Sıcak, şehri yaşanmaz
bir hale getirmişti. Tropikal ağaçların gölgelemeden medet uman
insanlar çaresiz kalmışlardı. Birden İzmir'in tatil imbatı
esmeye başladı. Kavurucu sıcak, havada uçuşan toz zerreleri gibi
birden ortadan kayboluverdi, yerini tatlı, serin bir bahar havasına
bıraktı..
62 yaşında olmasına
rağmen hala yakışıklılığından ve enerjisinden bir şey
kaybetmemiş olan sert hatlı, beyaz saçlı adam, imbatla birlikte
girdiği gazinoda kendi geçmişini düşünüyordu:
- «1926 yılında
İstanbul Şehir Tiyatrolarıma girdim. «Hamlet.le tiyatroya, aynı
yıl 'Kaçakçılar’la sinemaya başladım. Yıl 1970. Demek aradan
tam 44 yıl geçmiş. Allah bilir bunun kaç yılı tozlu Anadolu
yollarında geçti. Şehir şehir, kasaba kasaba dolaştık
tiyatroyla Anadolu'yu. Ya sinema? Bir zamanların «bir numaralı
karakter oyuncusuydum. Armağanlar da almıştım.»
Garsonlardan biri;
«Hayrola Atıf Bey,» dedi. «Filim için mi geldiniz?»
Allah bilir kaç defa
karşılaşmıştı bu soruyla? Belli belirsiz güldü, sonra «Hayır
efendim,» diye cevap verdi. «Kuşadası'nı çok severim ben. Her
yıl bu sahil kasabasına gelir 'yıldönümü' kutlarım. Sinemadaki
44'üncü yılımı kutluyorum bugün...»
Garson şaşırmıştı.
Hayretin, büyük büyük açtığı gözlerle baktı Atıf Kaptan’a.
Dudaklarından belli belirsiz bir. «Ufff!» nidası döküldü.
O gün akşamın
karanlığı Kuşadası na iyice çökünceye kadar oturdu Atıf
Kaptan Güvercinada'daki gazinoda. Bol bo; düşündü ve sonunda
kararlı insanlara has bir tavırla ayağa kalkıp yere sağlam
sağlam basmaya başladı. Sanatta, «Nereden geldim, nereye
gidiyorum?» sorusunun cevabı yoktu. Sanata koşulur, ama ondan
ayrılınmazdı. «Nereye mi gidiyordu Atıf Kaptan?» Nereye
gidecekti. 44 yıllık sevgilisine, filim setine gidiyordu
yine...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder