Darülaceze'de «Şeytanın Oğlu» filminin setindeyiz. Vakit, gece yarısı ve havanın da ayaz olmasına rağmen yaşlı, kötürüm ne kadar aceze varsa, bahçede toplanmış, filimcileri seyrediyor. Biraz sonra Yılmaz Güney, Cenk Er, Atilla Ergün, spotlardan fışkıran binlerce vatlık ışıkların altında filimde hastane olarak gözüken Darülaceze'den kaçacaklar, arkalarından jandarmalar ateş açacak. Bir heyecan, bir heyecan ki, sormayın gitsin... Kafası iki numara traşlı, üzerinde siyah çizgili pijamalar bulunan Cenk Er'le konuşuyoruz. Cenk, iyi fiziğine rağmen çeşitli sebeplerle yerli sinemada zirveye tırmanamamış yeni bir artist... - «1963 yılında Cüneyt Arkın'la birlikte Artist mecmuasının yarışmasına girmiştim» diye anlatmaya başladı: «Bu yarışmada Cüneyt Arkın birinci, ben de ikinci oldum. «Birçok defalar sinemayı bırakmayı, hayatıma başka bir yön vermeyi düşünmedim değil, ama olmuyor. Yeşiiçam zehiri kanıma girmiş bir kere. İçimde 'bu işi yapacağım' diye bir ina...