Ana içeriğe atla

Françoise Dorleac Hayatını Kaybetti

Kardeş yıldızların beyazperdede şöhret sahibi olmaları yeni bir şey değil. İşte Catherine ile Agnes Spaak kardeşler. İşte Shirley MacLaine ile Warren Beatty kardeşler, daha düne kadar mükafat üzerine mükafat kazanan Olivia de Havilland ile Joan Fontaine kardeşler. Bu örnekleri daha da artırmak mümkün biraz daha geriye gidersek Ethel, John ve Lionel Barrymore kardeşler ve sessiz sinemanın rakipsiz şöhretleri Lilian ve Dorothy Gish kardeşler...
Aynı derecede şöhret sahibi olmuş yıldız kardeşlerden biri de, hatta belki de en tanınmışlarından biri ce Fransız sinemasının Françoise Dorleac'ı ile Catherine Deneuve'üydü. Geçenlerde geçirdiği bir trafik kazasında Françoise'ın ölümüyle Fransız sineması, kardeş yıldızlardan birini kaybetti.
Françoise Dorleac ile Catherine Deneuve, ana - baba kardeş olmalarına karşılık karakter bakımından birbirlerinden çok değişik yaradılıştaydı. Birinin ak dediğine, öteki kara der, aralarında devamlı bir anlaşmazlık sürer giderdi. Hatta yakınları onlar için «Düşman Kardeşler» adını biie takmışlardı. Ama onları yakından tanıyanlar, iki kardeşin arasında hiç bir düşmanlık olmadığını bilirlerdi. Gerçekten ikisi de bir birlerine yardım etmek için ellerinden geleni esirgememişler, en sıkışık anlarında birbirinin çağrısına koşmuşlardır!
Françoise Dorleac hisleriyle yaşayan, içinden geldiği gibi hareket eden deli - dolu bir genç kızdı. Bir ara Jean - Pierre Cassel'e aşık olmuş, onsuz yaşayamayacağını sanmıştı. Ablasının, — aralarında bir yaş fark vardı— karakterini iyi bilen Catherine Deneuve, ona bu aşkın sonu olmadığını ne kadar söylemişse de bir türlü anlatamamıştı.
Ama günün birinde her şey değişiverdi. Kader, Cetherine Deneuve'ün karşısına Roger Vadim'i çıkardı. Brigitte Bardot' yu, Anette Styoyberg'i elinden tutup şöhret basamaklarından yükselten Vadim'i... O günden itibaren iki kız kardeşin karakteri değişmiş gibi oldu. Şöhret genç kadını çekingen yapmıştı. Artık pek insan içine çıkmıyor, hele bir erkekle macerası hiç duyulmuyordu. Son derece prensip sahibi ve asabi olarak tanınmaya başlamıştı. Bu yüzden Françoise Dorleac, Fransız sinemasının vahşi kedisi diye anılırdı.
Fakat aşkın gözü kör, kulağı sağır olurmuş. Françoise ne tavsiye ediyorsa, Catherine onun sözlerini duymak biie istemiyordu. Çünkü Vadim'i gerçekten seviyordu, daha doğrusu sevdiğini zannediyordu. Vadim'in Catherine'nin elinden tutmadığı iddia edilemez, bugünkü şöhretine onun yardımıyle ulaştığı bilinen bir gerçek. Ama Françoise'ın sözünü dinlememesi Catherine'e biraz pahalıya mal oldu. Evinden ayrılıp Vadim'le beraber yaşadığı için önce ailesiyle arası açıldı, sonra da günün birinde kendini kucağında bir çocukla terk edilmiş buldu.

İkisi de beyazperdeye hemen hemen aynı sıralarda geçmişlerdi. Catherine Deneuve hem daha çok filim çevirdi, üstelik eline geçen para daha da çok oldu. Ama Françoise da henüz her şeyini tüketmiş, devrini tamamlamış olmaktan çok uzaktı. İlk olarak çevirdiği «Yalanlar» adlı filmiyle beyazperdede görülen Françoise Dorleac, «Kapılar Çarpıyor», «Ya Bu Gece, Ya Hiçi», «Bütün Dünyanın Altını», «La Gamberge», «Arşen Lupen, Arşen Lupen'e Karşı», «İnsan Avı», «Cengiz Han», «Rochefortlu Kızlar» gibi filimierde oynamıştı. Son olarak da Michael Caine'le birlikte «İpcress» adlı bir filim çevirmeye hazırlanıyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Olimpiyat Modası Türkiye'de

Modanın ne zaman, nereden, nasıl çıkacağı hiç belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz Arap çöllerinin kızgın kumu etkiliyor stilistleri, bir bakıyorsunuz Anadolu'nun eşsiz uygarlığı. Uzakdoğu'dan esen Japon rüzgarını Amerika, yenisini üstlendiği dünya olimpiyatının ilgisiyle göğüslemeye çalışıyor. Maskotundan şapkasına, tişörtlerinden mayolarına, hatta ve hatta günlük giysilere kadar benimsenen olimpiyat modasında Amerika bu kez mayoya yani yüzme sporuna ağırlık verdi. Amerika'nın ünlü yüzücülerinin lanse ettiği mayoları, ülkemizde ilk kez uygulayan TEN mayolarının zengin koleksiyonunu da bir sporcu kadar, jimnastik çalışan balerin, film yıldızı Çiğdem Tunç lanse etmeye başladı. Dansı bıraktığını açıklayan, ancak başrollerden birini aldığı bir müzikalde dans edebileceğini dile getiren Çiğdem Tunç, bundan böyle yeniliklerin öncüsü olmak için çaba harcayacağını belirtiyor. -''Gencim, güzelim ve yetenekliyim. Bugüne kadar hep karşılık beklemeden yaptım her işimi. Ama bu...

Ceyhan Cem'den Büyük İddia

Selçuk Ural'la beraberliğimiz 1966 Aralık ayında başladı. Daha önce de arkadaştık ama, sadece gezip tozuyorduk. Ne o bana, ne ben ona karışırdık. Bir gün bana Bütün erkek arkadaşlarla ilgini keseceksin. Filmleri bırakacaksın... Gazetecilere, artistlere selam vermiyeceksin dedi. Beni apayrı bir insan yapmak istiyordu. "Bunu zaman gösterir" diye teklifini kabul ettim. Bir arkadaşın evinde kalıyorduk. O Batı Kulüp'te çalışıyordu. Maddi vaziyetimiz iyi değildi. Arabasını satması o sıraya rastlar. Sonradan benim yüzümden sattığını söylemiştir ki, bu doğru değildir. Borcunu ödiyemediği ve şıklığa fazla düşkün olduğu için satmıştır. Bir süre sonra çalışmağa Ankara'ya gitti. Para yollıyacağını söylediği halde sözünü tutmadı... Kavgalarımız bir türlü bitmedi. Günün birinde bana evlenme teklif etti. "Birbirimizi tanımıyoruz... Daha ileride" dedim. Kurtuluş’ta bir ev tuttuk.Bütün istediklerimi almağa başladı. Israrla benden çocuk istiyordu."Gözü, duda...

Olay Kadın Christine Haydar

Milli gelinimiz Christine Haydar , uzunca bir süredir ilgileri üzerinde topluyor. Christine Haydar denildiğinde herkes farklı şeyler düşünüyor haliyle... Tarihe düşkün olanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarını hatırlayıp, çöküşün neden bu kadar şiddetli olduğunu keşfediyorlar. Tarihle arası hoş olmayıp da, gazino sahnelerinde kadın vücudunun inceliklerini araştırmayı tercih edenlerin aklına ise, güzel ve düzgün vücutlu bir kadın düşüyor. Beş parmağın beşinin de bir olmayacağına göre, değişik renk ve zevklerden hoşlanan insanların Christine Haydar adını duyduklarında değişik şeyler düşünmeleri, hatta bazı düşüncelerini çok ileri noktalara götürmeleri de olağan bir durum. Milletin hayal dünyası torba değil ki büzesin! TARİHİ KÖKEN Aslında Christine Haydar'ın şöhret yolu tarihi kökeni sayesinde açıldı... Türkiye'de herkes Christine Haydar'ın hangi «Haydar Paşasnın gelini olduğunu bilimsel metodlarla araştırırken, Avrupa dergileri paşaları atlayıp Christine...