Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Françoise Dorleac Hayatını Kaybetti

Kardeş yıldızların beyazperdede şöhret sahibi olmaları yeni bir şey değil. İşte Catherine ile Agnes Spaak kardeşler. İşte Shirley MacLaine ile Warren Beatty kardeşler, daha düne kadar mükafat üzerine mükafat kazanan Olivia de Havilland ile Joan Fontaine kardeşler. Bu örnekleri daha da artırmak mümkün biraz daha geriye gidersek Ethel, John ve Lionel Barrymore kardeşler ve sessiz sinemanın rakipsiz şöhretleri Lilian ve Dorothy Gish kardeşler... Aynı derecede şöhret sahibi olmuş yıldız kardeşlerden biri de, hatta belki de en tanınmışlarından biri ce Fransız sinemasının Françoise Dorleac'ı ile Catherine Deneuve'üydü. Geçenlerde geçirdiği bir trafik kazasında Françoise'ın ölümüyle Fransız sineması, kardeş yıldızlardan birini kaybetti. Françoise Dorleac ile Catherine Deneuve, ana - baba kardeş olmalarına karşılık karakter bakımından birbirlerinden çok değişik yaradılıştaydı. Birinin ak dediğine, öteki kara der, aralarında devamlı bir anlaşmazlık sürer giderdi. Hatta yakı

Ann Margret'in Hayalleri Gerçek Oldu

Muhteşem bir villa. Garajda son model bir Roiis Royce.. Sahibini her an dünyanın dört bucağına götürmeye hazır özel uçak, pahalı mücevherler, kürkler, elbiseler ve bütün bunlardan başka eşine aşık, onun gözünün içine bakan şöhretli bir koca.. Hangi genç kız bu nimetlere kavuşmanın hayali içinde yaşamaz ki.. Fakat milyonlarca genç kız arasında kaç tanesinin hayalleri gerçekleşir, böylesine mutlu ve muhteşem bir yuvanın sahibesi olur? Amerikan sinema ve müzik dünyasının «Dişi Elvis» i Ann Margret, iki yıldan beri öylesine mutlu, öylesine rahat ki, hayal iie gerçeği birbirinden ayırdedemediği, kendini tatlı bir rüyada zannettiği de çok oluyor. İsveç asıllı genç yıldız, Hollywood’un ünlü erkekleriyle bir hayli flört ettikten sonra nihayet aktör Roger Smith'e aşık olmuştu. Roger Smlth'in eşinden boşanıp Ann Margret ile evlenmesi bir hayli uzun sürdüğü için dedikoducular Ann Margret’in yanlış bir iş yaptığını, evli bir erkekle sevişmesinin meslek hayatını da etkileyeceğini ile

Ergun Köknar 1 Koltukta 4 Karpuz

Ergun Köknar Türk sinema ve tiyatro dünyasının «en büyük» aktörlerinden biridir. Büyüktür, çünkü 140 kiloluk kocaman bir vücuda sahiptir! Büyüktür; zira, bir değil, iki değil, üç değil tam dört işi bir arada yürütür. Gün gelir ona bir filim setinde rastlarız. Sinema seyircilerine, «Yerin dibine batsın bu adam ! dedirtecek' bir «kötü - adam» rolündedir. Gün gelir bir başka sette «kötü - adamlar» a, kötü adamlığın nasıl oynanacağını öğreten bir rejisör asistanı olur... Gün gelir. Şehir Tiyatrolarının asırlık sahnelerinde seyircileri ağlatır veya güldürür. Gün gelir, sahneye piyesler koyar. Yani tiyatro rejisörlüğü yapar. Eğer bütün bu işlerden vakti kalırsa mimari proje yarışmalarına katılır, fotoğraf çeker, müzik «odası» yapmaya kalkar dublaj ve radyofonik temsillere çıkar, oruç tutmaya karar verir; ve bol bol yer, içer... Akşamları bir ufak şişe rakıyı yuvarlamadan yapamaz. Ergun Köknar, «babadan tiyatrocu» olarak doğmuştur. Oarülbedayiin meşhur «Said» i, Ergun'un babası

Altan Günbay'ın Dönüm Noktası

«SAMSON - DALİLAH» efsanesinin güçlü kuvvetli kahramanı Samson'la, Altan Günbay arasında ne benzerlik vardır? Bu soruyla karşılaşan her insan önce aynı şeyi yapar. Başlar Altan Günbay’ı düşünmeye. Öyle ya, Altan Günbay'ın hayatını hızlı bir filim şeridi gibi gözünün önüne getirecek ve bu şeridin kareleri arasında Samson’a benzer bir taraf arayacaktır. - «Altan Günbay 1931 yılında Konya'da doğmuş. Gazi Lisesi'ni, Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitirmiş. Opera'ya Cavellaria Rusticana ile başlamış. Othello, Lucia, Carmen, Kiss me Kate gibi ünlü operaların başrolünde oynamış. 1954 yılında kendisi gibi opera sanatçısı olan Müveddet Günbay'la evlenmiş. Elmas ve Tunç adlı iki çocuğu olmuş. «Şehrazat» filmiyle sinemaya başlamış. Opera’da rejisörlük ihtisası için Almanya'ya gönderilmiş. Birçok şarkı bestelemiş, bunların içinden 10 tanesi plak olmuş. Almanya’dan dönünce İstanbul’da kalmış. Şimdi İstanbul' da baş rejisör yardımcısı olarak çalışıyor, beste

Cüneyt Arkın'ın Eski Eşi Konuştu

Aynı hafta içinde ikinci defa dünye evine giren, Yeşilçam'ın kafa kafaya yarışan iki dev ismi. Yılmaz Güney’le Cüneyt Arkın'ın özel hayatları şaşılacak derecede benzerliklerle doludur. Bir kere Yılmaz Güney de, Cüneyt Arkın da çocuklarının annelerinden hadiseli bir şekilde ayrılmışlardır. Bu yüzden ikisinin de başı epey ağrımış, gazetelerin, mecmuaların sayfaları, onların ayrılık dedikodularıyle dolup taşmıştı. Yeniden nişanlanmaları da olaylarla dolu olmuştu. Yılmaz Güney’in yeni eşi Fatma Süleymangil'in ailesi ile Cüneyt Arkın'ın evlendiği Betül Işıl’ın ailesi kızlarının bu evliliklerine önce karşı çıkmışlar, iki aile de sanki ağız birliği etmişçesine «Artist adama kız verilmez,» diyerek epeyce diretmişlerdi. Sonra iki şöhretin özel hayatlarındaki bir başka benzerlik de, ikisinin de birer kız çocuğuna sahip olmaları ve bu çocukların kendi yanlarında değil de, annelerinin yanında oturmaları, büyümeleridir.. İlk olarak konuştuğumuz Can Ünal, çocuk konusunda şöyle

Aliye Rona Yeşilçam'a Kızgın

Hani acemi balıkçılar vardır, bilirsiniz. Yola uskumru tutma hayaliyle çıkar da — mesela — torik yakalar. Geçenlerde bizim şansımız da «acemi avcılar» usulü yüzümüze gülüverdi. Günlerden bir gün «Acaba Aliye Rona nasıl, ne yapıyor?» diye şöyle bir aklımızdan geçmiş ve: «Gidip bir konuşalım,» diyerek kendisinden randevu almıştık. Yani randevuyu aldığımız zaman hiç bir şey bilmiyorduk. Tespit edilen gün ve saatte kalkıp Aliye Rona'mn Kazancı Yokuşunda, bir apartmanın en üst katındaki dairesine gittik. Aman efendim, ne iyi etmişiz de gelmişiz! Aliye Rona her biri ayrı bir kararı açıklayan cümleleri peş peşe sıralamaya başlayınca not tutmaya yetişemez olduk. Aliye Rona kelimeleri tabanca mermisi gibi «Vurguluyor»; sert, kesin ve kararlı konuşuyordu: - «Yeşilçam'a kırgınım... Gelip, Tam bu rol size göre, ancak siz oynayabilirsiniz, deyip filim teklif ediyorlar. Bakıyorum tamam, 'Kabul,' diyorum. Sonra 'Pazarlık' başlıyor. Günde 1.000 lira istediğimi duyunca bi

Catherine Spaak'ın Hayatı

Geçenlerde Avrupa'dan elini eteğini çekip Hollywood'a giden ve bir süre burada kalarak adeta «kayıplara karışan» Catherine Spaak, yeniden ortaya çıktı. Güzel yıldız bir sürgün hayatı yaşarken o arada bir bale okuluna ve hir de akşamları ders verilen lisan kursuna yazılmıştı. Hollywood'a gidişi hakkında, çok şeyler söylenmişti. Kimi de onun tanıdık çevrelerden uzakta gayri meşru bir çocuk doğuracağını iddia ediyordu... Catherine Spaak'a sorarsanız size: - «Hollywood'a hiç de esrarengiz bir sebeple gelmiş değilim» diyecektir. «Sadece kafamdaki bazı şeyleri gerçekleştirmek istedim. Niyetim, Amerika ve Amerikalıları öğrenmek, böylece bir Hollywood filminin ne demek olduğunu daha iyi anlamaktı. Ayrıca İngilizcemi de ilerletmek hedefini güdüyordum. Bütün bunları da becerdiğimi sanıyorum. Birçok kimse İngilizce öğrenmek için neden Londra'ya değil de, Hollywood'a gittiğimi sordular. Cevabı çek basit: Londra'yı hiç bilmem. Bilmediğim şeylerden de nefret

Atıf Kaptan'ın 44. Yılı

Sıcak, şehri yaşanmaz bir hale getirmişti. Tropikal ağaçların gölgelemeden medet uman insanlar çaresiz kalmışlardı. Birden İzmir'in tatil imbatı esmeye başladı. Kavurucu sıcak, havada uçuşan toz zerreleri gibi birden ortadan kayboluverdi, yerini tatlı, serin bir bahar havasına bıraktı.. 62 yaşında olmasına rağmen hala yakışıklılığından ve enerjisinden bir şey kaybetmemiş olan sert hatlı, beyaz saçlı adam, imbatla birlikte girdiği gazinoda kendi geçmişini düşünüyordu: - «1926 yılında İstanbul Şehir Tiyatrolarıma girdim. «Hamlet.le tiyatroya, aynı yıl 'Kaçakçılar’la sinemaya başladım. Yıl 1970. Demek aradan tam 44 yıl geçmiş. Allah bilir bunun kaç yılı tozlu Anadolu yollarında geçti. Şehir şehir, kasaba kasaba dolaştık tiyatroyla Anadolu'yu. Ya sinema? Bir zamanların «bir numaralı karakter oyuncusuydum. Armağanlar da almıştım.» Garsonlardan biri; «Hayrola Atıf Bey,» dedi. «Filim için mi geldiniz?» Allah bilir kaç defa karşılaşmıştı bu soruyla? Belli belirsiz güld

İzzet Günay "Red Kit" Oldu

Hemen hemen her insanın hayatında «resimli romanlar» bir çağın yutulurcasına okunan kitaplarıdır. Yaşı 30'a varmayanların «favori kahramnı» Pekos Bill’dir. Otuzu biraz veya bir hayli geçmişler ise Mandrake derler, Tarzan derler, X-9 derler, Baytekin derler de başka birşey demezler. Şu yıllarda henüz gençlik yıllarını yaşayanlarla, çocukluklarının son dönemini sürenlerin favorisi ise «Tom Mix», «Tom Braks», Texsas»tır. Bazı resimli romanlar vardır belirli yaştaki çocuklara, gençlere hitap eder. Bazıları vardır, yaşı değil, resimli roman seven herkese hitap eder. Bu «çağlara sığmayan» resimli roman kahramanlarından biri de Red Kit'tir... Red Kit'in havası bile diğerlerinden farklıdır. Konuları genellikle sosyal temeller üzerine kurulmuştur, esprileri incedir, çizgilerinden diyaloglarına kadar bir hiciv havası eser. Bu özellikleriyle Red Kit'in serüvenlerini saklayan ciltler belli bir yaşın esiri olmaktan çıkıp, daha geniş yığınlara malolmuştur. Red Kit, «dünyanın e

Kanat Tibet İlk Filmini Çeviriyor

Bildiğimiz kadarıyla Türk sinemasında filim çeviren ilk «yıldız» çocuğu Mahir Günşiray'dır. O günlerin zirvedeki yıldızı Orhan Günşiray'ın oğlu olan Mahlı. «Oğlum, Oğlum» adlı filminde «babasının oğlu» rolünde oynamıştı. Sadri Alışık - Çolpan İlhan çiftinin çocukları Kerem Alışık da «Kocamın Nişanlısı» filminde —Mahir gibi— beyazperdede babasıyla annesinin çocukları rolünü canlandırmıştı. Konu, «filimlerde oynayan yıldız çocuklarından açılınca «Yumurcak» namıyla maruf İlker İnanoğlu'ns ayrı bir paragraf ayırmamak imkansızdır. Filim yıldızı Filiz Akın'Ia rejioör Türker İnanoğlu'nun oğlu olan İlker «Yumurcak» adlı ilk filmiyle Ayşecik'ten boşalan çocuk yıldızlığı tahtına kuruluverdi. Bugünlerde yukarıdaki listeye «Kanat Tibet» adını da eklememiz gerekiyor. Okurlarımızın SES'te çıkan çeşitli röportajlarndan dolayı yakından tanıdıkları Kanat Tibet de şimdilik misafireten «baba mesleği»ni şöyle bir deniyor. «Tarkan» filminde «Tarkan'ın çocukluğu» rol

Hülya Koçyiğit Dansözlere Taş Çıkartıyor

Bugün burada bir ders veriliyor. Dersin hocası belli: Kudret Şandra... Hoca Kudret olunca, dersin ne olduğunu tahmin ettiniz sanırız: Dans. Peki ya «öğrenci» kimdir? Herhalde onu da anlamışsınızdır. Evet Hülya Koçyiğit 7 yıllık sinema hayatında ilk defa bir filimde dansöz oluyor, hayatında ilk defa oynayacağı «dans sahneleri» için sürekli olarak dans dersi alıyor, yerli sinemada ve dünyanın hemen her yerinde defalarca filme alınan «Sürtük» filminin renkli olarak çevrilecek yenisinde oynamak için hergün saatlerce hoca karşısında ter döküyor. Biliyorsunuzdur, «Sürtük», «Sürtük» olarak bizde 3 defa filme alındı (Değişik adlarla kaç defa, onu Allah bilir?) 1943 yılında çevrilen ilk «Sürtük»te başrolü rahmetli Halide Pişkin oynamış: 1966 yılında çevrilen İkincisinde de Türkan Şoray. Şimdi de aynı rolde Hülya Koçyiğit’i seyredeceğiz. Kudret Şandra yeni öğrencisinden pek memnun. «Hülya gerçekten çok kabiliyetli bir kız, ama henüz vücudu ham!» diyor ve hemen peşinden ekliyor: «Şimdiy

Başar Tamer Evlendi

Müzik dünyamızın en uzun boylu şarkıcısı Başar Tamer de nihayet dünya evine girdi, altı yıldır konuştuğu, uzun boylu nişanlısı Penka ile geçtiğimiz hafta Beşiktaş evlendirme dairesinde yapılan nikahla evlilik müessesesinde ilk adımını attı. Nikah masasının huyundan mıdır, suyundan mıdır bilinmez, o masanın karşısına geçen hemen her damat, ne kadar neşeli olursa olsun birden dut yemiş bülbüle döner! Bu kural Başar Tamer'de de bozulmadı ve genç şarkıcı yarım saat kadar süren nikah töreninde belki de sahnede dökmediği kadar ter döktü. Hele nikah memuru masaya gelmeden önce.. Başı önündeydi, yüzü kıpkırmızıydı. etrafına bakamıyordu. Onun yerine uzun boylu gelin, çevresindekilere tebessümleriyle, «Hoşgeldiniz!» diyor hatta arada bir dönüp Başar Tamer'e cesaret bile veriyordu. Nikah töreninin en ilginç olayı, nikahtan sonra oldu. Bir arkadaşı Başar’a gelinin ayağına basmasını yüksek sesle ihtar edince, Başar Tamer şeytana uyup, karısının ayağına basmak istedi. Ama gelin hanı

Çetin İnöntepe Rekor Tazeledi

Herkesin kendine göre bir meşgalesi vardır. Kimi boş zamanlarını fotoğraf çekerek, kimi resim yaparak, kimi pul, para, kartpostal biriktirerek, kimi şarkı söyleyerek, kimi dans ederek değerlendirir. Orkestra şefi, hafif batı müziği solisti Çetin İnöntepe’nin merakı da deniz.. Yaz geldi mi bayram eder Çetin İnöntepe.. Balık adam teçhizatını hazırlar ve yaz bitene kadar denizden çıkmaz... Son yıllarda maratona heveslendi İnöntepe... Uzun mesafe yüzücüsü olmak, müzik dünyasında bu işi en iyi yapabilen adam olmak istiyordu.. Aylarca planladıktan sonra ilk defa geçen yıl bu işi denedi. Sarıyer'in ilerisinden Tellibaba dan denize girdi ve Sarayburnu'nda denizden çıktı.. Bu yıl işi biraz daha ilerletti. Geçtiğimiz Cuma günü, yine, evde kalmış kızların kısmetini açan, kadınları cocuk sahibi eden Tellibaba'dan, orkestrasının piyanisti İrfan Esentaş'la birlikte denize girdi. İslam Akalın'ın kılavuzluğunda balıkçı motoruna doluşan eşinin, kızının, dostlarının, gazete

Erkek Babası Semih Sezerli

Yerli sinemanın sevilen komiklerinden Semih Sezerli ile eşi Şehir Tiyatrosu oyuncularından Uğur Kıvılcım, yeni doğan çocuklarının yaşmı doldurmasını bekliyemediler ve oğullarının kırkmcı güne basışını kendi aralarında kutladılar. Semih Sezerli «On parmağında on marifet» denen tiplerden. Filimlerde oynar, dekorlar yapar, prodüksiyon amiridir, ev tertibinde eşsizdir... Kendi evine de bu marifetlerinin hepsini «dökmüş». Daha kapıdan girer girmez canlı renklerle boyanmış duvarlar, insanın içini ısıtıyor. Hemen her duvarda bir kaç raf ve her rafın üzerinde bir sürü minyatür palyaço... Balkon kapısının camına Semih Sezerli eliyle «Ya hiç doğmamış olmak, ya da hiç unutulmamak isterim» diye yazmış. Uğur Kıvılcım oğlundan «adam» diye bahsediyor. «Adam daha uyanmadı,» «adam dün şunu yaptı» v.s... Annesi «adam» ı almak için içeri odaya geçti, Semih Sezerli de bize «adam» ın doğumunu anlatmaya başladı. - «Biliyorsunuz, karım Uğur boy fıkarası bir kadın. Doğumevinde beklerken kendi ken

Liz Taylor'a Kara Haber

«Almanya neresi, Amerika neresi?» demeyin. Bazan tesadüfler, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta, ayrı ayr dünyalarda yaşayan insanların kaderlerini öylesine birbirine bağlıyor ki, bir daha bu bağları çözebilene aşkolsun. İşte bugünlerde Elizabeth Taylor'un da büyük bir üzüntü içinde kıvranmasına, hayatının tadının, tuzunun kaçmasına, kendisinden binlerce kilometre uzakta yaşayan, sakin, mütevazı bir Alman ailesi sebep oldu. Almanya'da küçük bir kasabada yaşayan Heisig ailesinin fertleri, Elizabeth Taylor'a ateş püskürüyor. Hani yıldızı ellerine geçirseler bir kaşık suda boğacaklar! Bu düşmanlığın sebebi ise şu: Elizabeth Taylor, bundan bir süre önce Heisig ailesinin küçük kızı Maria Heisig'i evlat edinmek istemiş ve bu niyetle küçük kızı yanına aldırmıştı. Küçük Maria çok hastaydı. Normal bir çocuk olabilmesi için, dünyanın en ünlü doktorlarını seferber etti. Avuç dolusu paralar harcadı, neticede de küçük Maria iyileşti. Artık o da Elizabeth Taylor - Richar

Nilüfer Aydan Nihayet Rahata Erdi

Nilüfer Aydan, eskiden tanıdığımızı zannettiğimiz Nilüfer Aydan değil... Çok değişmiş... Yılmaz Duru ile evliyken tanıdığımız şahsiyeti silik kadın gitmiş bambaşka bir kadın gelmiş... İkinci kocası Halit Refiğ ile evliyken munis bir öğrenciye benzerdi. Halit ona hem kocalık, hem hocalık yapardı. Ne öğrendiyse ondan öğrendi. Şimdi de kullanıyor... Hayatının üçüncü «devamlı» erkeği Yücel adında (soyadını saklıyor) Mersinli bir otomobil komisyoncusu... Otomobilciler arasında onun yaptığı işe «vitrincilik» derlermiş. Otomobilleri vitrine koyup satmak ve üzerinden komisyon almak... 26 yaşlarında kadar, tahsil derecesi belli olmayan bir delikanlı... Macera şöyle başlar: Hani dokuz ay önce Nilüfer Aydan Kazablanka Gazinosunda sahneye çıkıp dansetmeye başlamış, eski işine tekrar dönmüştü ys? İşte o sırada, ablasının bir erkek arkadaşı Mersinli Yücel'i alıp gazinoya gelmiş. Nilüfer'i göbek atarken gören Yücel de güzel vücutlu dansöze vurulmuş... Aşk oku kalbini delince her gece

Zeki Müren'in Babası Öldü

Saat sabahın 05'ini tam 10 dakika geçiyor. Bursa’da Çelik Palas Otelinin 210 numaralı lüks dairesinin telefonu iki defa çaldı. Uykusuzluktan ve ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle Zeki Müren ahizeyi eline aldı: «Alo... Ben Zeki efendim... Buyurun...» Telefonun öbür ucundaki şahıs Zeki Müren'in teyzesinin kızının kocasıydı: «Zekiciğim, Allah sana uzun ömürler versin, baban az önce...» Zeki Müren’in telefonu kapatmasıyle konuşma burada kesildi ve odayı bir anda, «Babacığım... Babacığım... Benim bir tanecik babacığım... Allahım ben bugünleri de mi görecektim?.. Şimdi nasıl yaşayacağım ben...» diye feryatlar, hıçkırıklar doldurdu. «Kara haber tez yayılır» derler, iki saat sonra 62 yaşındaki Kaya Müren'in ölümünü bütün Türkiye duymuştu. Artık, Çelik Palas Oteline telefon, telgraf yağıyordu. 67 vilayetin telefon, telgraf hatları Bursa’ya bağlanmıştı sanki. Posta müvezzilerinin biri gidiyor, biri geliyordu. Telefonlar bir saniye olsun kapalı kalmıyordu. Civar vilayet

Brian Epstein İntihar Etti

Beatles topluluğunun 32 yaşındaki milyoner meneceri Brian Epstein'ın ölümündeki esrar aydınlandı. Pop müziği dünyasının bu genç kralını — anlaşıldığına göre — yalnızlık ve aşk öldürmüştür. Ölümünden önce bir gazeteci ile yapmış olduğu mülakat ve yazmış olduğu bir kitap şimdi her şeyi gün ışığına çıkarıyor. Epstein, mülakatında büyük bir itirafta bulunuyor: «Hayatta evlenmek istediğim tek kadını bir başkasına kaptırdım» diyor. Epstein, Rolling Stones topluluğun solisti Mick Jagger'in sevgilisi Marian Faithfull'u sevdiğini söylemiştir. Ayrıca kendisini intihara kadar sürükleyen diğer sebep sonsuz bir yalnızlık içinde bulunuşu olmuştur. Hayatta hiç evlenmemiş olan Epstein aynen şöyle demiştir: «Hayatımda evlenmeyi çok istedim. Fakat evlenmek arzusunu duyduğum tek kadını, bugün arkadaşım Mick Jagger kapmıştır. Marian Faithfull'u çok seviyorum. Onun gibi bir insan hayatımı baştan başa değiştirebilirdi. Ama ne yazık ki geç kaldım. Bu konuda talihsizim.» 1967 ağus

Vasfi Uçaroğlu ve Berkant Barıştı

Eğer geçtiğimiz hafta cumartesi günü, İzmir'de olsaydınız, Fuar'ın büyük giriş kapısının az ötesinde, kapının üzerinde dalgalanan bayrakların altında cereyan eden bir olay sjzi hayli şaşkına çevirirdi. Tıpkı bizim gibi ilk önce, «Olmaz böyle şey!» der, ama az sonra olmayacak şeyin olduğunu, Berkant’la Vasfi Uçaroğlu'nun sarmaş dolaş kucaklaştığını görür, dudaklarınızdan gayri ihtiyari, «Olmaz olmaz demeyin, olmaz, olmaz!» kelimeleri dökülürdü... Evet, aylar önce İstanbul’da darılan Berkant'la Vasfi Uçaroğlu geçen cumartesi İzmir'de barıştılar, bir gün boyunca beraber dolaşıp, aralarındaki soğukluğu giderdiler. Beraber yemek yediler, beraber dolaştılar. Onlara kalsa bu beraberliklerini uzun zaman sürdürmek niyetindeydiler. Fakat Vasfi Uçaroğlu'nun önünde bitmek tükenmek bilmeyen Anadolu yolları vardı. Turnedeydi Vasfi Uçaroğlu ve o gece Aydın'da olacaktı. Berkant'ın Vasfi Uçaroğlu Topluluğu'ndan ayrıldığı günden, geçen cumartesiye kadar birb

Geraldine Chaplin İsyan Etti

Son yıllarda Hawaii adaları yabancı filimcilerin uğrak yerlerinden biri oldu. Çalışma şartlarının çok uygun olması yüzünden filimciler, her fırsatta tası tarağı toplayıp soluğu Hawaii’de alıyorlar. Artık, Hawii halkı da sinema dünyasının şöhretlerini yakından tanımak fırsatını buluyor. Geçenlerde bir Amerikalı filimci grubunun Hawaii'ye geleceği duyulunca herkes sevindi. Hele Hawaii’ye gelecek olan artistler arasında ünlü komedyen Şarlo'nun kızının da bulunduğu haber alınınca sevinç son haddini buldu. «Dr. Jivago» filmindeki başarılı oyunundan sonra Şarlo'nun kızı Geraldine Chapiin'in Havvaii’deki hayranlarının sayısı pek artmıştı. Filimciler Hawaii'de hükümdarlar gibi karşılandılar. Aralarında Charlton Heston’un da bulunduğu artistler grubunu gazeteciler ve meraklılar heyecanla karşıladılar. Gerçi Charlton Heston, Geraldine Chaplin’e göre çok daha şöhretli ve önemli bir artistti, ama Havvaiili gazeteciler önce Geraldine ile konuşmayı tercih ettiler. Ünlü kom