Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İbrahim Tatlıses'le Perihan Savaş Birbirine Girdi

Kemal Sunal ’la birlikte “Sosyete Şaban” adlı yeni bir filme başlayan Perihan Savaş ’ın Tatlıses’in muhtemel nikahlısı için diktirdiği gelinliğini filmde giymesi İbo’yu küplere bindirdi. Bunu kendisine yapılmış bir hakaret olarak kabul eden Tatlıses’le, Savaş arasında tartışma çıktı... Karakollara düştükleri o dayak olayından sonra Perihan Savaş ile İbrahim Tatlıses’in arasındaki buzlar ilk kez yaklaşık iki ay önce kızları Melek Zübeyde’nin doğum gününde çözülmeye başlamıştı. O gün gösterdiği davranışlarla Perihan Savaş’ın gözüne girmeye çalışan Tatlıses sonunda bir nebze de olsa amacına ulaşmış ve kızının annesi kendisine nihayet yeşil ışık yakmıştı. Hatta öyle ki, evleneceklerini bile yakın çevrelerine ilan etmişler ve Tatlıses Perihan Savaş’ın gelinliğini hazırlatmıştı. Öte yandan İbrahim Tatlıses sinemada da Perihan Savaş’la filmler çevirmeyi umuyor ve bu konuyla ilgili planlar kuruyordu. Ne var ki, Perihan Savaş’ın Kemal Sunal’la birlikte geçtiğimiz günlerde “Sosyete Şaban ”

Çiğdem Tunç Onsuz Olamıyor

SAHNELERİMİZİN genç ve başarılı balerinlerinden Çiğdem Tunç , Ferdi Tayfur 'la çevirdiği ilk filmiyle Yeşilçam'a ilk adımını atmıştı... Bu filmle sinemada da başarılı olabileceğini kanıtlayan Çiğdem Tunç, meslektaşı Yaprak Özdemiroğlu gibi şöhrete ulaşmak için sinemayı bir basamak olarak kullanmak istediğini söylüyordu... Güzel fiziği ve yeteneğiyle bunu kısa sürede başaran genç yıldız şöhret basamaklarını yavaş yavaş tırmanırken bu arada da «ilk göz ağrım» dediği baleyi de ihmal etmiyor, her ikisini birlikte yürütmeye çalışıyordu. Bir yandan aldığı film tekliflerini değerlendiren Çiğdem Tunç, diğer yandan da çeşitli müzikallerde güzel danslarıyla sahneye çıkıyordu. İşte Şen Sazın Bülbülleri ve son olarak Şan Müzikholü'nde sergilenmekte olan Carmen ... Kendisiyle görüştüğümüzde dans yapmanın ona sonsuz mutluluk verdiğini söyleyen genç sanatçı gelecekteki projeleriyle ilgili olarak şunları söylüyordu: «Sinema, insanı ünlü yapmak için yalnızca bir basamak... Ama sahnede

Nükhet Duru Suskunluğunu Bozdu

BU yazı dizisiyle ilgili olarak görüşmek için Nükhet Duru'nun Dördüncü Levent'deki bahçeli evine gittik... Duru, yeni başlayan bir güne henüz gözlerini açmıştı... Biz oturma odasında günlük gazetelere göz atarken, yatak odasının kapısı açıldı ve kucağında tüyleri süt beyazı bir kediyle gülümseyerek Nükhet Duru girdi... Sabah çaylarımızı yudumlarken, gömüldüğümüz rahat koltukların tam karşısındaki müzik setinden duygu dolu bir İspanyol müziği odaya yayıldı... Nükhet Duru gözlerini yumdu... Bizim varlığımız de, sabahın keyfi de, onun için yoktu artık... Duru, her yönüyle müzik setinin içinden sızmış, müzik olmuştu sanki... Şarkı bitince sanatçı konuşmaya başladı: Çok seviyorum bu parçayı... Nefis değil mi? Bence müziği sindire sindire içinde duymayan bir şarkıcı, yorumda başarılı olamaz.» Laf lafı açtı ve sohbetimiz giderek müzikten, sevgiden öteye kaydı, dostluğa geldi dayandı... Nükhet Duru'nun bu konuda ne kadar hassas olduğunu bildiğimiz için özellikle bu konu

Nükhet Duru O Günü Anlattı

ŞARKICILIĞA atıldığı ilk günden beri hummalı bir çalışmaya giren Nükhet, çok kısa süre içinde Nükhet Duru adını tüm Türkiye'ye duyurmayı başardı... «Her Şey Yolunda», «Gerisi Vız Gelir Bana», «Canım Yandı», «Cambaz», «Melankoli», «Çakır» gibi şarkılarla, sesinin güçlülüğünü ve yorumunun ustalığını kanıtladı... «Nükhet Duru Show», «Kabare Show», «Karnaval Show», «Yaşa Sevgili Dünya», «Ve On Yıl Geçti», «Saz mı, Caz mı?» adlı müzikallerle sahnedeki ustalığını da kanıtlıyordu sanatçı... Bir dağın zirvesinden kopup yamaçlara doğru gitgide çoğalarak inen bir çığ gibi, her geçen gün şöhreti artıyordu Nükhet'in... O günlerle ilgili bir anısını yine sanatçının defterinden öğreniyoruz: «...Bu gece 'Saz mı, Caz mı?' adlı müzikalin galası yapıldı... Şan Müzikholü ağzına kadar doluydu.. Herkes öylesine içten alkışlıyordu ki, gözyaşlarımı zor tuttum... Programdan sonra kulis bir çiçek bahçesi gibiydi. Bu arada beni tebrik etmeye gelenlerin arasında birisine gözüm ilişti...

Müjde Ar Sorulara Cevap Verdi

Alabildiğine rahat, şen, şakrak ve tam vaktinde geldi Müjde Ar , gazetemize... Ve soluksuz geçti telefonların başına. Saat üçte başlayacağını bildirdiğimiz halde sabahtan başlayan telefonlar 15:00’den sonra durmamacasına çalmaya başladı. Ve Müjde Ar da saat tam üçte oturduğu koltuktan üç saat boyunca hiç kalkmamacasına bu telefonlara cevap verdi, sabırla. İlgiyle... Sadece İstanbul'dan değil yurdun çeşitli yerlerinden gelen telefonlarda birbirinden farklı sorulara cevap verdi. Telefon açan okurların isimlerini, soruları, cevapları aşağıda bulacaksınız. * “Önemli olan nikah değil, bir ilişkiyi paylaşabilmektir...” * “Kaliteli filmler yapabilmek için bazı fedakârlıklar gerekiyor...” * “Aşkın tarifi gibi şeylerden pek anlamam...” * “Türk sineması bir oyuncuyu doyuracak kapasitede değildir...” Müjde Ar’ın sesini duymak için arayanlar; Murat Kayapınar, Mehmet Ali Özsüt, Fuat Şahin (Zonguldak), Süleyman Ay, Ahmet San (İzmit), Arif Erses, Ahmet Ekşi, Burhan Saimler,

Gönül Yazar'ın Müthiş Gardrobunu Dedikodu Yaparak İnceledik

- «Ayol, bu apartmanı tam 200.000 liraya alıverdim. Ama şimdi eşya deposuna benziyor. Daha yerleşemedim. On taraftan ikinci kat, ama arka taraftan birinci kat. Çünkü arkadan geçen yol yüksekmiş. Aceleyle, etrafa bakmadan aldım. Yalnız buradan Ihlamur'a yol inecek. Bir buçuk metre yolu alçaltacaklarmış. O zaman biz yüksekte kalacağız.» Gönül Yazar 'ın yeni evindeyiz. Londra dönüşü ilk röportajını bize verdiğini söylüyor ve anlatmaya devam ediyor, «Aman geçen röportajda olduğu gibi, öyle 'geliyom', 'gidiyom' diye yazma. Nasıl olsa İzmirliyiz. Artık BİLİYO herkes... Bak BİLİYO dedim. Onu yaz. Ama, yazındaki kelimeleri benim ağzımdan çıktığı gibi yazma. Biraz rötuş et canım.» Sözü kesti. Hizmetçisi viski getirmişti. «Tuğrul bana da biraz 'whiski' koyuver,» dedi. Şimdi benim eve siz (Gönül Yazar'ın çeyizi) nin resmini çekmeye geldiniz değil mi? Yalnız Londra'dan, Maruf'la, o kadar çok elbise aldık ki akşama kadar çekseniz bitmez. Kaç düzün

Esen Püsküllü

«ADIM Esen Püsküllü ... 1946 yılının 16 temmuzunda doğduğuma göre şimdi tam 25 yaşındayım. Bir ablam, iki erkek kardeşim var. Rejisör Yücel Uçanoğlu ile 28.7.1966 perşembe günü saat tam 18.30’da nikahlandım. Dünya yeni bir yıla hazırlanırken, 30 aralık 1967’de oğlum Ahmet dünyaya geldi ve beni yalancı çıkarmadı. «Yalancı çıkarmadı diyorum, gerçekten öyle. Nedense ben hep oğlum olsun isterdim, hatta çocuğumun adını doğmadan koymuştum. Neyse, Allah bu isteğimi de verdi. A, gördünüz mü? Okuduğum okulları yazmayı, sinemaya girmeden önce ne iş yaptığımı falan yazmayı unuttum. Neyse, o kadar acemiliği hoş görün. Efendim, Barbaros İlkokulunu bitirdim. Beşiktaş Kız Lisesi onuncu sınıfında öğrenimi terk ettim. Daktilo - sekreter kurslarına gittim, bir süre özel bir şirkette daktilo - sekreter olarak çalıştım. «Günlerden bir gün gördüğüm bir ilan hayatımın akışını (aslında bu lafı kullanmayı istemiyordum, ama ne yapayım, şimdi aklıma başkası gelmiyor) değiştirdi. SES mecmuası 'Sinema

Hülya Koçyiğit'in Lolita Kardeşi

Dünya LOLİTA'yı öncelikle bir roman kahramanı olarak tanımıştı. Wladimir Nabakov'un yarattığı bu genç kız yaşlı erkekler için gerçekten bir tehlikeydi. Fakat bu tatlı tip şöhrete HOLLYWOOD sayesinde ulaştı. Lolita'yı perdede SUE LYON adında bir genç kız canlandırdı. Amerikalı filmciler Sue Lyon'un yaşlı aşığı rolünde de James Mason ’u oynattılar. Lolita filmi hasılat rekorları kırdı, ve 16 yaşındaki Lolita dünyaca bilinen bir isim haline geldi. Amerikalı filmciler bu arada Türk Lolita'sı 12 yaşındaki Nilüfer Koçyiğit 'i görselerdi her halde uzun uzun düşünürlerdi. Yerli Lolita'nın masum bakışı, çocuksu tebessümü ve son derece gelişmiş vücuduyla Sue Lyon’dan aşağı kalır bir yanı yoktu. Nitekim bu konuda onunla bir film çeviren Muzaffer Tema bakın ne diyor: "Bu kız dehşet bir şey. Beraber oynadık. Ben bu kadar işini bilen bir kadın oyuncuya rastlamadım." Ablası hiç ama hiç kıskanmıyor Nilüferi. Oniki yaşında bu derece güzel olmasını, uzun uz

Sema Özcan Sıkıntılarından Kurtulunca Mayosunu Giydi

Bundan aylarca önceydi... Sema Özcan 'la bir röportaj için Dormen Tiyatrosunun kulisinde daracık bir odada buluşmuştuk. Konuşurken, bir şey aklıma takıldı. O güne kadar hiç bir gazetede, hiç bir dergide Sema Özcan'ın mayolu resmini görmemiştim. Eu konuda sağda solda «Vücudu güzel değil, ondan çektirmiyor,» şeklinde laflar duymuştum. Kendisine bunu söyleyince güldü ve, «Ben denize çoğunlukla bikini mayoyla girerim. Her halde vücudum söyledikleri gibi güzel olmasa cesaret edemezdim,» dedi. «Peki niye mayoyla resim çektirmiyorsun?» deyince de hemen cevabı yapıştırdı: - «Ne yani... Bugün 'Vücudu çirkin' diyecekler, ben aksini isbat etmek için mayoyla resim çektireceğim. Yarın 'evlenemez' diyecekler, onları yalanlamak için alelacele evleneceğim. Öbür gün başka bir şey diyecekler, ben onları yalanlamak için ne gerekiyorsa onu yapacağım. Olur mu böyle şey?» Olmazdı tabii. Olmazdı ama bizim de gazetecilik damarımız tutmuştu, ne yapıp edecek, muhakkak Sema'nın

Esen Püsküllü Boşanıyor mu?

Yüzü incelmiş, vücudu yuvarlak hatlarını kaybedip onu minyon bir manken havasına sokmuştu. Dudaklarında da eski çocuksu neşesinden eser kalmamıştı sanki. Düşünüyor, dalgın dalgın uzaklara bakıyordu. Film çalışmalarının çokluğundan olacak, yorulmuşa benziyordu... - İyice zayıfladım, diye söze başladı. Yaza hazırlanıyorum. Çalışmaktan dinlenmeğe vakit bulamamıştım geçen yıllar. Ama bu yıl kendi kendime söz verdim. Bol bol denize gireceğim. Yeni mayo modelleri seçtim. Bu yıl ilk defa bikini giyeceğim. Onun için incelmeğe bakıyorum... Esen Püsküllü , "Kırbaç Altında" filminin bir pavyon sahnesinde, ince siyah tülden bir tuvalet giymiş, partöneri Cüneyt Arkın'la dans ediyordu. Prova bitince kendini bir sandalyeye atıyor, bir süre dinleniyor, sonra rejisör Nejat Saydam'ın komutuyla yerinden kalkıp piste sıçrıyor, Cüneyt'e sarılıp dönüyor, dönüyordu... Taki Melih Sertesen kamerasının motorunu durduruncaya kadar. - Bu yıl işlerim açıldı, diye ekledi Esen Püsküll

Gecekondudan Saraya Seda Sayan

EYÜP'TE, Haliç'in kasvetli havası ile içiçe yaşayan bir gecekondu mahallesinde yaşardı Aysel Gülaçtı... Ailece gittikleri bir düğünde rastlantı bu ya, Aysel'i sahneye çağırdılar ve mikrofonu ona verdiler. İki şarkı söyledi Aysel ve her şey ondan sonra değişiverdi. Düğümlenmiş olan şansı, çorap söküğü gibi açıldı, açıldı... Kimden mi söz ediyoruz... Seda Sayan 'dan tabii... Dünün Aysel Gülaçtı'sı bugünün Seda Sayan'ı... Artık büyük gazinoların neonlarına yazılıyor onun adı. Bu arada Kadir İnanır ve İbrahim Tatlıses ile filmler çevirdi. Müzik, sinema derken Seda Sayan iki yıl içinde 50 milyon kazandı. Ve tüm parasını Şişli'de «Küçük sarayım» dediği eve yatırdı. Şimdi ailesi ile birlikte yaşayan Seda Sayan ne Eyüp'teki gecekonduyu ne de Aysel Gülaçtı olduğu dönemleri unutmadığını söylüyor. «Eyüp'te bir gecekonduda ailemle birlikte yaşarken, bir gün mutlaka şöhret olacağıma inanıyordum. Biliyordum... İçime doğmuştu sanki.» Seda Sayan, müziğe

Yeşilçam'ın Yeni Yıldızı Tülay Erdeniz

Çok seviyorum ilkbaharı, dedi. Gençliğin, yaşamanın, manasını hatırlatıyor insana... Ayak ayak üstüne atmış, bir koltuğa rahatça kurulmuştu. Üzerinde çiçek desenli bir mayo vardı Adı Tülay'dı... Soy adı da, Erdeniz... 18 yaşının gençliği, tazeliği ve enerjisi ile, bir derginin kapak yıldızı müsabakasına girmiş ve oradan Türk Sinemasına atlamıştı. Şimdiye dek,görülenlerin, bilinenlerin dışında bir yaşantısı vardı. Lise tahsilini tamamladıktan sonra, hayatını kazanmak için, bir kumaş fabrikasında memur olarak çalışmaya başlamıştı. Oysa ailesi, onun tahsiline devam etmesini istemişlerdi. Fakat genç kız: - Sorumluluktan uzak bir yaşayışı beğenmiyorum, diyordu. Artık 20. yüzyılda yaşıyoruz ve kadın erkek ayrıntısı hemen hemen sıfıra yaklaştı. İşte bu; düzen, içerisinde süren hayatı, artist yarışmasına girinceye kadar devam etmişti. Kendisi gibi, müsabakaya katılan kızların arasında sırasının gelmesini beklerken, belirsiz bir çekingenlik duymuş, fakat istediğini elde etmek için,