Ana içeriğe atla

Sema Özcan'ın Arabası


- «Hayırlı olsun efendim.»
Sema Özcan'ın evindeydik. Biraz önce SemaÖzcan iki ayrı sigorta mukavelesine imza atmış, sigortacılar da mukavelelerini çantalarına koyup evden ayrılırlarken ona yukarıdaki klasik temenniyi tekrarlamışlardı.
Sigortacıları uğurlayan Sema Özcan tekrar odaya girdiği zaman not aldığımız kağıtları açtık ve, «Bir yanlışlık yapmayalım,» diyerek sigorta mukavelesinin şartlarını bir defa da ora anlattırıp önümüzdeki kağıttan takip ettik.
Sema Özcan arabasını 60.000 liraya kendini de 300.000 liraya sigorta ettirmişti. Bu sigortalar için yılda şirkete tam 10.500 lira ödeyecekti. Herhangi bir hal vukuunda sigorta tazminatın annesi Mediha, babası Yaver ve kardeşleri Suzan ile Semra arasında paylaştırılmasını mukaveleye yazdırmıştı.
Sema Özcan bize bunları anlattıktan sonra o anda aklımıza gelen bir soruyu sorduk ve, «Bu sigortalara neden lüzum hissettiniz?» dedik. Sema da başladı anlatmaya:
    - «Bizim memleketimizde sinema artistliği çok güzel, ama çok nankör bir meslek. İş emniyeti yok, sosyal güvenlik yok, gelecek garantisi yok. Bazı arkadaşlar ek iş yapıyorlar, bazı arkadaşlar bir iş kuruyorlar. Ben de geleceğimi garanti altına almak için kendimi sigorta ettirdim... Sonra biliyorsunuz, kaza 'geliyorum' demez. Hemen her gün gazetelerde birçok trafik kazası okuyoruz. Ben, 'Tedbirde kusur etme' sözünün doğruluğuna inanırım. Kendime dikkat ediyorum, trafik kaidelerine riayet ediyorum, ama yarın ne olur, hiç belli olmaz. Onun için hem kendimi, hem de arabamı sigorta ettirdim.»
«Kendime dikkat ediyorum» sözü aklımıza ister istemez Sema Özcan'Ia Ediz Hun isimleri etrafında dönen son dedikoduyu aklımıza getirmişti. Söylentilere göre Sema Özcan Avrupa'ya gidecek ve halen yurtdışında bulunan Ediz Hun'la buluşacaktı. Bunu kendisine söylediğimiz zaman Sema Özcan çok kızdı.
    - «Bu dedikoduları kim çıkarıyor bilmiyorum,» dedi. «Ediz Beyin Avrupa' ya gittiğini mecmuanızda okudum. Size dedikoduların saçmalığım anlatmak için şu kadarını söyleyeyim yeter: Ben ayın yirmisinden önce Avrupa'ya gidemem.»
Evet, Sema Özcan'ın bu sözleriyle «söylentilerin» dedikodu sınırını aşamadığı belli oluyordu. Çünkü Sema'nın yurtdışına çıkacağı günlerde Ediz Hun çoktan yurda dönmüş olacaktı. Böylece yurt dışında buluşma işi de havada kalan bir rivayetten öteye geçemiyordu.
Konu hazır «dedikodulardan» açılmışken aklımıza gelen ikinci bir «dedikoduyu» da hemen oracıkta açtık. «Sizin bir hariciyeciyle evleneceğiniz söyleniyor. Hatta sigorta ettiğiniz otomobili size o almış, buna ne dersiniz?» dedik. Sema Özcan da sorumuza bir soruyla karşılık verip; «Ben evli değilim, nişanlı değilim, sözlü değilim. Herhangi bir erkekle flört hududunu aşmamak şartıyle herhangi bir ilişki kurmam yasak mıdır?» diye sordu. Sonra da hemen ekledi:
    - «Değildir tabiî. Ama o «hariciyeci meselesini» de izah edeyim. Son günlerde bir hariciyeciyle tanışmadım değil. Tanıştım. Bir akşam ailecek yemeğe gitmiştik. Gittiğimiz yerde bir aile dostumuzu gördük ve onların masasına Oturduk. Hariciyeci olduğunu öğrendiğim beyle işte orada tanıştık. Aramızda birkaç nezaket cümlesinden başka hiçbir şey konuşmadık. Bakın ailelerin arasında, nezaketen söylenen «nasılsınız - iyi misiniz?» sözleri aradan birkaç gün geçince ne hale geliyor? Size kesinlikle söylüyorum: Şu anda ne flört ettiğim birisi var, ne de bugünlerde evlenmeyi düşünüyorum. Hazır söz 'dedikodudan' açılmışken, hakkımdaki bir dedikoduyu da ben söyleyeyim size. Geçenlerde bir yerde tiyatroya döneceğimi okudum. Devamlı olarak filimde çalışıyorum. Mesleğimden, bütün güçlüklerine, bütün meşakkatlerine rağmen de memnunum. Tabii bir gün tiyatroya döneceğim. Ama kesinlikle söylerim ki o gün çok uzaklarda...

Sema Özcan böylece uzayıp giden «tiyatro» meselesine de katı bir çözüm getiriyordu. Bugün onun için sadece sinema vardı. Tiyatroyu unutmamıştı, bir gün muhakkak tiyatroya dönecekti ama şimdi değil... Evleneceğine dair haberleri de yalanlıyordu. Bekleyelim. Ne demişler : Gerçeği en iyi ortaya koyan, zamandır...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zavallı Oya Hep Yatakta

Oya Aydoğan 'ın sinemadaki çizgisi bellidir... Çevirdiği her filmde mutlaka dişiliğini şöyle ya da böyle gösterir ya da göstertirler... İşte, Berhan Şimşek’le birlikte oynadığı son filmi olan “Zavallılar”da da, Oya Aydoğan bir türlü yataktan çıkamadı. Çeşil çeşit zavallılık vardır... İnsan, açlıktan zavallıdır, çaresizlikten zavallıdır, işsizlikten, parasızlıktan, kimsesizlikten zavallıdır... Fakat bizim bilmediğimiz bir başka zavallılık türü daha varmış... Aşk zavallısı... Bunu nerede mi teşhis ettik? Hemen söyleyelim, Oya Aydoğan'ın son çevirdiği filmin setinde... Yapımcı Kemal Dilbaz adına, yönetmen Ümit Efekan tarafından çekilen ve “Zavallılar” ismini taşıyan filmde, Oya Aydoğan, köyden şehre gelip, büyük kentin çarkları arasında kaybolan ve kaderin acımasızlığına karşı koyamayıp, hayalleri yok olan ve sonunda da onun bunun elinde oyuncak olan bir genç kızı canlandırıyor. Bu filmde Oya Aydoğan, yukarıda söylediğimiz gibi tam bir aşk zavallısı... Mekanı ise çoğu ...

Bahar Öztan ''Eski Kocamdan Koca Olmaz'' Dedi

Kendi aralarında nişan takan Bahar Öztan ’ın eski kocası futbolcu Kasım Gündüz ile Hüner Coşkuner ’in ablası Sema Coşkuner, çok yakında bir gazinoda verecekleri bir yemekle bu nişanlarını ilan edecekler. İnsanoğlu ne tuhaf doğrusu... Hele kadınların işlerine akıl sır erdirmek gerçekten güç... Ne zaman ne yapacakları, nerde, ne söyleyecekleri belli olsaydı, kadından canı yanan biri çıkıp da “Allahım kadın varkan, sen neden şeytanı yarattın?” der miydi? Bunu hangi kadın kabul eder bilemeyeceğiz ama Bahar Öztan’a sorarsanız, “erkek milleti”nin şeytanın ta kendisi olduğunu söylüyor. Zaten zamanında yani futbolcu Kasım Gündüz’le evli olduğu günlerin bitiminde de kocasını böyle suçlamış ve onunla beraberken, film çevirmek için İstanbul dışına çıktığı zaman evlerine ucuz kadınları getirdiğini, artık bu hale tahammülü kalmadığını, dolayısıyla bu yüzden ayrıldığını bas bas bağırmıştı... Ayrıldığı kocası Kasım Gündüz, şimdi yeni bir evliliğe soyunuyor... Şarkıcı Hüner Coşkuner’in gerçe...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

DÜNYANIN birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik ’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam ’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İsta...

Bu Gacıya Bir Baro

Çingeneler.. Kendilerine özgü konuşmalarıyla rahat yaşantılarıyla ve özgürlüklerine düşkünlükleriyle yüzyıllardan bu yana gelen toplumunuzun küçük bir parçası, sanatçı ruhlarıyla önlü kompozitörlere ilham kaynağı, yazarlara roman konusu olacak kadar bambaşka bir insan topluluğu olan bu insanların önemi son bir yıldır ülkemizde de hissedilmeye başlandı... Şüphesiz bu önem dünün pavyön şarkıcısı bugünün ünlü assolistl ve çingeneliğini inkar etmeyen Kibariye ile başlayıp başka ''iye'' takısı ile gazino sahnelerinde boy gösteren çingene veya çingene olduğunu iddia eden ses yıldızlarıyla güncelleşti... Ancak düne kadar olduğu halde ''Çingene''liğini inkar eden, aslını söylemekten utanan kişilerin bugün çingene olduğunu iftihar ederek söylemesi toplumun bu özellik sahibi kişilere gösterdiği ilgiyle gelen maddi manevi kazançtı. Ünlü şarkıcıların bile sahnelerde çingene oyun havalarıyla göbek atmaları, sahne gösterilerine özel olarak ''Çingene gö...