Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekrem Bora etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ekrem Bora da Kervana Katıldı

Yeniköy’de Sait Halim Paşa yalısının mermer rıhtımı üzerine civardaki evlerin zengin, zarif kadınları son model mayolarıyle yan gelip yatmışlar. Beyaz boyalı tahta şezlonglarda, dünyanın en güzel manzaralı yerinde; İstanbul'un en güzel kadınları, yerli sinemanın saçlan kırlaşmaya başlamış bir jömprömiyesinin etrafında halka olmuşlar. Buna eskiler «pervane olmuş, dönüyor» derler. Gerçekten beyaz mayolu, sınm gibi vücutlu Ekrem Bora çevresindekilerin ikramları, iltifatlan arasında neredeyse sıkılacak. Ona Avrupa'dan gelmiş purolar ikram ediyorlar; eşini, kızını işlerini soruyorlar ve yapacakları gezintilere, verecekleri şahane partilere davet ediyorlardı. Ekrem Bora, Suadiye'de büyümüş, duygulu, ince bir İstanbul çocuğu. Son günlerde iyice zayıflamış, saçlarındaki kırlar — İzzet Günay gibi — çoğalmış. - «Mahsus zayıfladım. 11 kilo verdim. Elbiselerim bol geliyor. Sinemada şişmanlamak demek çirkinleşmek demektir. Besili bir pehlivan gibi olmaz sinema oyuncusu» diyor. ...

Ekrem Bora Roman Yazdı

Türk sinemasında eli kalem tutanların sayısı bir haylidir. Bir zamanların «adı bilinen» yıldızlarından Gülderen Ece’nin bir şiir kitabı vardır. Fikret Hakan «Tellak Ali. adlı bir hikaye kitabı yazmış, Seçilmiş Hikayeler dergisinde birkaç hikayesi yayınlanmıştır, işe Spor gazetesinde hikaye yazmakla başlayan Hayri Caner, geçen yıl «Yeşil Gözlü Melek, adlı bir roman yayınlamıştır. Türkan Şoray da «Buruk Acı» ve «Buğulu Gözler, adlı iki romanını önce tefrika etmiş, sonra romanlar filme alınınca ikisinin de başrolünde oynamıştır. Yıldızların içinde edebiyatla en içli dışlı olan Yılmaz Güney de birçok hikaye yazmış, bunlardan biri yüzünden hapis yatıp sürgüne gitmiş, «Boynu Bükükler» adlı romanının birinci cildini yayınlamıştır. Şimdi bu listeye Ekrem Bora'yı da eklememiz gerekecek. Evet, sonunda Ekrem Bora da yıllarca düşündüğü bir konuyu nihayet yazmaya karar verip oturmuş yazı masasının başına, muntazam istif edilmiş dosya kağıtlarını alıp başlamış yazmaya. Önce beyninde kurdu...

Ekrem Bora Mukavele İmzaladı

Geçen yazdan bu yana süregelen bir rivayet sonunda gerçekleşti ve Ekrem Bora da 'beyazperdeden sahneye geçen yıldızlar» kervanına katıldı. İşin aslına bakarsanız Ekrem Bora şöyle böyle 3 yıldan beri muhtelif aralarla gazinoculardan sahne teklifleri alıyordu. Önceleri Ekrem, gelen teklifleri düşünmeden reddetti, onun her «Hayır» deyişiyle de tekliflerin rakam hanesi büyüdükçe büyüdü. Bir taraftan rakamların büyümesi (yani ücretin artması), bir yandan beyazperdeden sahneye transfer olanların bolluğu karşısında nihayet Ekrem Bora’nın direnci de kırıldı ve ilk defa geçen yıl Suadiye'deki evindeyken gelen bir teklifi, «Eh! Bir düşüneyim.» diye karşıladı. Hatta Fecri Ebcioğlu ile de birkaç defa buluşup «sahne için» çalıştılar. Sonra Ekrem, sahneye çıkmaktan yine vaz geçti. Suadiye'deki yazlıktan, Nişantaşı'ndaki kışlığa taşınınca teklifler de onu izledi. Ekrem Bora tereddüt içindeydi. Kendisiyle son konuştuğumuzda (iki hafta kadar önce) «Çıkacağım ama...» diyor ve ekliyo...

Ekrem Bora Dedikodulara Cevap Verdi

Bir zamanların «uçarı çapkını» Ekrem Bora'nın, Suadiye'deki yazlık evindeyiz. Burada, eşi ve iki çocuğu ile her türlü dedikodudan uzak, mutlu bir aile hayatı yaşıyor. Yemek odasında, kahvaltı masası daha kaldırılmamış. Bizi, yüzü sabunlu sabunlu içeriye buyur eden Ekrem Bora traş oluyor. Geçen hafta onunla ilgili bir haber, Yeşilçam'da bomba gibi patlamıştı: - «Ekrem Bora, sinemayı bırakıyormuş...» Aslında bu habere inanmak gerçekten güçtü. 1953 yılında filim piyasasına giren Bora, sinemadaki şahsiyetini, yeni sayılabilecek bir geçmişte bulmuştu. Aşırı çapkınlığı, onun düzenli bir hayat sürmesine mani oluyor, bu da mesleğine tesir ediyordu. Ayrıca, şansının da kendisine yardımcı olduğu pek söylenemezdi. Meslek hayatının 12 nci yılında çevirdiği bir filimle, şansı birden döndü. «Sürtük» teki oyunuyle 3. Antalya Filim Festivali'nde «Altın Portakal» armağanını kazanması, ona yeni bir «hırs» vermişti. O günlerde: - «Şimdiye kadar sinemayı pek önemsemiyordum. ...

Ekrem Bora Seyahate Çıkıyor

Topağacı'nda Bora'ların evindeyiz. Fakat Ekrem ortalarda yok. Fi! imciler aniden gelip sete götürmüşler. «İki saate kadar geleceğim» diye haber bırakmış. Bekliyoruz. Bu arada kibar, sevimli eşi Gül ile sohbet edip, dereden tepeden konuşarak, Ekrem Bora'nın gelmesini bekliyoruz. Gül Bora biraz sinirliydi: - «Bir haftadan beri Ekrem'in de, benim de sinirlerimiz müthiş bozuldu,» diye söze başladı. «Allahım ne dedikodular, ne yazılar onlar... Yok Ekrem ile Sevda Ferdağ arasında gizli bir aşk başlamış, yok Ekrem, Sevda'yı deli gibi seviyormuş, yok Sevda, Ekrem'e tapıyormuş... Deli saçması bunlar. Yazanlar, konuşanlar nereden, nasıl çıkarırlar bu palavraları aklım almıyor. «İnanmazsınız, Sevda geçen akşam bize geldi, hüngür, hüngür ağladı. Güç teselli ettim. «Sevda ile Serem arasında böyle bir şey olamaz... Bilmez miyim Sevda'yı... Benim en yakın arkadaşlarımdan biri... Her an evimize girip çıkan bir insan. «Bereket kısa zamanda sinema çevresini ve Ek...

Ekrem Bora'nın Yarım Kalan Avrupa Gezisi

Son aylarda Sibel Göksel, Pervin Par'dan sonra Ekrem Bora da Avrupa'ya gitti ve döndü. Ekrem Bora ile Avrupa'dan döndükten sonra evinde konuştuk. Seyahat karı - koca Bora'ları doğrusu bir hayli değiştirmiş. Ekrem de, Gül de hayli zayıflamıştı. Bilhassa Gül... Bizleri şaşırtacak derecede erimiş, fazla kilolarını atmıştı. Ekrem'e: - «Ne bu haliniz?» dedik. Herhalde oralarda biraz daha kalsaydınız, çiroza dönecekmişsiniz!...» İkisi birden güldü. Gül: - «Rejim yaptım» diye anlatmaya başladı. Zayıflama hapları aldım, Viyana'da, Münih'te güzellik enstitülerine gittim. Londra'da mütehassıs nezaretinde özel beden eğitimi çalışmaları yaptım.» Ekrem: - «Ahh!» dedi. «Kıbrıs olayları patlamasaydı seyahati bir ay daha uzatıp Paris, Cannes, Venedik, Cenova, Roma'ya kadar gidecektik. Fakat o Makarios yok mu? Sadece dünyayı karıştırmakla kalmadı, bizim seyahatimizi de zehir etti. Bütün dünya gezeteleri Türkiye ile Yunanistan arasında savaşın başlama...

Eşinin Objektifinden Emel Sayın

HAYDİ hayırlısı... Yesilçam'da esen fotoğrafçılık rüzgarı hızını gitgide arttırarak devam ediyor. Gün geçmiyor ki bir şöhretin daha eline bir fotoğraf makinesi alıp «güzel resim» peşinde koştuğunu görmeyelim. Ekrem Bora, Fikret Hakan, Ayhan Işık, Kartal Tibet, Tunç Oral, Engin Çağlar... Bunlar bir anda aklımıza gelen artist fotoğrafçılar. Görüldüğü gibi bu merak sadece erkek yıldızlar için geçerli. Aynı rüzgar geçen yıl Yeşilçam'a giren «Sayın ailesi» nin kapısını da çaldı ve burada da kural bozulmadı. Emel Sayın değil ama, eşi yüksek mühendis ismet Kasapoğlu önce epey paradan çıkıp teçhizat düzdü, sonra kitaplar okuyup çalışmalar yaptı ve bir de baktık ki karşımıza «mükemmel bir fotofrağçı» olarak çıkıvermiş. Tabii her amatör fotoğrafçı gibi bir de foto-modeii var İsmet Kasapoğlu'nun... Emel Sayın hemen her gün saatlerce eşinin objektifi karşısında poz veriyor, İsmet Kasapoğlu da «çıkır çıkır» karısının resimlerini çekiyor. Emel Sayın'a sorarsanız durum «iyidir»...

Belgin Doruk'un Küçük Prensi

Bir kadın sinema artisti ile konuşuyorduk. Konu Belgin Doruk'a gelmişti. Birdenbire sordu: - «Kuzum, niçin Belgin Doruk adı geçince hemen ona 'hanımefendi' sıfatını veriyorsunuz? Türk sinemasında başka hanımefendi kadm yok mu?» Kadın sinema oyuncusuna o zaman gerekli cevabı vermiştik... Geçen hafta Arnavutköy - Bebek sırtlarındaki meşhur «Çifte Saraylar» a çıkarken aklıma hep bu «hanımefendilik» sıfatı takılıyordu. Belgin Doruk, hususi otomobilini şoförüyle gönderip bizi aldırmıştı. Arabası temiz ve bakımlıydı. Şoförü bile dikkatle seçilmiş: Ciddi, dikkatli, saygılı. İnsan Belgin Doruk'un çevresine girdi mi daha ilk adımda, başka sinema yıldızında bulunmayan şeylerle karşılaşıyordu... Otomobil sahil yolundan tepelere doğru tırmandı. Döne döne, bütün Boğaziçi'ne hakim «Çifte Saraylar» ın büyük demir kapısı önünde durdu. Klakson sesini duyan kapıcı hemen kapıyı açtı. Uçsuz bucaksız denilecek kadar büyük olan bahçeye otomobille girdik. Bir süre gittikten son...