Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sema Özcan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sema Özcan'ın İstikbal Endişesi Yok

KİLOMETRE ibresinin kaça vurduğunu bilmiyoruz ama, arabanın tekerlekleri olanca hızıyla dönüyor. Önümüzde uzun bir asfalt, sağ tarafımızda güneşin son ışıklarını bıraktığı bir deniz ve biz nereye gittiğimizi bilmeden dolaşıp duruyoruz. Buick marka koyu gri arabanın direksiyonunda meşhur bir yıldız var. İsmi, Türk sinemasında Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit 'den sonra. Mine Mutlu ’yla birlikte söylenen Sema Özcan ... Oradan, buradan konuşup, mevzu yaratmaya çalışırken, etrafımızdaki mekan birden bulanıklaşıyor ve bir yakın maziyi yaşamaya başlıyoruz. Bundan dört yıl önce Kenterler'de bir oyun sahneye konmuştu: «Pembe Kadın». Bu oyunun büyük ilgi görmesi, üç yüz gün devamlı afişte kalması bir yana, piyeste. Yıldız Kenter , Erol Günaydın ve Şükran Güngör gibi «usta» oyuncuların yanısıra bir yıldız daha parlıyordu. Bir gün gelip de, Yeşilçam'ın kurnaz prodüktörleri genç kabiliyeti tiyatro dünyasından çalıp sinemaya kaçırdıkları zaman, Sema'yı daha birçok oyunda alk...

Sema Özcan Sıkıntılarından Kurtulunca Mayosunu Giydi

Bundan aylarca önceydi... Sema Özcan 'la bir röportaj için Dormen Tiyatrosunun kulisinde daracık bir odada buluşmuştuk. Konuşurken, bir şey aklıma takıldı. O güne kadar hiç bir gazetede, hiç bir dergide Sema Özcan'ın mayolu resmini görmemiştim. Eu konuda sağda solda «Vücudu güzel değil, ondan çektirmiyor,» şeklinde laflar duymuştum. Kendisine bunu söyleyince güldü ve, «Ben denize çoğunlukla bikini mayoyla girerim. Her halde vücudum söyledikleri gibi güzel olmasa cesaret edemezdim,» dedi. «Peki niye mayoyla resim çektirmiyorsun?» deyince de hemen cevabı yapıştırdı: - «Ne yani... Bugün 'Vücudu çirkin' diyecekler, ben aksini isbat etmek için mayoyla resim çektireceğim. Yarın 'evlenemez' diyecekler, onları yalanlamak için alelacele evleneceğim. Öbür gün başka bir şey diyecekler, ben onları yalanlamak için ne gerekiyorsa onu yapacağım. Olur mu böyle şey?» Olmazdı tabii. Olmazdı ama bizim de gazetecilik damarımız tutmuştu, ne yapıp edecek, muhakkak Sema'nın ...

Sema Özcan Nihayet Konuştu

Telefon çaldı. Bir kadın sesi... Önce tanıyamadım. Heyecanlı ve kibar... - «Ben Sema Özcan... Nasılsınız efendim?» Birkaç hal - hatır cümlesinden sonra devam etti: «Sizinle muhakkak görüşmek istiyorum... Hemen gelebilir misiniz? Olmazsa, yarın sabah mümkün mü? Dokuz buçukta... Esentepe'deki evimizde... Biliyorsunuz... Beklerim...» Hafif yağmurlu, sisli bir hava... Aralık ayında, hala yeşil duran çimenlere basa basa evine doğru yürüdüm. Pencereleri tüllü evin merdivenlerinden çıktım. «Yaver Özcan» yazılı zile bastım. Kapı açıldı. Karşımda, saçlar: sol tarafa dökülmüş, kahverengi gözlerinde zeki ışıklar parlayan Sema Özcan var. - «Buyrun» dedi. Girdim. Pencere önündeki kanepeye oturdum. Işık arkamdan geliyor. Sema Özcan karşımdaki koltuğa oturmadı, yanımdakine geçti. Karşıda, oda kapısının dibinde radyo, devamlı çalıyor. Birkaç «havai» cümleden sonra konuya Sema Özcan girdi: - «Ediz için SES mecmuasında çıkan röportaj benim çok aleyhimde...» dedi. Kelimeleri seçerek, güz...

Sema Özcan'ın Parolası

Gazeteci konu seçmesini bilecek elbet, ama röportaj yaparken o konuda konuşulması gereken yıldızı da seçmesini bilecek... Mesela diyelim ki konumuz «silah». Ya Yılmaz Güney’le yapacaksınız bu röportajı, ya da Tugay Toksöz’le... «Spor» la ilgili bir şey mi yazmak istiyorsunuz? O halde hemen Fenerbahçeli Selim'in eşi Hülya’yı bulacaksınız. Sonra Beşiktaşlı Kartal'la, Fenerbahçeli ve Vefalı Sadri'yle konuşacaksınız. Oysa biz gene yokuşa sürmüşüz kendimizi! Karşımızda Sema Özcan var ve konumuz da «seks!...» Hemen «Olur mu?» deyip kocaman kocaman açmayın gözlerinizi. Aslında olmasına olmaz, ama ne yapalım ki şartlar bizi bu konuda Sema Özcanl’a karşı karşıya getirdi. Önce Özcan'ın «Çalınan Aşk» filminde, Kartal'la «yatakta sevişme sahneleri çektiği» açıklandı, sonra bu haber üzerine çeşitli yorumlar yapıldı. Bu arada bizim aklımıza da üstünde yaşadığımız şu ihtiyar dünyanın, yaşından başından hiç umulmayacak garip durumu geldi: Öyle ya, maşallah seks ve çıplaklık ...

Sema Özcan Soruları Yanıtladı

Yıl 1943-44... Halide Edib Adıvar, şimdi Atatürk Kız Lisesi olan binada, Edebiyat Fakültesi Ingiliz Edebiyatı Bölümünde profesör.. Harp, henüz bitmemiş, Halide Edib de anavatanına döneli birkaç yıl olmuş.. İngiliz Edebiyatını anlatırken, sık sık Türk edebiyatına döner, bu arada da sorulan sorular üzerine, kendi eserlerinden söz açardı. «Handan», «Vurun Kahbeye», «Raikm Annesi» gibi romanlarından sonra, sıra, son yazdığı eserlere gelirdi: «Yol Palas Cinayeti», «Döner Ayna» ve «Sinekii Bakkal» a... Kendinden bahsetmek istemezdi, ama kendi tecrübelerini, bilgilerini, fikirlerini genç üniversite öğrencilerine anlatmak, aşılamak isterdi. «Sinekii Bakkal» ve bu eserdeki tipler hakkında, ancak birkaç kelimelik cümleler sarfetmişti. Çeşitli edebiyat dergilerinin yazarlarına bu konuda cevaplar vermişti. «Sinekli Bakkal» ı, Aksaray'la Cerrahpaşa arasındaki bu eski İstanbul mahallesini, Halide Edib Adıvar o kadar güzel anlatmıştır ki, artık ne sokağı, ne de sineği kalmayan bu semti, an...

Ediz Hun ve Sema Özcan Evlendi

Heybeliada'dayız. «Sevda» filminin finali burada çekilecek. Filmin konusu kısaca şöyle: Bir deniz teğmeni ile zengin bir ailenin kızı birbirlerine aşık olurlar. Kızın babası, kızını ticari başarılarının bir aleti olarak gördüğü için, iki sevgilinin arasını açar; kızını, sevmediği bir adama vermek ister. Kız, üzüntüden verem olur. Tedavi için İsviçre'ye gider. Teğmen de peşinden... Orada birbirlerinin olurlar. Bir buçuk yıl sonra memlekete dönerler. Evlenirler ve filim «Belki yaşamak, belki ölmek. Bu kadere giden yoldur» yazısını göstererek sona erer. Bize hikayeyi anlatan rejisör Selahattin Burçkin: - «Konuyu Turan Aziz Beler'in aynı adlı romanından aldık. Bilhassa final gayet ilgi çekici. Kız hastadır, belki ölecek, belki yaşayacak... Artık her seyirci kendine göre bir son bulur filme.» «Sevda» filminin en enteresan yanı birbirleriyle sevişen romandaki aşıkların Ediz rlun'la Sema Ozcan tarafından canlandırılması. Gerçek hayatta «yakınlıkları» bilinen Ediz...

Evlenmek İçin Zeytin Ekmeğe Razı

İçinde yaşadığı günleri hep umutlu geçiriyor Mine Mutlu... Barıştığı eski kocası Ünal Çulha ile yeniden evlenmeyi düşleyen sanatçı, Ünal Çulha’nın kendisine koyduğu yasaklara severek boyun eğiyor. Mutlu bir yuvanın kadını olmak için de kendisine düşen fedakârlıkları yapıyor... Belirli bir yaşı aşmış kadınlar için artık hiçbir şeyin anlamı eskisi kadar cazip değildir... Tek istekleri, tabii ki bekar ya da dullar için söylüyoruz, evlenip her türlü cazipliğe son verip yuvasının kadını olmaktır... Bu hazzı duymak için neler feda etmezler. Bu durumdaki kadın bir de ünlüyse, dünya nimetlerinin her şeyini elde etmişse ve bir de zirveye gelmek için verdiği mücadeleden yorulmuşsa evlilik onun için hem cazip, hem de bir anlamda kurtuluş yoludur... İşte bu gerçeği zamanında görenler bugün mutlu yuvalarının kadınıdır... Sema Özcan, Selda Alkor, Gökben gibi... Evliliği Mine Mutlu'da denedi... Demir tüccarlarının parlak dönemler yaşadığı günlerde Ünal Çulha ile sevişerek nikâh defterine...

Ediz Hun ve Sema Özcan Evlendi

Heybeliada'dayız. «Sevda» filminin finali burada çekilecek. Filmin konusu kısaca şöyle: Bir deniz teğmeni ile zengin bir ailenin kızı birbirlerine aşık olurlar. Kızın babası, kızını ticari başarılarının bir aleti olarak gördüğü için, iki sevgilinin arasını açar; kızını, sevmediği bir adama vermek ister. Kız, üzüntüden verem olur. Tedavi için İsviçre'ye gider. Teğmen de peşinden... Orada birbirlerinin olurlar. Bir buçuk yıl sonra memlekete dönerler. Evlenirler ve filim «Belki yaşamak, belki ölmek. Bu kadere giden yoldur» yazısını göstererek sona erer. Bize hikayeyi anlatan rejisör Selahattin Burçkin: - «Konuyu Turan Aziz Beler'in aynı adlı romanından aldık. Bilhassa final gayet ilgi çekici. Kız hastadır, belki ölecek, belki yaşayacak... Artık her seyirci kendine göre bir son bulur filme.» «Sevda» filminin en enteresan yanı birbirleriyle sevişen romandaki aşıkların Ediz Hun 'la Sema Özcan tarafından canlandırılması. Gerçek hayatta «yakınlıkları» bilinen Ediz...

Sema Özcan'ın Eşi Resti Çekti

Bir günlük gazetenin ilavesinde çıkan «Sema Özcan, saadet defterinin üzerine yeniden afiş yapıştırmak istiyor» başlıklı haber, Sema Özcan - Mehmet Sarper çiftinin mutlu yuvalarının üzerinde kara kara bulutların dolaşmasına sebep oldu. Habere göre Sema Özcan, Kenterler Tiyatrosu’nun kulisinde tesadüfen rastladığı gazetecilere, «Artistliğe dönmek istiyorum. Kocamdan izin alacağım. Önce izin vermek istemeyebilir. Fakat yumuşatıp yasağı kaldıracağıma inanıyorum. Sinemayı para için yaptığımı zannediyordum. Evlendikten sonra unutmak bir yana sinemayı çok sevdiğimi anladım. Beyaz perde adeta benim bir parçammış. Perdeyi kesin olarak bırakmış olmak beni çok üzüyor,» diye beyanat vermiş, daha evliliğinin birinci ayı dolmadan Yeşilçam’a karşı olan özlemini açıkça belli etmişti. Haberin gazetede yayınlandığı gün Sarperler'in kapılarını çaldık. İşte fotoğraf çekmemize müsaade etmeyen, fakat Sema Özcan susarken bizimle açık açık konuşan Mehmet Sarper'in bu konuda SES'e söyledikleri...

Sema Özcan Nihayet Konuştu

Telefon çaldı. Bir kadın sesi... Önce tanıyamadım. Heyecanlı ve kibar... - «Ben Sema Özcan... Nasılsınız efendim?» Birkaç hal - hatır cümlesinden sonra devam etti: «Sizinle muhakkak görüşmek istiyorum... Hemen gelebilir misiniz? Olmazsa, yarın sabah mümkün mü? Dokuz buçukta... Esentepe'deki evimizde... Biliyorsunuz... Beklerim...» Hafif yağmurlu, sisli bir hava... Aralık ayında, hala yeşil duran çimenlere basa basa evine doğru yürüdüm. Pencereleri tüllü evin merdivenlerinden çıktım. «Yaver Özcan» yazılı zile bastım. Kapı açıldı. Karşımda, saçlar: sol tarafa dökülmüş, kahverengi gözlerinde zeki ışıklar parlayan Sema Özcan var. - «Buyrun» dedi. Girdim. Pencere önündeki kanepeye oturdum. Işık arkamdan geliyor. Sema Özcan karşımdaki koltuğa oturmadı, yanımdakine geçti. Karşıda, oda kapısının dibinde radyo, devamlı çalıyor. Birkaç «havai» cümleden sonra konuya Sema Özcan girdi: - «Ediz için SES mecmuasında çıkan röportaj benim çok aleyhimde...» dedi. Kelimeleri seçerek, güz...

Sema Özcan'ın Arabası

- «Hayırlı olsun efendim.» Sema Özcan'ın evindeydik. Biraz önce SemaÖzcan iki ayrı sigorta mukavelesine imza atmış, sigortacılar da mukavelelerini çantalarına koyup evden ayrılırlarken ona yukarıdaki klasik temenniyi tekrarlamışlardı. Sigortacıları uğurlayan Sema Özcan tekrar odaya girdiği zaman not aldığımız kağıtları açtık ve, «Bir yanlışlık yapmayalım,» diyerek sigorta mukavelesinin şartlarını bir defa da ora anlattırıp önümüzdeki kağıttan takip ettik. Sema Özcan arabasını 60.000 liraya kendini de 300.000 liraya sigorta ettirmişti. Bu sigortalar için yılda şirkete tam 10.500 lira ödeyecekti. Herhangi bir hal vukuunda sigorta tazminatın annesi Mediha, babası Yaver ve kardeşleri Suzan ile Semra arasında paylaştırılmasını mukaveleye yazdırmıştı. Sema Özcan bize bunları anlattıktan sonra o anda aklımıza gelen bir soruyu sorduk ve, «Bu sigortalara neden lüzum hissettiniz?» dedik. Sema da başladı anlatmaya: - «Bizim memleketimizde sinema artistliği çok güzel, ama ç...