Ana içeriğe atla

Göksel Arsoy Su Kayağında

Yeşilyurt'taki Çınar Otelinds bir haftalık bir dinlenme devresi içine giren Göksel Arsoy'u ziyarete gittiğimiz zaman onu otelin arkasındaki plajda, su kayağı yapmaya hazırlanırken bulduk. Etrafını bikini mayolu genç kıziar, yanık vücutlu delikanlılar kuşatmıştı. Göksel'i bütün hareketleriyle, konuşması ile tanımak istiyorlardı.
Meraklı çemberini aşmak hiç de kolay olmadı. O bizi görünce, mavi suların üzerinde az sonra kendisini kaydıracak olan motorun kaptanına işaret etti:
- «Misafirlerim geidi. Beş dakika sonra hareket edelim olmaz mı?» dedi. Bize döndü:
- «Bu, bir haftalık tatilimin dördüncü günü. Gelişimden bu yana her gün otelin motoru ile su kayağı yapıyorum» dedi.
Bir yıllık aradan sonra tekrar su kayağına başlayan Göksel, ikinci gün vücudunda ağrılar, sızılarla uyanmış. İlk gün çok kaymasının tesiriyle olacak, gece yattığı yeri bilememiş. Ama bu fevkalade yorucu, fakat son derece güzel spora çabuk alışmış; vücudunun hamlığını da üzerinden atmış. Artık her sabah doğan güne gözlerini büyük bir zindelik içinde açıyormuş.
O, bize ayak üstü bunları anlatırken, motorun kaptanı Sabahattin Reis marşa bastı. Motor homurtusu arasında güç duyulan bir sesle «Tamam mı bey çıkabilir miyiz?» diye seslendi. Göksel'in etrafını kuşatan meraklı topluluğundan da «Tamam işte çıkıyor» diye sesler işitildi.
Göksel ayağındaki su kayaklarını son bir kere daha gözden geçirdi, iskelenin betonuna oturarak, motordan kaptanın attığı, ucu kırmızı tahtalı naylon çekme ipini havada yakaladı. Bize dönerek:
- «Ben şöyle bir on dakika kayayım. Sonra trerasta oturup konuşuruz.» dedi. Ve, hareket eden motorun germeye başladığı ipin arkasından «Cup» diye kendisini sulara bırakıverdi. Motor gittikçe sürat kazanıyor, Göksel de kayaklarının üzerinde suları yararak cambaz gibi kayıyordu.
İskeledekiler, otelin önünde betona serilmiş hasırların üzerinde yatıp güneşlenenler de ayağa kalkıp, ellerini gözlerine siper ederek Göksel Arsoy'u seyretmeye koyulmuşlardı.
Şimdi Göksel çek uzaklarda, burnu havaya kalkmış motorun ardında uçuyor gibi... Mavi suların üzerinde beyaz köpükler çıkararak, sağa, sola yatıp virajlar alıyor ve kendini seyredenlere sanki ustalığını göstermek istiyor.
Sabahattin Reisin idaresindeki motor, bir hayli açıkta geniş bir kavis çizdi. İşte tam bu sırada Göksei'in sulara gömüldüğü, motorun ise arkasında beyaz köpükler bırakarak, binicisini atmış huysuz bir kısrak gibi ileri fırladığı görüldü. Plajda ve iskelede olanların ağzından gayri ihtiyari bir.«Ayy!» nidası yükseldi. Herkes heyecan ve telâş içinde şimdi gözden kaybolmuş Göksel'in akibetini merak ediyordu.
Genç kızlardan bir, ikisi, yanlarındaki erkek arkadaşlarına, «Ne olur bir şeyler yapın, Göksel boğulacak» diye sel'in akibetiin merak ediyordu.
Fakat Göksel'in düştüğünü gören kaptan, geri dönüp, bizim bulunduğumuz iskeleden görünmeyen Göksel'i, motora bağlantı yerinden çözüldüğü anlaşılan çekme ipini motora bağladı. Az sonra da Göksel su yüzüne çıkan bir deniz altı gibi, tekrar suların üzerinde kaymaya başladı.
İskeleden ayrılalı yirmi dakika olmuştu. Motor burnunu plaja doğru çevirdi. Beş dakika sonra da Göksel yanımızdaydı. Onun plaja çıkışı bir hayli tantanalı oldu. Hayranları «Yaşa Göksel, çok iyi kayakçısın,» diye tezahürat yaptılar. Bikinili kızlardan birkaçı ise ona «Geçmiş olsun» dedi. O, yana yakıla, kendi düşmediğini, çekme ipi motordan birden çözülünce, su almış bir tekne gibi battığını anlatıyordu. Bu arada artistler arasında kendisi gibi su kayağı bilen ikinci bir artist olmadığını da söylüyordu.
Göksel ile birlikte terasa çıktık. Denizden serin bir rüzgar esiyordu. «Ne iyi ettim de buraya geldim. Dinlenmeye o kadar çok ihtiyacım varmış ki, anlatamam» dedikten sonra, geçen yıl çevirdiği fiiimlerin kendisini bir hayli yorduğunu söyledi.
Ondan sonra başladı su kayağının özelliklerini anlatmaya... Onun için başka spor, başka konu yokmuş.
- «Futbolu da, ata binmeyi de severdim, ama su ile uğraşmanın tadı büsbütün başka... Lise öğrencisiyken, Kayseri'de hep jet pilotu olmayı hayal ederdim. Sinema oyuncusu oldum, aklım göklerde kaldı... Kuş gibi uçmak ne sihirli bir şeydi’ Onun tadını çıkaramadım. Sadece «Şafak Bekçileri» filminde birkaç defa rol yapmak için binip bir pilotla uçmuştum. Fakat denizde martılar gibi süratle kaymak, tadına doyum olmayan, başka hiç bir şeyde bulamayacağınız bir haz seriyor insana...»
Anlattıkça coşuyor, coştukça anlatıyor, bize su kayağı hakkında bilgi veriyor:
- «Su kayağı sanıldığından daha kolaydır. Bütün mesele başlangıçtadır... Kalkışı başardınız mı ilk denemenizde bile 1-10 dakika kayabilirsiniz...»

Göksel Arsoy, su kayağına çok merak sarmış, sonunda bu işin cambazı olmuştu. Yeşilçam'da herkes bir şeye merak sarıyordu. Onunkisi en zararsızı, üstelik spor bakımından en faydalısıydı. Yaz tatilini Marmara taylarında su sporları yaparak geçirmek, tam bir aile babası olmak nice jönprömiyenin ya hiç tanımadıkları, ya da tamamen unuttukları bir mutluluktu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deniz Gökçer Tercihini Yaptı

TİYATROYLA pek fazla içli dışlı değilseniz bile muhakkak Deniz Gökçer adını duymuşluğunuz vardır. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer ’le, aynı tiyatronun sanatçılarından Mediha Gökçer'in kızlarıdır Deniz Gökçer. Ne yalan söylemeli, geçen gün Acar Filim platosunda karşı karşıya gelip tanıştırılıncaya kadar, benim de kendisi hakkındaki bilgim bundan fazla değildi. Pek onun «Genel müdürün kızı olmaktan öte» iyi bir tiyatro artisti, sözü edilir, hesaba katılır bir sanatçı olduğunu duymuşluğum: «Andromak» ta, «Damdaki Kemancı» da, «Bir Bardak Su» seyretmişliğim vardı. Platoda, iki plan arasında tanıştırıldık Deniz Gökçer'le. El sıkıştık, kenardaki iki sandalyeye oturup konuşmaya başladık. 1945 yılında, Ankara'da doğmuş Deniz Gökçer... Önce Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü'ne gitmiş, orada 6 yıl okumuş. Sonra şiddetli bir «lumba go» onu Bale Bölümünden ayrılmaya mecbur etmiş. Bunun üzerine yeniden imtihanlara girmiş Deniz Gökçer, bölüm değiştirip Devlet Konse

Türkan'ın Oyununa Geldim

TÜRKAN'IN OYUNUNA GELDİM Bir yanardağ...Aylardan beri için için kaynayan...Patlamaya pek niyeti olmadığı halde, koşullar sonucu büyük bir gürültüyle patlayan bir yanardağ... Ve şimdi ateş saçan bu yanardağ Cihan Ünal'dan başkası değil...Türkan Şoray'olan aşkı neredeyse şarkılara türkülere konu olacak duruma geldiği halde işin başından beri ortaya Şoray'la birlikte kesin çizgiler koymayan ve “bile bile lades”li sözler olan “belki”leri,”olabili”leri çok güzel bir şekilde vurgulayan Cihan Ünal,içnde yaşadığı koşulların birdenbire yön değiştirmesiyle artık dayanamadı ve patladı.Ve kanımızca tüm kamuoyunu ilgilendiren, kendisinin Türkan Şoray'la olan aşkının getirdiği,zihinlere çöreklenen bir çok soruya ışık tutan şaşırtıcı itiraflarda bulundu...Cihan Ünal'ı aylar sonra itiraflara zorlayan neden kuşkusuz herkesin evlnecekler gözü ile baktığı bir sırada Türkan Şoray, yeni bir oyunuyla Ruçhan Adlı gibi aşk yaşadığı Cihan Ünal'ı terkedilmiş pozisyonuna soku

Şey Dergisi’nin 1984 Tarihli 29. Sayısı

https://www.tozlumagazin.net

Nilüfer'in Kara Lekesi

Tüm çıplaklığıyla bilinmeyen bir olay hakkında konuşmak ve kişiler hakkında suçlamalarda bulunmak yanlış hir harekettir... 14 Nisan 1981 tarihinde resmen boşanmaya karar veren Nilüfer ve Yeşil Giresunlu arasındaki sürtüşmeler de, sonunda bu olayın kahramanlarına koca bir «Kara leke» sürüverdi. Yeşil Giresunlu'nun basına yaptığı açıklamalar oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücü idi. Giresunlu aynen şöyle diyordu: «Nilüfer'in bir buçuk yıldan bu yana Mehmet Kölük adlı kişiyle ilişkisi vardır.» KADIN KADINA BİR SOHBET Bu olay hakkındaki gerçekleri bulmak için genç sanatçının evine giderek kadın kadına konuşmak istedim. Etiler'deki evinde beni annesi karşıladı... O da üzgün, o da çaresizdi. Bunca yıl büyütüp gözünün içine baktığı kızının «ihanet»le damgalanmasını hazmedemiyordu.. «Kızım sanatçı ama biz mazbut bir aileyiz. Ben dul kaldığım zaman Nilüfer henüz 9 yaşındaydı. Onu bugünlere getirene kadar neler çektim. Üç yaşında astıma yakalandı, yıllarca tedavi

Rıza Silahlıpoda'nın Büyük Aşkı

RIZA Silahlıpoda ile Serap Taşdemiroğlu, ilk kez dört yıl önce İzmir’de tanışmışlardı. Dört yıl sonra yine bir nisan akşamı da aşkları ortaya çıktı. Serap Taşdemiroğlu «Rıza ile bir arkadaş toplantısında tanıştık. Son ra arkadaşlığımız hiç eksilmeden bugüne kadar geldi» derken, Rıza Silahlıpoda da sevgilisinin gözlerinin içine bakarak şunları söylüyor: «Başımdan iki nikah, bir de nişan geçti. Ancak hiçbir zaman aradığım mutluluğu bulamadım. Ve dört yıl önce tanıştığım Serap’ta buldum gerçek dostluğu... Arkadaşlığımız gün geçtikçe sevgiye ve aşka dönüştü. Ama bir süre evlenmeyi düşünmüyoruz.» İstanbul’da tekrar sahneye çıkacak olan Rıza Silahlıpoda bu arada bir longplay dolduracak... Sanatçı İstanbul’da sevgilisi ile dinleniyor ve longplayının hazırlıklarını sürdürüyor. Rıza Silahlıpoda daha önce Sevda Karaca ile evlenmiş, şiddetli geçimsizlik yüzünden ayrılmış, şarkıcı Nilüfer ile de nişanlanıp kavgalı gürültülü bir şekilde nikah masasına gitmeden yollarını ayırmıştı. Rız