Ana içeriğe atla

Ekrem Bora da Kervana Katıldı

Yeniköy’de Sait Halim Paşa yalısının mermer rıhtımı üzerine civardaki evlerin zengin, zarif kadınları son model mayolarıyle yan gelip yatmışlar. Beyaz boyalı tahta şezlonglarda, dünyanın en güzel manzaralı yerinde; İstanbul'un en güzel kadınları, yerli sinemanın saçlan kırlaşmaya başlamış bir jömprömiyesinin etrafında halka olmuşlar. Buna eskiler «pervane olmuş, dönüyor» derler. Gerçekten beyaz mayolu, sınm gibi vücutlu Ekrem Bora çevresindekilerin ikramları, iltifatlan arasında neredeyse sıkılacak. Ona Avrupa'dan gelmiş purolar ikram ediyorlar; eşini, kızını işlerini soruyorlar ve yapacakları gezintilere, verecekleri şahane partilere davet ediyorlardı.
Ekrem Bora, Suadiye'de büyümüş, duygulu, ince bir İstanbul çocuğu. Son günlerde iyice zayıflamış, saçlarındaki kırlar — İzzet Günay gibi — çoğalmış.
- «Mahsus zayıfladım. 11 kilo verdim. Elbiselerim bol geliyor. Sinemada şişmanlamak demek çirkinleşmek demektir. Besili bir pehlivan gibi olmaz sinema oyuncusu» diyor.
Öğlen yemeğinde sadece karpuz iie peynir ve biraz ekmek yemişti. Kadın ve erkek arkadaşlanyle akşama kadar denize girdi, saatlerce yüzdü. 9-10 metre derinlere dalıp dipten çakıl taşı çıkardı. Denize takla atarak daldığını görünce:
- «Cüneyt Arkın, akrobasi dersi aldıktan sonra atlayıp zıplamaya başladı. Senin böyle marifetlerin olduğunu prodüktörler görse hemen eline bir kılıç, altına da bir at verip macera filimlerinde oynatırlar. Ne dersin?» diye sorduk.
- «Ben aktörüm, sinema oyuncusuyum. Cambaz değilim. Ama, filimlerde cambazlık yaparak tutunan, bir erkek oyuncuya da meydan okurum. Piyasada romantik jön tipinin tutmadığını görünce, macera adamı rolüne geçenler ne kadar ders alsalar, benim yaptığımı yapamazlar. Prodüktörler bir denesinler de görsünler.»
Ekrem Bora geçenlerde Erdek'te üç gün dinlenmek için eşi Gül ile gitmişti. Fakat ne gezer? Hayranları otomobilini havaya kaldırmışlar, imza ve resim istemekten nefes almasına imkan bırakmamışlardı.
- ««Ne kadar sevildiğimi Anadolu'da eşimle gezerken anladım. Nüfusun kesif olduğu kıyı şehirlerindeki kamplar ve yazlıklarda, yerli filme gitmez denilen insanlar bile beni yakından tanıyormuş. Basının, yerli filimleri ve yerli sinema oyuncularım Türk halkına sevdirmekteki büyük rolü için hepimiz de ne kadar teşekkür etsek azdır.»
Sigarasından bir nefes çekti:
- «Bu sene, 1968 için yeni projelerim var. 1967’nin en çok filim çeviren baş rol artisti benim. Tam 20 filim çevirmiş olacağım. Fakat 1968 için planlarım iki ayda bir filim, filim başına alacağım ücret de 45 000 lira olacak. Böylece sinema piyasasına 'Ekrem Bora'lı az filim' süreceğim. Bir borsada mal ne kadar az olursa, fiatı o kadar yüksek olur. Seyirci hep aynı insanları seyretmekten bıktı, usandı. Rağbet var diye, işimizi kötüye mi kullanalım?»
Biraz sonra giyinip bordo renkli, 1965 modeli yeni satın aldığı Mercedes'ine atladı. Boğaz yollarında uçar gibi. Sarsılmadan ilerlemeye başladık. Birdenbire durdu:
- «Müsaade edersiniz, kızıma elma alayım. Yeni çıkmış..» dedi. İndi; atlı arabada elma satan adamdan üç kilo elma aldı. Bagaja koydu. Radyoyu açtı. Akşamın serinliği yüzümüzü okşarken:
- «Oh, dünya varmış» dedi. «Çalışmaktan yaşamaya vakit bulamıyoruz. Ev hayatının rahatına kavuştum. İki kızım ve anlayışlı, huzur veren, sakin bir eşim var. Biraz önce Semih Evin geldi: 'Aman bir filim isterim' dedi. İstediğim parayı verdi, hemen kabul ettim. Bu akşam çalışmaya başlıyoruz. Senaryoyu da sette okuyacağım. Ama, 1968'de böyle olmayacak.. Bir ay iş, bir ay istirahat..»
Bir virajı dönerken foto muhabirimiz:
- «Aman Ekrem dikkat et, Mercedes'ler kaza yapıyor. İzzet'in Mercedes'i vardır ya. Seninki de aynı marka..» dedi. Ekrem:
- «Çok üzüldüm. Herkesin başına gelebilir. Bütün arkadaşlar teselli ettik, geçmiş olsun, dedik. Aramızda onunla sevgi, dostluk var. Ama, yerli sinemada rekabet o hale gelmiş ki, en canciğer dostunla bile devamlı bir samimiyet kuramıyorsun. Rekabet olmalı, ama temiz olmalı...»
Biz arabadan inerken Ekrem Bora:
- «Aman bir an önce araba vapuruna yetişeyim. Kızım Lale burnumda tütüyor.. Sevil'e de elmaları vereyim..» diyordu..

Gerçekten Ekrem Bora filim oyunculuğunu ciddiye alıyordu. 36 yaşına girmişti. Ama o da Ayhan Işık’ın açtığı yolda yürüyor, vaktini, hayatını hovardaca harcamıyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkan'ın Oyununa Geldim

TÜRKAN'IN OYUNUNA GELDİM Bir yanardağ...Aylardan beri için için kaynayan...Patlamaya pek niyeti olmadığı halde, koşullar sonucu büyük bir gürültüyle patlayan bir yanardağ... Ve şimdi ateş saçan bu yanardağ Cihan Ünal'dan başkası değil...Türkan Şoray'olan aşkı neredeyse şarkılara türkülere konu olacak duruma geldiği halde işin başından beri ortaya Şoray'la birlikte kesin çizgiler koymayan ve “bile bile lades”li sözler olan “belki”leri,”olabili”leri çok güzel bir şekilde vurgulayan Cihan Ünal,içnde yaşadığı koşulların birdenbire yön değiştirmesiyle artık dayanamadı ve patladı.Ve kanımızca tüm kamuoyunu ilgilendiren, kendisinin Türkan Şoray'la olan aşkının getirdiği,zihinlere çöreklenen bir çok soruya ışık tutan şaşırtıcı itiraflarda bulundu...Cihan Ünal'ı aylar sonra itiraflara zorlayan neden kuşkusuz herkesin evlnecekler gözü ile baktığı bir sırada Türkan Şoray, yeni bir oyunuyla Ruçhan Adlı gibi aşk yaşadığı Cihan Ünal'ı terkedilmiş pozisyonuna soku

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi

Turgut Akyüz Kör Kurşunun Hedefi Oldu

16 Şubat Çarşamba günü büyük bir acı yaşandı gazino dünyasında. Stardust Gece Kulübü sahibi Turgut Akyüz, Abbas Heybetli tarafından tabanca ile vurularak öldürülmüştü. Olayın nedenleri konusunda çok şey söylenmiş, iddialar arasında, gazino patronlarının Gönül Yazar'a sahne boykotu uygulama kararı aldıkları halde Turgut Akyüz'ün bu kararı hiçe saymasının olaya neden olduğu iddiası bile yer almıştı. Oysa olay gecesi gazinoya arkadaşları ile gelen Abbas Heybetli, olay sırasında söylediği şeyleri, 22 Şubat Salı günü Fatih'de yakalandıktan sonra da ileri sürmüş ve, «Yengem Muazzez Abacı'nın söylediği 'Yasemen' şarkısını o an Gönül Yazar'ın okumasına dayanamadım. Çünkü o şarkıyı yengem tanıtmıştı ve bestecisinden sonra onun sayılırdı. Bu yüzden Gönül Yazar'ı uyardım. Ama Turgut Akyüz çok sert bir şekilde müdahale etti, içkiliydim ve kendime hakim olamadım» demişti. Neden ne olursa olsun, o akşamki bir öfke her iki tarafın da acı çekmesine yetmişti so

Sema Özcan'ın Eşi Resti Çekti

Bir günlük gazetenin ilavesinde çıkan «Sema Özcan, saadet defterinin üzerine yeniden afiş yapıştırmak istiyor» başlıklı haber, Sema Özcan - Mehmet Sarper çiftinin mutlu yuvalarının üzerinde kara kara bulutların dolaşmasına sebep oldu. Habere göre Sema Özcan, Kenterler Tiyatrosu’nun kulisinde tesadüfen rastladığı gazetecilere, «Artistliğe dönmek istiyorum. Kocamdan izin alacağım. Önce izin vermek istemeyebilir. Fakat yumuşatıp yasağı kaldıracağıma inanıyorum. Sinemayı para için yaptığımı zannediyordum. Evlendikten sonra unutmak bir yana sinemayı çok sevdiğimi anladım. Beyaz perde adeta benim bir parçammış. Perdeyi kesin olarak bırakmış olmak beni çok üzüyor,» diye beyanat vermiş, daha evliliğinin birinci ayı dolmadan Yeşilçam’a karşı olan özlemini açıkça belli etmişti. Haberin gazetede yayınlandığı gün Sarperler'in kapılarını çaldık. İşte fotoğraf çekmemize müsaade etmeyen, fakat Sema Özcan susarken bizimle açık açık konuşan Mehmet Sarper'in bu konuda SES'e söyledikleri

Murat Soydan Çabuk Unuttu

Murat Soydan ile Ankaralı flörtü Tanju Moltay arasındaki gizli arkadaşlığı bugüne kadar hiçbir gazete ve mecmuada yayınlanmamış fotoğrafları ile mecmuamızın 48'inci sayısında yayınladığımız zaman şöyle bir başlık koymuştuk: «Düğüm haziranda çözülecek.» Oysa düğüm 48 sayılı mecmuamız Murat Soydan'ın eline geçtiği cuma sabahı çözüldü ve Soydan hiç görmediğimiz ve tahmin edemeyeceğimiz bir sinirlilik içinde bize aynen şunları söyledi: - «Tanju Moltay hanım ile aramdaki her şey bitmiştir. Kendisine imzaladığım fotoğrafımı mahremiyetimizi çiğneyerek mecmuanıza vermesini affedemiyorum. Bunu yapmamalıydı.» Murat Soydan'ın bu şekildeki konuşmasına pek hayret etmiştik. Acaba aylardan beri konuştuğu, mektuplar yazdığı, zaman zaman da İstanbul’da veya Ankara'da buluştuğu Tanju Moltay ile sırf o imzalı fotoğrafı mecmuamıza verdiği için mi kopmuştu? Ve böyle kırıcı konuşmuş tu, yoksa, işin içinde daha başka şeyler de var mıydı? GÜLER SAMURAY ADI ORTAYA ÇIKINCA... Ge