Ana içeriğe atla

Hülya Koçyiğit'in Lolita Kardeşi

Dünya LOLİTA'yı öncelikle bir roman kahramanı olarak tanımıştı. Wladimir Nabakov'un yarattığı bu genç kız yaşlı erkekler için gerçekten bir tehlikeydi. Fakat bu tatlı tip şöhrete HOLLYWOOD sayesinde ulaştı. Lolita'yı perdede SUE LYON adında bir genç kız canlandırdı. Amerikalı filmciler Sue Lyon'un yaşlı aşığı rolünde de James Mason’u oynattılar.
Lolita filmi hasılat rekorları kırdı, ve 16 yaşındaki Lolita dünyaca bilinen bir isim haline geldi. Amerikalı filmciler bu arada Türk Lolita'sı 12 yaşındaki Nilüfer Koçyiğit 'i görselerdi her halde uzun uzun düşünürlerdi. Yerli Lolita'nın masum bakışı, çocuksu tebessümü ve son derece gelişmiş vücuduyla Sue Lyon’dan aşağı kalır bir yanı yoktu. Nitekim bu konuda onunla bir film çeviren Muzaffer Tema bakın ne diyor: "Bu kız dehşet bir şey. Beraber oynadık. Ben bu kadar işini bilen bir kadın oyuncuya rastlamadım."
Ablası hiç ama hiç kıskanmıyor Nilüferi. Oniki yaşında bu derece güzel olmasını, uzun uzun saçlarım, kamera karşısında son derece başarılı ve aklı başında oyun vermesini kıskanmak şöyle dulsun alkışlıyor... "Benim kardeşim... Tabii güzel olacak, tabii başarılı bir sanatçı olarak ortaya çıkacak..." diyor.
İLK FİLMİ
Koçyiğitlerin en küçüğü Nilüfer, tam oniki yaşında... 1953 yılının Nisan ayında doğmuş ve daha yürümesini yeni yeni öğrenirken kendini kamera karşısında, kulis arkasında bulmuş. Beş buçuk yaşında "Eyüp Üzerine Oyun" piyesinde oynarken, bir rejisör görüp beğenmiş Nilüferi. O tarihlerde ablası Hülya Koçyiğit'in sinema ile hiçbir ilgisi yokmuş... İşte beşbuçuk yaşındaki Nilüfer'in ilk filmi "Bir Yetimenin Hasreti" olmuş. Gülistan Güzey ve Kenan Pars ile birlikte oynadığı bu ilk başrolü için tam 5000 TL'sı almış... Bu ilk filmden sonra uzun bir süre Nilüfer Kamera aleminden uzakta kalmış, tiyatro ile uğraşmış, taa ki Metin Erksan (Çifte Kumrular) filmini çevirmeğe karar verinceye kadar. Bu kordela Koçyiğit'lerin en küçüğü için ikinci bir deneme olmuş ve bu ikinci denemede fiatı tam beş misline çıkmış... (Çifte Kumrular) Koçyiğit ailesinin gelir hanesine 25.000 TL'sı kaydetmiş...
TEKLİFLER...
Yerli sinemada en çok ablasını, sonra da,Türkan Şoray ve Ayhan Işık'ı beğenen Nilüfer Koçyiğit'in sinemadaki şansı bu yıl iyiden iyiye açılmış. En son olarak ablası Hülya Koçyiğit ve ortanca ablası Feryal Koçyiğit ile birlikte "Posta Güvercini" adlı kordelada oynamış ve bu filmden sonra teklifler birbirini kovalamaya başlamış.
İlk filminden 5000, ikinci filmindeki başrolünden 25.000 lira alan Nilüfer Koçyiğit "Posta Güvercini" filmindeki yardımcı rolü için 10.000 lira almış. Sık sık ablasının makyaj takımlarına saldıran ve fırsatım bulduğu vakit takıp takıştırıp ortalığa çıkan Nilüfer Koçyiğit, bu durumda, pek yakın bir geleceğin "Lolitası" olarak şöhrete ulaşacağa ve büyük bir ihtimalle de, ablasının şöhretini hayli gerilerde bırakacağa benzer...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Olimpiyat Modası Türkiye'de

Modanın ne zaman, nereden, nasıl çıkacağı hiç belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz Arap çöllerinin kızgın kumu etkiliyor stilistleri, bir bakıyorsunuz Anadolu'nun eşsiz uygarlığı. Uzakdoğu'dan esen Japon rüzgarını Amerika, yenisini üstlendiği dünya olimpiyatının ilgisiyle göğüslemeye çalışıyor. Maskotundan şapkasına, tişörtlerinden mayolarına, hatta ve hatta günlük giysilere kadar benimsenen olimpiyat modasında Amerika bu kez mayoya yani yüzme sporuna ağırlık verdi. Amerika'nın ünlü yüzücülerinin lanse ettiği mayoları, ülkemizde ilk kez uygulayan TEN mayolarının zengin koleksiyonunu da bir sporcu kadar, jimnastik çalışan balerin, film yıldızı Çiğdem Tunç lanse etmeye başladı. Dansı bıraktığını açıklayan, ancak başrollerden birini aldığı bir müzikalde dans edebileceğini dile getiren Çiğdem Tunç, bundan böyle yeniliklerin öncüsü olmak için çaba harcayacağını belirtiyor. -''Gencim, güzelim ve yetenekliyim. Bugüne kadar hep karşılık beklemeden yaptım her işimi. Ama bu...

Ceyhan Cem'den Büyük İddia

Selçuk Ural'la beraberliğimiz 1966 Aralık ayında başladı. Daha önce de arkadaştık ama, sadece gezip tozuyorduk. Ne o bana, ne ben ona karışırdık. Bir gün bana Bütün erkek arkadaşlarla ilgini keseceksin. Filmleri bırakacaksın... Gazetecilere, artistlere selam vermiyeceksin dedi. Beni apayrı bir insan yapmak istiyordu. "Bunu zaman gösterir" diye teklifini kabul ettim. Bir arkadaşın evinde kalıyorduk. O Batı Kulüp'te çalışıyordu. Maddi vaziyetimiz iyi değildi. Arabasını satması o sıraya rastlar. Sonradan benim yüzümden sattığını söylemiştir ki, bu doğru değildir. Borcunu ödiyemediği ve şıklığa fazla düşkün olduğu için satmıştır. Bir süre sonra çalışmağa Ankara'ya gitti. Para yollıyacağını söylediği halde sözünü tutmadı... Kavgalarımız bir türlü bitmedi. Günün birinde bana evlenme teklif etti. "Birbirimizi tanımıyoruz... Daha ileride" dedim. Kurtuluş’ta bir ev tuttuk.Bütün istediklerimi almağa başladı. Israrla benden çocuk istiyordu."Gözü, duda...

Olay Kadın Christine Haydar

Milli gelinimiz Christine Haydar , uzunca bir süredir ilgileri üzerinde topluyor. Christine Haydar denildiğinde herkes farklı şeyler düşünüyor haliyle... Tarihe düşkün olanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarını hatırlayıp, çöküşün neden bu kadar şiddetli olduğunu keşfediyorlar. Tarihle arası hoş olmayıp da, gazino sahnelerinde kadın vücudunun inceliklerini araştırmayı tercih edenlerin aklına ise, güzel ve düzgün vücutlu bir kadın düşüyor. Beş parmağın beşinin de bir olmayacağına göre, değişik renk ve zevklerden hoşlanan insanların Christine Haydar adını duyduklarında değişik şeyler düşünmeleri, hatta bazı düşüncelerini çok ileri noktalara götürmeleri de olağan bir durum. Milletin hayal dünyası torba değil ki büzesin! TARİHİ KÖKEN Aslında Christine Haydar'ın şöhret yolu tarihi kökeni sayesinde açıldı... Türkiye'de herkes Christine Haydar'ın hangi «Haydar Paşasnın gelini olduğunu bilimsel metodlarla araştırırken, Avrupa dergileri paşaları atlayıp Christine...