunuz. Deniz serin, cazip, deniz güzel... Dışarısı da alabildiğine sıcak. Hemen koşuyorsunuz denize, atıyorsunuz kendinizi sulara... Ama deniz hiç de dışarıdan göründüğü gibi çıkmıyor. Su sıcak, bastığınız yerler yosunlu, küçücük sandığınız dalgacıklar dev gibi... Bir süre direniyorsunuz, direniyorsunuz ve birden bıkıyorsunuz, tükeniveriyorsunuz, anlatılmaz bir bezginlik sarıyor dört bir yanınızı...» Sinemayı anlatıyordu Selda Alkor... Ne bilirim ki bu «deniz» tasvirinin gerisinden Selda Alkor bir an duracak ve sanki, «Bugün yumurta pişirdim!» dercesine iddiasız bir sesle, sadenin sadesi bir tonla, «Kesin kararımı verdim. Ben sinemayı bırakıyorum. Dışarıdan cazip olan 'denizleri' artık kendilerinin olsun,» diyecek. Ama kelimesi kelimesine bunları dedi Selda Alkor. Dedi ve susuverdi. Bu s...

Selda Alkor Darülaceze için Film Çekiyor

Tophane'deki «Harp Malulü Gaziler Yurdu» nun önünden geçiyorduk. Filimcilerin projektörleri, kameraları, trawelling raylarını görünce hemen durduk. Muhakkak bir yerli filim çevriliyordur, diye düşünmüştük. Kapıdan içeri girince Selda Alkor'u, geçen asrın kıyafeti içinde karşımızda görmeyelim mi? - «Darüiaceze'yi kuran, Sadrazam Halil Rifat Paşa'nın zevcesi rolündeyim!» dedi. Karşısında Osmanlı Paşası üniforması içinde Orhon Arıburnu vardı. Filmin hem aktörü hem de rejisörüymüş. «İçimizdeki Işık» adlı filim yakında açılacak «Darülacezece Yardım» kampanyası için hazırlanıyormuş. Bu filim, bütün Türkiye sinemalarında gösterilecek, böylece hayırsever yurttaşların yardımları temin edilecekmiş. Filmin masraflarını Atlas Film yapıyor. Darülaceze Müdürü Hilmi Şener de filmin yapımıyle meşgul oluyor. İkinci Abdüihamit, dilencilerin, çocukların ve kimsesiz ihtiyarların sokakta kalmaması için 1890'da Halil Rifat Paşa'yı vazifelendirmiş. Ayrıca 17.000 altın da verm...

Selda Alkor Nişanlanıyor

İzmir Fuarı’nda iki gazinoda birden sahneye çıkan Selda Alkor şu günlerde meslek hayatının belkide en güç günlerini yaşıyor. Hani gelinlik çağına gelmiş genç kızlar vardır, mutlu, rahat bir yuva kurmak için çalışırlar, çabalarlar, didinirler, para biriktirirler, çeyizlerini düzerler, hayat arkadaşının yanına haz hazırlıklı giderler ya, işte Selda Alkor da tıpkı bu kızlara benziyor. Arı gibi çalışıyor, para biriktiriyor. Ama bu paralan niçin biriktiriyor? ihtiyarlayıp çalışamayacağı günleri düşünerek mi, yoksa az önce anlattığımız genç kızlık hülyasını gerçekleştirmek için mi? Lafı eğip bükmeden, Fuar’da çalıştığı gazinonun kulisinde, soruyoruz bunu kendisine. Tetiğine dokunulmuş bir mitralyoz gibi başlıyor konuşmaya.. Kah sinirlenerek, kah gülümseyerek, arada bir de elinde tuttuğu sigarayı yercesine içerek: - «Bu kadar parayı ne mi yapacağım? Ağabeyciğim hayat şartlarını görmüyor musunuz? Sağ gözün sol göze faydası yok, şimdi. Benim gibi yalnız insanlar çok çalışıp, çok kazanm...

Hülya Koçyiğit Evlenmeden Gelin Oldu

Hem Mendelsohnn'un hem Wagner'in «evlenme marşı» vardır, ama düğünlerde hep birincinin eseri çalınır. İşte o müzik parçası gene çalıyor. Bütün genç kızların rüyalarında çınlayan nağmeler, billur avizelerden dökülen ışıklar gibi salonu kaplamış... Gelin yukarı kattaki odada hazırlandı ve merdivenlerden şimdi ağır ağır, müziğin temposuna ayak uydurarak iniyor. Tüller içindeki beyaz gelinliği, güzelliğini biraz daha artırmış; onu tıpkı masallardaki prenseslere benzetmiş... Bir elinde limon çiçeklerinden yapılmış buketi, kollarında beyaz eldivenleri, ayağında beyaz saten pabuçları ve yerlerde sürünen etekleriyle inen gelinin yanında ince, uzun boylu, yakışıklı bir delikanlı var. Ona da siyah elbiseler giydirmişler. Sadece gömleği beyaz... Ama gelinin bütün beyazları da onun için değil mi? Bütün gelinler, kendilerinden daha çok sevgili eşleri için beyazlara bürünmüyorlar mı? Bizim güzel gelin de sol kolundaki mutlu damat ile merdivenlerden indi. Hem nikah hem düğün töreni bir...

Selda Alkor Söylentilere Cevap Verdi

Selda Alkor Osmanbey’de Itır sokakta yeni yapılmış apartmanın en üst katında, yepyeni eşyalarla dolu, ufak, şirin bir dairede oturuyor. Apartmanın ilk kiracılarından. Her taraf pırıl pırıl... Pahalı, zevkli eşyalar... Hava ile şişirilen plastik bebekler, kuşlar, tavşanlar, ördekler... Üzerinde de «mini - mini» bir elbise... Hali, tavrı, konuşmaları, hele ela gözleri, ince, uzun elleri, ufacık ayakları, gür saçları, pembeleşmiş yanaklan, manalı burnuyla, eskilerin «saraylardan gelmiş güzel» dedikleri kadınlardan... 10 milyonu aşan sinema seyircisinin yakından tanıdığı bu «divan edebiyatı güzeli» nin yakından görünüşü de güzel... Bugün yerli sinema yıldızlan arasında «üçüncü» lüğü elinde tutuyor. SES mecmuası yanşmasma geldiği günü hatırlıyorum. Beyaz bir «Chevrolet» arabanın içinden milyonerler gibi inmişti. Mayo giyip ilk defa kameranın karşısına geçtiği zaman «Ne muhteşem kadın!» diyenleri duymuştum. Sonra filimler birbirini kovaladı. Hakkında birtakım dededikodular çıkarıldı. ...

Fatma Girik'le Samimi Sohbet

O gün Fatma Girik'in Topağacı'ndaki dairesinin zilini saat tam 15.00'te çaldığımız zaman kendisini hazır bulunca ne yalan söyleyelim bir hayli şaşırdık. O da bu şaşkınlığımızı farketmiş olacak ki, gülümsiyerek, «Vallahi çocuklar saat tam 14.00'te hazırdım» diyordu. «Pencerenin önüne oturmuş sizi bekliyordum.» Şimdi diyeceksiniz ki, «Fatma Girik siz gelmeden bir saat önce hazırlanmışsa, bunda şaşacak ne var?» Var, var, hem de çok şey var. Siz Fatma Girik'le röportaj yapmanın, onu set dışında yakalayıp iki satır laf etmenin, üç poz resim çekmenin zorluklarını bir bilseniz.. BOĞAZ SIRTLARINDA BİR YILDIZ Hava pırıl pırıl. Yerlerde sarı sarı papatyalar.. Ağaçların yemyeşil yapraklar iyiden iyiye büyümüş. Koyunlar, keçiler telaşlı telaşlı koşuşuyorlar. Ve biz Fatma Girik ile birlikte Topağacı'nın «tıkanıklığından» sıyrılıp Bebek sırtlarının «ferahlığı» içinde Boğaz’ı seyrediyoruz. Nefis bir manzara. Sarayburnu’ndan Beykoz sahillerine kadar bütün Boğaz aya...

Evlenmek İçin Zeytin Ekmeğe Razı

İçinde yaşadığı günleri hep umutlu geçiriyor Mine Mutlu... Barıştığı eski kocası Ünal Çulha ile yeniden evlenmeyi düşleyen sanatçı, Ünal Çulha’nın kendisine koyduğu yasaklara severek boyun eğiyor. Mutlu bir yuvanın kadını olmak için de kendisine düşen fedakârlıkları yapıyor... Belirli bir yaşı aşmış kadınlar için artık hiçbir şeyin anlamı eskisi kadar cazip değildir... Tek istekleri, tabii ki bekar ya da dullar için söylüyoruz, evlenip her türlü cazipliğe son verip yuvasının kadını olmaktır... Bu hazzı duymak için neler feda etmezler. Bu durumdaki kadın bir de ünlüyse, dünya nimetlerinin her şeyini elde etmişse ve bir de zirveye gelmek için verdiği mücadeleden yorulmuşsa evlilik onun için hem cazip, hem de bir anlamda kurtuluş yoludur... İşte bu gerçeği zamanında görenler bugün mutlu yuvalarının kadınıdır... Sema Özcan, Selda Alkor, Gökben gibi... Evliliği Mine Mutlu'da denedi... Demir tüccarlarının parlak dönemler yaşadığı günlerde Ünal Çulha ile sevişerek nikâh defterine...

İzzet Günay'ın Karısı Vefat Etti

27 95 13 numaralı telefonun her çalışında telin diğer tarafından hep aynı istek tekrarlanıyor: «Alo 27 95 13 mü? İzzet Günay’la konuşmak istiyorum...» Hayranlarının konuşmak için İzzet Günay 'ı aradıkları saatlerce o, evinde uzandığı yerden sabit bakışlarla tavana bakıyor ve «Semine'sini» kendinden ayıran olayları düşünüyordu. Her şey 1 mayıs günü başlamıştı... BİR BAHAR GEZİNTİSİ 1 mayısta havanın güzelliğinden istifade ederek kırlara uzanan İstanbullular arasında Günay ailesi de vardı. Günay'lar yemeklerini yanlarına almışlar, arabalarına atladıkları gibi yola çıkmışlardı. İzzet Günay'ın 10 yıllık eşi Semine Günay o gün çok neşeliydi. Papatya topladı, kocasıyle şakalaştı... Hatta sık sık tekrarladığı şikayetini bile ağzına almadı... 1 mayıs günü Semine'nin başı hiç karıncalanmamıştı... 1 mayıs çarşamba gününü güle, oynaya geçiren Günay'lar, aynı günün gecesinde acı bir sürprizle karşılaştılar. Semine Günay birden rahatsızlanmış, kendini kaybetmişti....