"Hayata
gözlerimi açıp etrafımı kavramaya başladığımda gözlerimin
içine sevgiyle bakan güzel bir kadın hatırlıyorum Dünya güzeli
bir kadın..."
Konuşurken
sesi titriyor. Heyecanlı Kısa aralıklarla yutkunuyor Sarf edeceği
sözü özenle seçiyor. İlk kez bir gazeteciye, hayatının en
kıymetli varlığını, annesini anlatıyor olmanın verdiği
hüzünle sarmaş dolaş bir heyecan bu Sol yanağında annesinden
miras belirgin bir "ben" var. Bu aynı zamanda bir "kader
ortaklığının" nişanı! Bugüne kadar çok insan anlatmış
annesini. Çok insan hayatı üzerine kalem oynatmış O hep durup
izlemiş, dinlemiş, ölümsüzlük diyarına uğurlayana dek
yanından bir an olsun ayrılmadığı annesini "kendi
kurgularıyla" anlatanları Onu anlatmaya en çok hakkı olan,
susma hakkını kullanmış bu röportaja kadar.
Karşımda
oturan genç adam, tam 13 yıl önce dünya sahnesindeki rolünü
tamamlayıp aramızdan ayrılan, bir zamanlar sadece bakışıyla
bile izleyeni gönüllü bir tutsaklığa tabi kılmış, aşkın
sihrinin zenginle fakiri eşit kıldığı filmlerin efsane oyuncusu,
"Küçük Hanımefendisi" Belgin Doruk'un oğlu Aydın
Birsel Araya sıkıştırılan 'anma' Bu röportaj yapılmadan birkaç
gün önce bir kültür merkezinde Belgin Doruk için erken bir anma
günü düzenlendi. Zira, "Küçük Hanımefendi"yi 1995'in
Mart ayında kaybetmiştik. Ama olsun; Ayhan Işık'lı, Sadri Alışık'lı, Zeki Müren'li melodramların usta oyuncusunu anmak
için uygun zamana gerek var mıydı? Kültür merkezinin "Ustalara
Saygı" kuşağında bir aksaklık olunca araya "Küçük
Hanımefendi"yi almışlardı. Sinema yazarları, dönemin
oyuncuları, yönetmenler davet edildi. Herkes kendi penceresinden
görünen "Küçük Hanımefendi"yi anlatacaktı.
Davetliler arasında Belgin Hanım'ın oğlu Aydın Birsel de vardı.
Dört gün önce haber verilmişti Aydın Bey'e "Biraz aceleye
getirmiş olmayacak mıyız" diye sordu ama her şey hazırdı
artık. 300 kişilik salonun yarısı dolmuştu. Fakat, yıllarca
annesi hakkında konuşmayan Aydın Bey ilk darbeyi, aynı şablondan
çıkan "ahiret sorularını" bir sustalı zamansızlığı
ve sivriliğiyle sıralayan "magazin muhabirleri"nden aldı:
"Salon dolmadı, bu vefasızlık hakkında neler
söyleyeceksiniz", "Annenizin alkolle başı dertteymiş,
doğru mu "Alışık olmadığı cürette kendisine yöneltilen
ve kameralar karşısında cevaplamaya mecbur bırakıldığı bu
sorulara vereceği bir karşılık yoktu. Çünkü büyük hayatlar
hakkında ayak üstü, küstahlığa varan bir rahatlıkla sorulan bu
"küçük" soruların menbaıyla aynı frekansın insanı
değildi Ama onu asıl üzen annesi hakkında konuşan "yakın
dostlar" olmuştu: "Onunki hazin bir öykü, son
dönemlerinde kendini eve kapatmıştı", "Çok acılar
çekti ama o artık gökte bir yıldız Aydın Bey kendi samimiyet
terazisinde havada kalan bu sözleri dinledikten sonra, "Küçük
Hanımefendi"nin efendi tabiatlı oğlu olarak en son söz aldı,
mealen "Bu sözler Belgin Doruk'un öyküsünün başlığı
olamaz. Bu biraz da sizin sanatçı dünyanızın ateşiyle
harlandırdığınız trajik hikâye ama gerçeği yansıtmıyor"a
gelen kısa bir konuşma yaptı ve ekledi: "Biz çok güzel
şeyler de yaşadık" Bu 'ah'lı, 'vah'lı, 'yazık'lı anma
içine sinmemişti Aydın Bey'in Eğer Aydın Bey'in içine sinmeyen
bu anma günü olmasaydı belki de bu röportaja evet demeyecek,
anılarını sonsuza dek kendine saklamayı yeğleyecekti! Ama talih,
yüz sathında annesininkiyle aynı yere yerleştirdiği ben gibi bu
röportajı da kodlamıştı belki de!
Birsel
kalabalık bir aileden gelse de "tek çocuk" ruh haliyle
büyümüş Çünkü ablası Gül Hanım erken yaşlarda evlenip
çoluğa çocuğa karışmış. Annesiyle en çok vakit geçiren
Aydın Bey olmuş. Gül Hanım, Belgin Doruk'un ilk evliliğini
yaptığı, kendisinden 27 yaş büyük yönetmen Faruk Kenç'ten
Aydın Bey'in babası ise Küçük Hanım serisinin yaratıcısı,
yapımcı Özdemir Birsel. Aydın Birsel sonraları bir büyük
şirketin satın aldığı, Arnavutköy'de denize nazır bir evde
açıyor gözlerini. "Orayı herkes Belgin Doruk'un köşkü
olarak bilir hala" diyor Birsel. "3,5 yaşıma kadar o evde
oturduk. İlk fotoğraflarımı Ayhan (Işık) Amca çekmiş."
Birsel'in
gönül hafızasındaki ilk duygu "korkunç bir özlem".
"Sonraları Bebek semtine taşındık. Kalabalık bir ev Göksel
(Arsoy), Sadri (Alışık), Ayhan (Işık) amcalar hep evimizdeydi.
Birlikte yenen yemekler, güzel ve derin sohbetler Ama biraz büyüyüp
hayatı daha farklı algılamaya başladığım zaman bir kıskançlık
hasıl oldu. Evde size ait olan annenize herkes korkunç bir ilgi
gösteriyor dışarıda. Küçük Hanım serisinin ortalığı kasıp
kavurduğu dönemler. O kadar yoğun çalışıyordu ki annem, çok
özlüyordum. Kıyafetlerini kendi hazırlıyordu. Dekorları
evimizdeki antika parçalardan seçiyordu. Filmlere bakıp 'A bu
bizim koltuğumuz' derdim."...(diğer haberler için aşağıdaki
linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder