AŞK denilince, hep aklıma lise yıllarım gelir... Bu yüce duyguyu ilk olarak liseye başladığım ilk yıl yaşadım. O yıllarda Ankara'da oturduğumuz mahallenin en yakışıklı delikanlısına takmıştım aklımı. Onu düşünmeden, yolunu gözlemeden yapamıyordum. Oysa pek çok genç kız onu erişilmez olarak görüyordu. Yalnızca düşüncelerinde yaşatıyorlardı... Ben ise onları bile kıskanıyordum. Benim duygularımın aynıları başkaları tarafından da yaşandığı için huzursuzdum. Ne var ki, ben içlerinde en cesuruydum galiba. Amacım, ona yaklaşmak ve kendimi sevdirmekti. Bunun için göze alamayacağım şey yoktu. Bu bir hırs haline gelmişti. Şunu da kabul etmem gerekiyordu ki, beni bir genç kız olarak farketmesinin imkanı yoktu. Neden mi? Çünkü, kısa boylu ve tombalak bir kızdım. Kalçalarıma kadar uzanan saçlarımı, daima bir kasketin içine hapsederdim. Ayağımda rengi dönmüş bir cin pantolon ve üzerinde de babamın giymediği bir gömlek... Bu görünüşte olan birisine, bizim yakışıklı delikanlının bakması müm...