Selda
Alkor, o gece de her zaman olduğu gibi neşeli bir yüzle çalıştığı
gazinoya geldi, tuvaletini giydi, makyajını tazelemeye başladı.
Az sonra sahneye çıkacaktı. Bu sırada odasına sahne
arkadaşlarından biri girdi. Gözleri yaşlıydı: «Yazık oldu
değil mi çocuklara?» dedi. Selda şaşırdı. «Hangi çocuklara?»
diye sordu. Az önce konuşan adam, «Duymadın mı?» diye devam
etti konuşmasına. «Beyaz Kelebekler» den üçü dün gece
Adapazarı yolunda yanarak öldüler.»
Selda
Alkor birden hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla ağlamaya
başladı. Sahneye nasıl çıktı, nasıl şarkı söyledi, orasını
bilmiyordu. Daha doğrusu hatırlayamıyordu. Gazinodan ağlayarak
ayrıldı. Otomobilde durmadan hıçkırdı. Eve geldi, sabaha kadar
uyuyamadı. 3 Beyaz Kelebek'in hayali gözlerinin önünden
gitmiyordu. Altan, Rifat, Behzat sanki kulaklarının dibinde
çalıyorlar, söylüyorlar, coşuyor, coşturuyorlardı.
Öğleye
doğru midesinde şiddetli bir ağrı belirdi. Arkasından da
şiddetli bir kanama. Hemen Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırdılar.
Seida Alkor'un röntgenleri çekildi, testler yapıldı, serum
verildi. Doktorların teşhisi, şiddetli üzüntü ve sinir
sebebiyle mide spazmı idi. Uzun süre istirahat etmesi, hiç
sinirlenmemesi, üzülmemesi gerekiyordu. Fakat hastanenin ilaç
kokusu, insanı bunaltıcı havası onu iki gün sonra rahatsız
etmeye başladı. Taburcu oldu, evine geldi.
O gün evine gittiğimiz
zaman karşımızda gerçekten bitkin bir Selda Alkor bulduk.
Sararmış, solmuş, zayıflamıştı. Morali de bir hayli bozuktu.
Güçlükle nefes alıyor, ince ince, derinden gelen bir sesle
konuşuyordu: «Beni bu hale Beyaz Kelebekler’in feci ölümü
getirdi. Çok üzüldüm. Eridim adeta. Nedense sevdiğim insanların
ölümüne dayanamıyorum. Keşke hiç tanımasaydım
onları.»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder