- «Ayol, bu apartmanı
tam 200.000 liraya alıverdim. Ama şimdi eşya deposuna benziyor.
Daha yerleşemedim. On taraftan ikinci kat, ama arka taraftan birinci
kat. Çünkü arkadan geçen yol yüksekmiş. Aceleyle, etrafa
bakmadan aldım. Yalnız buradan Ihlamur'a yol inecek. Bir buçuk
metre yolu alçaltacaklarmış. O zaman biz yüksekte kalacağız.»
Fotoğrafların çekilmesi bittiği anda Maruf Bektaş geldi. Bir garip Türkçe konuşuyor. Gönül Yazar, Maruf Bektaş gelince bir ciddileşti, bir ciddileşti ki sormayın! Temkinli, dikkatli, itinalı bir Gönül Yazar olup çıktı. Bu zeka ve hassasiyetini takdir etmemek elde değil. Ayağa kalkıp veda ederken, «Gene beklerim. Sadece elbise resmi çekmek için gelmeyin. Daha sürprizlerim var. Yakında herkes görecek,» diyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Gönül Yazar'ın yeni
evindeyiz. Londra dönüşü ilk röportajını bize verdiğini
söylüyor ve anlatmaya devam ediyor, «Aman geçen röportajda
olduğu gibi, öyle 'geliyom', 'gidiyom' diye yazma. Nasıl olsa
İzmirliyiz. Artık BİLİYO herkes... Bak BİLİYO dedim. Onu yaz.
Ama, yazındaki kelimeleri benim ağzımdan çıktığı gibi yazma.
Biraz rötuş et canım.»
Sözü
kesti. Hizmetçisi viski getirmişti. «Tuğrul bana da biraz
'whiski' koyuver,» dedi. Şimdi benim eve siz (Gönül Yazar'ın
çeyizi) nin resmini çekmeye geldiniz değil mi? Yalnız Londra'dan,
Maruf'la, o kadar çok elbise aldık ki akşama kadar çekseniz
bitmez. Kaç düzüne olduğunu ben bile unuttum. Valla elbiselerimin
sayısını bilmiyorum. Ha, ne diyorduk? Benim çeyizlerim? Sen de ki
oraya, 'Benim çeyizim, sahne elbiselerimdir. Ben gibi üç defa dul
kalmış bir karının, evet, Allah aşkına yaz, karının çeyiz
neyine? Çeyiz düzmek bakirelere mahsustur! Maruf'a gelince. İki
buçuk yıldır beraberiz. Önceleri herkes 'bu sevda gelir, geçer'
dedi. Ama şimdi, herkes gördü ki geçmiyor. Maruf Beyrut'ta
evli. Onların ayrılması için kadı huzuruna çıkması tazım.
Ben ona hiç karısından bahsetmedim. 'Boşan,' demedim. Ama karısı,
baktı ki bizim mesele öteki kadınlarla olan ilgisine benzemiyor,
Kasablanka'ya (!) gitmeye karar verdi. Orada karının anası, babası
varmış. Kasablanka'ya, Moroko’ya (!) gidiyor. Yani artık
ayrılıyor, ikiz, erkek çocukları var. Onları da alıyor.
Yıllardır ayrılmak istiyormuş zaten Maruf. Evlenmemizin kesin
tarihi yok. Maruf'un karısı gururlu bir kadınmış. Takdir ettim
doğrusu. Bir de Rüçhan Adlı'nın eşi, (bu eş kelimesini de hiç
sevmiyorum ya, neyse) Marika'ya bak! 'Yuvasına dönmesini
bekliyorum,' diyor. Ayol ortada yuva mı kalmış? Maruf almasaydı,
ben böyle yaşar giderdim gene.
Bir yandan Londra'da
aldığı elbiseleri giyip giyip çıkarıyor, poz veriyor, bir
yandan da bana lâkırdı yetiştiriyor. Elbiseler hakkında bilgi
veriyor. Bu sözleri arasında paketlerin üzerindeki, elbiselerin
etiketlerindeki isimleri bana gösterip okutuyor: «Jean Ailen»,
«John. Cavanagh», «Oriental Jewels», «Frank Usher», «Nettie
Vogues» gibi isimler... Zaten yepyeni ve pahalı mobilyalarla
döşenmiş solandaki madeni sigara tablalarında bile «London»
kelimesinden sonra Latince «Domine Difige Nos» sözlerini okuyorum.
- «Bu elbiseyi kaça
aldın?» sorusuna önce bir kahkaha atıyor, «Ben cüzdan taşımam
hayatım» diyor. «Maruf aldı, fiyatını da aklımda tutmadım.
Ama Türkiye'de kimseciklerde olmadığını hemen yazabilirsin.»
- «Çok yakıştı bu
kostüm.»
Gülüyor, memnun
oluyor, «Efendim benim vücut vücut değil, dökme! Heykel mübarek!
Manken. Yalnız boy fukarası olduğum için etek boylarını hacamat
ettirdim!»
- «Bu elbisenin de
sırtı çok güzel.»
- «Evet. Sırtımı
döneyim de arkadan çekin. Gina Lollobrigida göğsünü açarmış,
mini jüp giymezmiş. Allah bize göğüs değil, sırt vermiş. Biz
de sırtımızı açarız imanım!»
- «Güneşten
yanmışsınız?»
- «Evet, ama cildimin
rengi London değili Rengim Meyd in Türkey!...
- «Bu elbise nerede
giyiliyor?»
- «Apre midi
diyorlar. Öğleden sonra elbisesi yani... Sabah sabah giyilmez ya?
Sabahlık mı bu?»
«Ya bu elbise?»
- «Bunun göğsü
dana açıktı, Maruf kapattırdı. Bunu giyince vamp oluyorum.
Siyah gece elbisesi bu. Londra'da 'Play-Boy' a gittim. Bırak
erkekleri, tavşan kızlar, hani funi görl diyorlar ya, onlar bile
bana baktı. Gelin içeriye gidelim. Orada da şapkalarım var.
Artık pabuçlarımı çekmeyin, ayıp olur, 'Karı her şeyini
ortaya dökmüş çingene çergisi gibi' derler sonra!»
Fotoğrafların çekilmesi bittiği anda Maruf Bektaş geldi. Bir garip Türkçe konuşuyor. Gönül Yazar, Maruf Bektaş gelince bir ciddileşti, bir ciddileşti ki sormayın! Temkinli, dikkatli, itinalı bir Gönül Yazar olup çıktı. Bu zeka ve hassasiyetini takdir etmemek elde değil. Ayağa kalkıp veda ederken, «Gene beklerim. Sadece elbise resmi çekmek için gelmeyin. Daha sürprizlerim var. Yakında herkes görecek,» diyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder