Ana içeriğe atla

Aydın Birsel Kimin Oğlu

Dünya sahnesinden 13 yıl önce ayrılan, Türk sinemasının sadece bakışıyla bile izleyeni gönüllü bir tutsaklığa tabi kılmayı başarmış efsane ismi Belgin Doruk'u bugüne kadar hep başkaları anlattı! "Küçük Hanımefendi"nin vefatına kadar bir an bile yanından ayrılmayan oğlu Aydın Birsel ise suskunluğunu ilk kez bozdu!
"Hayata gözlerimi açıp etrafımı kavramaya başladığımda gözlerimin içine sevgiyle bakan güzel bir kadın hatırlıyorum Dünya güzeli bir kadın..."
Konuşurken sesi titriyor. Heyecanlı Kısa aralıklarla yutkunuyor Sarf edeceği sözü özenle seçiyor. İlk kez bir gazeteciye, hayatının en kıymetli varlığını, annesini anlatıyor olmanın verdiği hüzünle sarmaş dolaş bir heyecan bu Sol yanağında annesinden miras belirgin bir "ben" var. Bu aynı zamanda bir "kader ortaklığının" nişanı! Bugüne kadar çok insan anlatmış annesini. Çok insan hayatı üzerine kalem oynatmış O hep durup izlemiş, dinlemiş, ölümsüzlük diyarına uğurlayana dek yanından bir an olsun ayrılmadığı annesini "kendi kurgularıyla" anlatanları Onu anlatmaya en çok hakkı olan, susma hakkını kullanmış bu röportaja kadar.
Karşımda oturan genç adam, tam 13 yıl önce dünya sahnesindeki rolünü tamamlayıp aramızdan ayrılan, bir zamanlar sadece bakışıyla bile izleyeni gönüllü bir tutsaklığa tabi kılmış, aşkın sihrinin zenginle fakiri eşit kıldığı filmlerin efsane oyuncusu, "Küçük Hanımefendisi" Belgin Doruk'un oğlu Aydın Birsel Araya sıkıştırılan 'anma' Bu röportaj yapılmadan birkaç gün önce bir kültür merkezinde Belgin Doruk için erken bir anma günü düzenlendi. Zira, "Küçük Hanımefendi"yi 1995'in Mart ayında kaybetmiştik. Ama olsun; Ayhan Işık'lı, Sadri Alışık'lı, Zeki Müren'li melodramların usta oyuncusunu anmak için uygun zamana gerek var mıydı? Kültür merkezinin "Ustalara Saygı" kuşağında bir aksaklık olunca araya "Küçük Hanımefendi"yi almışlardı. Sinema yazarları, dönemin oyuncuları, yönetmenler davet edildi. Herkes kendi penceresinden görünen "Küçük Hanımefendi"yi anlatacaktı. Davetliler arasında Belgin Hanım'ın oğlu Aydın Birsel de vardı. Dört gün önce haber verilmişti Aydın Bey'e "Biraz aceleye getirmiş olmayacak mıyız" diye sordu ama her şey hazırdı artık. 300 kişilik salonun yarısı dolmuştu. Fakat, yıllarca annesi hakkında konuşmayan Aydın Bey ilk darbeyi, aynı şablondan çıkan "ahiret sorularını" bir sustalı zamansızlığı ve sivriliğiyle sıralayan "magazin muhabirleri"nden aldı: "Salon dolmadı, bu vefasızlık hakkında neler söyleyeceksiniz", "Annenizin alkolle başı dertteymiş, doğru mu "Alışık olmadığı cürette kendisine yöneltilen ve kameralar karşısında cevaplamaya mecbur bırakıldığı bu sorulara vereceği bir karşılık yoktu. Çünkü büyük hayatlar hakkında ayak üstü, küstahlığa varan bir rahatlıkla sorulan bu "küçük" soruların menbaıyla aynı frekansın insanı değildi Ama onu asıl üzen annesi hakkında konuşan "yakın dostlar" olmuştu: "Onunki hazin bir öykü, son dönemlerinde kendini eve kapatmıştı", "Çok acılar çekti ama o artık gökte bir yıldız Aydın Bey kendi samimiyet terazisinde havada kalan bu sözleri dinledikten sonra, "Küçük Hanımefendi"nin efendi tabiatlı oğlu olarak en son söz aldı, mealen "Bu sözler Belgin Doruk'un öyküsünün başlığı olamaz. Bu biraz da sizin sanatçı dünyanızın ateşiyle harlandırdığınız trajik hikâye ama gerçeği yansıtmıyor"a gelen kısa bir konuşma yaptı ve ekledi: "Biz çok güzel şeyler de yaşadık" Bu 'ah'lı, 'vah'lı, 'yazık'lı anma içine sinmemişti Aydın Bey'in Eğer Aydın Bey'in içine sinmeyen bu anma günü olmasaydı belki de bu röportaja evet demeyecek, anılarını sonsuza dek kendine saklamayı yeğleyecekti! Ama talih, yüz sathında annesininkiyle aynı yere yerleştirdiği ben gibi bu röportajı da kodlamıştı belki de!
"Yedi cücelerin en yakın arkadaşıydım"
Birsel kalabalık bir aileden gelse de "tek çocuk" ruh haliyle büyümüş Çünkü ablası Gül Hanım erken yaşlarda evlenip çoluğa çocuğa karışmış. Annesiyle en çok vakit geçiren Aydın Bey olmuş. Gül Hanım, Belgin Doruk'un ilk evliliğini yaptığı, kendisinden 27 yaş büyük yönetmen Faruk Kenç'ten Aydın Bey'in babası ise Küçük Hanım serisinin yaratıcısı, yapımcı Özdemir Birsel. Aydın Birsel sonraları bir büyük şirketin satın aldığı, Arnavutköy'de denize nazır bir evde açıyor gözlerini. "Orayı herkes Belgin Doruk'un köşkü olarak bilir hala" diyor Birsel. "3,5 yaşıma kadar o evde oturduk. İlk fotoğraflarımı Ayhan (Işık) Amca çekmiş."
Birsel'in gönül hafızasındaki ilk duygu "korkunç bir özlem". "Sonraları Bebek semtine taşındık. Kalabalık bir ev Göksel (Arsoy), Sadri (Alışık), Ayhan (Işık) amcalar hep evimizdeydi. Birlikte yenen yemekler, güzel ve derin sohbetler Ama biraz büyüyüp hayatı daha farklı algılamaya başladığım zaman bir kıskançlık hasıl oldu. Evde size ait olan annenize herkes korkunç bir ilgi gösteriyor dışarıda. Küçük Hanım serisinin ortalığı kasıp kavurduğu dönemler. O kadar yoğun çalışıyordu ki annem, çok özlüyordum. Kıyafetlerini kendi hazırlıyordu. Dekorları evimizdeki antika parçalardan seçiyordu. Filmlere bakıp 'A bu bizim koltuğumuz' derdim."...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deniz Gökçer Tercihini Yaptı

TİYATROYLA pek fazla içli dışlı değilseniz bile muhakkak Deniz Gökçer adını duymuşluğunuz vardır. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer ’le, aynı tiyatronun sanatçılarından Mediha Gökçer'in kızlarıdır Deniz Gökçer. Ne yalan söylemeli, geçen gün Acar Filim platosunda karşı karşıya gelip tanıştırılıncaya kadar, benim de kendisi hakkındaki bilgim bundan fazla değildi. Pek onun «Genel müdürün kızı olmaktan öte» iyi bir tiyatro artisti, sözü edilir, hesaba katılır bir sanatçı olduğunu duymuşluğum: «Andromak» ta, «Damdaki Kemancı» da, «Bir Bardak Su» seyretmişliğim vardı. Platoda, iki plan arasında tanıştırıldık Deniz Gökçer'le. El sıkıştık, kenardaki iki sandalyeye oturup konuşmaya başladık. 1945 yılında, Ankara'da doğmuş Deniz Gökçer... Önce Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü'ne gitmiş, orada 6 yıl okumuş. Sonra şiddetli bir «lumba go» onu Bale Bölümünden ayrılmaya mecbur etmiş. Bunun üzerine yeniden imtihanlara girmiş Deniz Gökçer, bölüm değiştirip Devlet Konse

Türkan'ın Oyununa Geldim

TÜRKAN'IN OYUNUNA GELDİM Bir yanardağ...Aylardan beri için için kaynayan...Patlamaya pek niyeti olmadığı halde, koşullar sonucu büyük bir gürültüyle patlayan bir yanardağ... Ve şimdi ateş saçan bu yanardağ Cihan Ünal'dan başkası değil...Türkan Şoray'olan aşkı neredeyse şarkılara türkülere konu olacak duruma geldiği halde işin başından beri ortaya Şoray'la birlikte kesin çizgiler koymayan ve “bile bile lades”li sözler olan “belki”leri,”olabili”leri çok güzel bir şekilde vurgulayan Cihan Ünal,içnde yaşadığı koşulların birdenbire yön değiştirmesiyle artık dayanamadı ve patladı.Ve kanımızca tüm kamuoyunu ilgilendiren, kendisinin Türkan Şoray'la olan aşkının getirdiği,zihinlere çöreklenen bir çok soruya ışık tutan şaşırtıcı itiraflarda bulundu...Cihan Ünal'ı aylar sonra itiraflara zorlayan neden kuşkusuz herkesin evlnecekler gözü ile baktığı bir sırada Türkan Şoray, yeni bir oyunuyla Ruçhan Adlı gibi aşk yaşadığı Cihan Ünal'ı terkedilmiş pozisyonuna soku

Şey Dergisi’nin 1984 Tarihli 29. Sayısı

https://www.tozlumagazin.net

Rıza Silahlıpoda'nın Büyük Aşkı

RIZA Silahlıpoda ile Serap Taşdemiroğlu, ilk kez dört yıl önce İzmir’de tanışmışlardı. Dört yıl sonra yine bir nisan akşamı da aşkları ortaya çıktı. Serap Taşdemiroğlu «Rıza ile bir arkadaş toplantısında tanıştık. Son ra arkadaşlığımız hiç eksilmeden bugüne kadar geldi» derken, Rıza Silahlıpoda da sevgilisinin gözlerinin içine bakarak şunları söylüyor: «Başımdan iki nikah, bir de nişan geçti. Ancak hiçbir zaman aradığım mutluluğu bulamadım. Ve dört yıl önce tanıştığım Serap’ta buldum gerçek dostluğu... Arkadaşlığımız gün geçtikçe sevgiye ve aşka dönüştü. Ama bir süre evlenmeyi düşünmüyoruz.» İstanbul’da tekrar sahneye çıkacak olan Rıza Silahlıpoda bu arada bir longplay dolduracak... Sanatçı İstanbul’da sevgilisi ile dinleniyor ve longplayının hazırlıklarını sürdürüyor. Rıza Silahlıpoda daha önce Sevda Karaca ile evlenmiş, şiddetli geçimsizlik yüzünden ayrılmış, şarkıcı Nilüfer ile de nişanlanıp kavgalı gürültülü bir şekilde nikah masasına gitmeden yollarını ayırmıştı. Rız

Nilüfer'in Kara Lekesi

Tüm çıplaklığıyla bilinmeyen bir olay hakkında konuşmak ve kişiler hakkında suçlamalarda bulunmak yanlış hir harekettir... 14 Nisan 1981 tarihinde resmen boşanmaya karar veren Nilüfer ve Yeşil Giresunlu arasındaki sürtüşmeler de, sonunda bu olayın kahramanlarına koca bir «Kara leke» sürüverdi. Yeşil Giresunlu'nun basına yaptığı açıklamalar oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücü idi. Giresunlu aynen şöyle diyordu: «Nilüfer'in bir buçuk yıldan bu yana Mehmet Kölük adlı kişiyle ilişkisi vardır.» KADIN KADINA BİR SOHBET Bu olay hakkındaki gerçekleri bulmak için genç sanatçının evine giderek kadın kadına konuşmak istedim. Etiler'deki evinde beni annesi karşıladı... O da üzgün, o da çaresizdi. Bunca yıl büyütüp gözünün içine baktığı kızının «ihanet»le damgalanmasını hazmedemiyordu.. «Kızım sanatçı ama biz mazbut bir aileyiz. Ben dul kaldığım zaman Nilüfer henüz 9 yaşındaydı. Onu bugünlere getirene kadar neler çektim. Üç yaşında astıma yakalandı, yıllarca tedavi