Ana içeriğe atla

Selda Alkor Hayranının Düğününde

Harbiye'deki Orduevi'nin önüne geldiğimiz zaman saat 23.15'ti. Yanımızda Selda Alkor vardı. SES mecmuasının 1966 yılında Türk beyazperdesine hediye ettiği, kısa süre İçinde sinemada büyük yol alan, sonra sahneyi seçen; sahne, ödenmeyen bonolar. Yeşilçam’ın dedikodusu yüzünden sinemayı bırakan Selda Alkor... Dikovaların düğününe davetliydik. O hafta, SES’in en çok mektup alan servislerinden biri olan «Halkla İlişkiler Servisi»ne yüzlerce mektup gelmiş ve şans Dikovalar'a gülmüştü. Merdivenleri ağır ağır tırmandık. İçeriden neşeli kahkahalar yükseliyor, entrümanlardan dökülen melodiler caddeye yayılıyordu...
- «Çok heyecanlıyım,» dedi Selda Alkor, «Bakalım beni nasıl karşılayacaklar?» Anlaşılan unutulmaktan korkuyordu. Yıllarca etrafını çepeçevre kuşatan sevgi halesinin eksilmesinden korkuyordu...
Ama korktuğu olmadı. Daha kapıdan içeri girer girmez, bir kızılca kıyamet koptu:
- «Selda Alkor geldi!... SES’le birlikte!...»
Bu beş kelimelik cümle bir anda salona yayıldı. Şimdi bütün gözler kapıdaydı... Az sonra içeri girecek Selda Alkor’daydı...
Alkışlar, alkışlar, alkışlar... Dinmek bilmeyen alkışlar... Gözleri yaşarmıştı Selda’nın... Beyazperdeden uzaklaşmasına rağmen demek unutulmamıştı... Hala seviliyordu... Ağır adımlarla salona girdi... Başıyla etrafa selamlar dağıtarak... Gelin Zehra Kaldırımcı ile kucaklaştı, mutluluklar diledi. Damat Seyfettin Dikova’ya, «Bir yastıkta koşarsınız inşallah!» temennisinde bulundu. Sonra da pistin önünde, alelacele hazırlanan br masaya gelin ve damatla birlikte oturdu. Bütün gözler üzerindeydi. Herkes onun biraz dinlenip mikrofon başına çıkmasını bekliyordu sabırsızlıkla...
Dikovalar’ın düğününde kaldığı sürece Selda Alkor'a en çok şu iki soruyu sordular: «Cihat'la ne zaman evleneceksiniz?» «Sinemaya ne zaman döneceksiniz?...»
Selda Alkor bu sorulara bıkıp usanmadan hep aynı cevabı verdi: «Cihat'la en geç önümüzdeki sonbaharda evleneceğiz. Şu anda sinemaya dönmeyi düşünmüyorum. Daha doğrusu, şartlar ne olursa olsun Yeşilçam'da filim çevirmeyeceğim. Ama belki dış ülkelerin birinde bir filimde oynayabilirim. Bazı projelerima var. Ama henüz kesinleşmedi.
Selda Alkor etrafını saran hayranlarına cevap yetiştiredursun, salon onun bir an önce sahneye çıkmasını bekliyor, bu mutlu güne sesiyle renk katmasını istiyordu. İstekleri kırmadı Selda. Etrafındaki hayran kalabalığından, hatıra resmi çektirmek isteyenlerden, müsaade istedi ve sahneye çıktı. Sahnede tam 45 dakika kaldı. Söyledikçe açıldı, açıldıkça söyledi. Ve salonda bulunanlara unutamayacakları bir gece yaşattı, Zehra Kaldırımcı ile Seyfettin Dikova'nın düğüne renk kattı...
Saat gece yarısını çoktan geçmişti Selda Alkor gelin ile damada SES adına «Bir ömür boyu mutluluklar» dilerken, gelin, «kendilerine, akrabalarına, dostlarına kolay kolay unutamayacakları bir gece yaşattığı için» Selda Alkor'a teşekkür üzerine teşekkür ediyor, kuaför olan damat Seyfettin Dikova, şöhretli misafirini şu sözlerle uğurluyordu:

- «Selda Hanım, saçlarınızı ölünceye kadar bedava tarayacağım... Allahaşkına başka kuaföre gitmeyin, söz mü?»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Cüneyt Arkın'ın Bekar Evi

Eşi Betül Işıl’dan ayrılıp üçüncü bekârlığını yaşayan Cüneyt Arkın’a “Bekârlık sultanlık mıymış?” diye sorduğumuz zaman, ünlü yıldızdan şu cevabı aldık: “Halime bakın, kararı siz verin...” Ne güzel şeydir şüpheci olmak. Öyle her şeye hemencecik inanıvermemek, kanmamak, aldanmamak. Atasözleri için bile geçerlidir bu. İnsan «atasözüdür» diye her duyduğunu gerçek ve doğru bellememeli! «Tevekkülün gemisi batmaz,» lâfına inandınız mı, hayatınız akılcılıktan, çalışkanlıktan uzak geçer. «Kişi kendini bilmek irfandır» şüphesiz, ama işi burada keserse, kendini tanımanın dışında bir şeycikler bilmezse, ne yaparsınız öyle irfanı? «Bekârlık» konusunda da bu böyle. Kimi vardır «Bekârlık sultanlıktır!» der; kimi vardır «Bekâr vezir yaşar, rezil gibi ölür!» fikrindedir. İşin aslına bakarsanız bu sözlerin hangisinin geçerli olduğu da insanına göre değişir. 3.Levent’teki evinde Cüneyt Arkın’la konuşurken aklımıza geldi bütün bunlar. «Malkoçoğlu» filimlerinde kılıç tutan, salon filmlerinde genç ka...

Ajda Pekkan Niye Saklanıyor?

AJDA PEKKAN ’a incecik porselen çay bardaklarıyla çaylarımızı içerken sordum: «Bana kalırsa her sanatçı sahne hayatından bu kadar şikayetçi değil. Kendinizi fazla yıpratmıyor musunuz?» «Belki ben fazla hassasım, belki de layık olduğum şeyleri istiyorum. Bunları bulamadığım zaman da üzülüp, yıpranıyorum.» «Ne gibi?» «Şöyle açıklayabilirim. Siz de kabul edersiniz ki, Türkiye’nin önemli, isim yapmış sanatçılarından birisiyim. Zaman zaman duraklama dönemlerine girdiğim oluyor. Ama, benim bu birkaç aylık duraklamam bunca yıldır yaptığım ismi bir anda silip götüremez herhalde. Bizde alışılmış bir kural var. Yeni bir sanatçı fırlamaya görsün. Hemen bir eski ismi tahtından indirdiği iddia ediliyor. Ne kadar aldırmasanız üzülüyorsunuz. Şöyle bir düşünün ne kadar çok sanatçıya bu çirkin davranışta bulunuldu.» «Türkiye'deki meslektaşlarınızla ilgili düşünceleriniz?» «Seyyal Taner’in showuna hayranım. Sezen Aksu 'nun sesine, duygulu bestelerine bayılıyorum. Erol Evgin’i ço...