Ana içeriğe atla

Sezer Güvenirgil İntihar Etti

HİÇ BEKLENMEYEN bir anda, her yerde «büyük bir sürpriz» etkisi yaratan bir haber bomba gibi patlayıverdi. Sezer Güvenirgil intihara teşebbüs etmişti. Şaşanlar şaşırmakta haklıydılar. Henüz 1 aylık evliydi Sezer. Üstelik bir macera, ya da yıldırım evliliği yapmamış, Tunç Oral'la hayli uzun bir süre nişanlı kalmıştı. Bunun yanı sıra iş hayatında da değişen bir şey yoktu genç kadının. Herkes onun mutlu göründüğünü söylüyordu. Ama haber gerçekti. İntihar etmesi için görünürde hiç bir sebep olmadığı halde Sezer Güvenirgil tam 25 tane hap alıp hayatına son vermek istemişti.

NE DİYORLAR?
Tunç Oral Şişli Çocuk Hastahanesinin 1. Dahiliye Servisinin kapısında bekliyordu. Olay hakkında SES'e şunları söylüyordu:
- «Hiç beklemediğimiz bir olay bu. Salı akşamı saat 19.00 - 19.30’da eve gittim. Kapıda prodüktör Necil Ozon'u gördüm. Bize geliyormuş. Birlikte yukarıya çıktık. Kapıyı çaldık, çaldık açılmadı. O sırada komşu kattaki hanım sabahtan beri evden ses duymadığını söyleyince birden şüphelendim. Anahtarım da yoktu, hemen kapıyı omuzlayıp kırdım. Sezer içerde yığılmış yatıyordu. Doğru hastaneye getirdik. Ben de bilmiyorum sebebini. Çok, ama çok üzgünüm. Allah'tan bünyesi sağlammış, kurtultu.»
Daha sonra Beyoğlu'ndaki yazıhanesinde kendisiyle konuştuğumuz Necil Ozon da olayı doğruluyor ve bize Tunç'un anlattıklarını anlatıyordu. Olay gününün gecesi çalışacaklardı. Bu yüzden saat 11'de eşiyle birlikte Sezere uğramışlar ve onunla saat 18,30 da yazıhanede buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Saat 19.00 olup da Sezer görünmeyince «Ekip nasıl olsa Sohban'ın platosunda. Gidelim, Sezer'i evinden alalım, hep birlikte oraya gideriz,» diyerek yola çıkmışlardı. Kapıda Tunç'la karşılaşmışlar, sonra Sezer’i «öyle» bulmuşlardı. Ama ortada bir de «ifade» vardı. Şişli Çocuk Hastanesinde Sezer ayıldıktan sonra polis memuru
Osman «usulen» onun ifadesini almıştı. 17.3.1970 tarih 21170 sayılı rapora bağlı bu ifadesinde Sezer Güvenirgil «Sette cereyan eden bazı olaylar moralimi bozdu. Ben de bol miktarda uyku hapı aldım,» diyordu. Kimbilir belki de Sezer’in Murat Soydan, Atilla Ergün, Atıf Kaptan, Tufan Giray ve Sedef Ecer'le oynadıkları «Yaşamak için» filminin setinde bazı şeyler olmuştu, ama bunlar «patrona» intikal ettirilmemişti. Bunu düşünerek yazıhanenin başka bir odasında «Yaşamak İçin» in yapım amiri Özdemir Kubilay'la konuştuk. Özdemir sette kesinlikle hiç bir olayın cereyan etmediğini söylüyor ve: «— Bir gün önce Sezer hanım çok neşeliydi. Hatta sete pastayla kaymaklı lokum getirdi. Hep birlikte yedik,» diyordu.
Bunların hepsi tamamdı, ama ortada hastaneye ve polise intikal eden bir intihar olayı, son dakikada kurtarılan bir hayat vardı. Sezer Güvenirgil niye intihara kalkmıştı. Bu konuda daha sağlam bilgilerle daha kesin bir fikir edinebilmemiz için bir gün, daha beklememiz gerekti. Salı akşamı 19.30'da hastaneye kaldırılıp çarşamba günü saat 16.00'da evine gönderilen Sezer'le evinde konuştuk. Ama isterseniz Sezer'in bize anlattıklarına geçmeden size saat 16.05'te gördüğümüz evi anlatalım, içerde, Sezer'in yatak odasındaki büyük aynanın üzerine Sezer'in düğünde giydiği duvak özenle asılmış... Aynada rujla yazılmış bir yazı var:
«Dünyam benim!
«Yemin ederim senin hiç bir suçun yok. Seni çok sevdim. İnan bana, müsterih ol ve beni affet. Annem ve babam da hakkını helal etsin. Sezer Oral»
Yandaki şifonyerin bir köşesinde Tunç'un çerçeveli bir resmi.. Resmin altında pembe kağıda yazılmış mektuplar. (Bunları flört devresinde Tunç, Sezer'e yazmış) Artık iş biraz daha iyi anlaşılıyor şimdi. Sezer hapları almış, sonra gelip Tunç'a aynada «mektup bırakmış», sonra onun mektuplarını alıp ölümü beklemeye başlamış.
Sezer Güvenirgil yalanlamıyor bunları. «Evet, öyle yaptım,» diyor.
    - «Peki sebep?» diyoruz.
    - «Belirli bir sebep yok ki söyleyeyim,» diye cevap veriyor. «Yalnız şu var. Tunç'u çok seviyorum. Bu olayda onun en küçük bir kabahati bile yok. Yani olaya sebep ne kıskançlık, ne geçimsizlik. Keşke Allah bütün genç kızlara Tunç gibi ideal bir koca verse..»
Ama ortada bir «ifade» var. O «ifade» olmasa bile ortada bir intihara teşebbüs var. E, olay olunca bunun sebebi de var demektir tabii. «Peki Sezer hanım, ama bunun bir sebebi olmalı. Bu nedir acaba?» diye tekrar soruyoruz:
    - «Sebep şu... 3 yıldır sinemadayım. Son filmimin setinde beni üzecek hiç bir şey olmadı, ama 3 yılın şurasına burasına serpiştirilen bir takım olaylar evde yalnızken peş peşe aklıma geldiler. Sinirlendim, üzüldüm. Dünya bir anda büyüdü, büyüdü ve ben içinde küçücük kaldım. Önce kendimi teskin etmek için hap aradım. Bulunca aniden karar verip tüpün tamamını içtim. Sonrasını biliyorsunuz işte...»

Sonrasını bilmesine bilmiyoruz, ama tahmin edebiliyoruz. Bize kalırsa bu meselede ortada ne fol vardır, ne de yumurta. Sadece aşırı hassas, 19 yaşındaki bir genç kaçının aniden heyecana kapılıp bilinçsizce yaptığı bir hareket vardır. Allahtan genç yıldızın eşiyle çalıştığı filimin yapımcısı vaktinde yetişip önünde nice uzun günleri olan bir hayatı kurtarmaya muvaffak olmuşlardı...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zafir Seba Bir Yuvarlakla Ayıbını Kapatacak

“ Bugüne değin hep çıplaktım, zaten şöhretimi de soyunmama borçluyum. Ama bu ne zamana kadar sürer, orası meçhul. İşte ben de bu meçhulün kurbanı olmamak ve sahnelerde kalıcı olabilmek için yepyeni bir karar aldım. Yapacağım uzunçalarla sadece çıplak olmadığımı, sanatçılık yönümün de bulunduğunu kanıtlayacağım. Tüm şöhretimin yarattığı çıplaklık imajını bu uzunçalarla başka yönlere çekeceğim gibi ayıbımı da böylece bir yuvarlak plakla kapatmış olacağım.” Evet, yakında dolduracağı bir uzunçalarla geçmişine bir anlamda set çekeceğini açıklayan Zafir Seba söylüyor bu sözleri. Hani şu gerek sahnede, gerekse fotoğraflarında daima çıplak olarak görülen ve bu nedenle de normal bir giysi ile görsek “Aaa bu o mu acaba?” diyeceğimiz çıplak şarkıcı. Çünkü kendisi şimdiye kadar dikkatleri üstüne vücudunu hiç çekinmeksizin sereserpe gözler önüne sererek çekmiş, halen de öyle sürdürmekte. Ama bundan böyle çıplaklığın uzun ömürlü olamayacağını, bir yandan yaşının geçtiğini, bir yandan da soyunma...

Hülya Avşar Dostluğu Anlattı

Nükhet kalabalık sinema salonundan çıkarken iki saattir kapalı bir yerde kalmanın sıkıntısını hissetti içinde. Ama sonra güzel bir film seyretmenin mutluluğu her şeyi aldı götürdü. Dışarıda hafiften yağmur yağıyordu. Kıştan kalan bir gün bu bahar havasını alıp götürmüş, yerini serin, yağmurlu, kapalı bir güne bırakmıştı. Caddenin kalabalığına, otomobillerin oradan oraya koşuşturmalarına baktı. İçinde milyonlarca insanı barındıran bir şehirde yaşamdan bir kesit diye düşündü. Sonra düşünceleri o insanların üzerinde yoğunlaştı... Sevgiyle baktı herbirinin yüzüne ayrı ayrı. Yaşam, insanlar, içinde bulunduğu ortam, her şey güzeldi aslında. Ama bu bir bakış açısı değil miydi? İnsan nasıl bakarsa öyle görmez miydi çevresini, öyle algılamaz mıydı çevresindeki olayları? Başını kaydırdı, gökyüzüne baktı. Serin yağmur damlaları yüzüne damladı, üşüdü, başını eğdi. Sonra bu hareketi caddenin tam ortasında yaptığını farketti. Kendi kendine güldü. Önündeki yol uzundu. Hızlanan yağmurla bi...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Bu Gacıya Bir Baro

Çingeneler.. Kendilerine özgü konuşmalarıyla rahat yaşantılarıyla ve özgürlüklerine düşkünlükleriyle yüzyıllardan bu yana gelen toplumunuzun küçük bir parçası, sanatçı ruhlarıyla önlü kompozitörlere ilham kaynağı, yazarlara roman konusu olacak kadar bambaşka bir insan topluluğu olan bu insanların önemi son bir yıldır ülkemizde de hissedilmeye başlandı... Şüphesiz bu önem dünün pavyön şarkıcısı bugünün ünlü assolistl ve çingeneliğini inkar etmeyen Kibariye ile başlayıp başka ''iye'' takısı ile gazino sahnelerinde boy gösteren çingene veya çingene olduğunu iddia eden ses yıldızlarıyla güncelleşti... Ancak düne kadar olduğu halde ''Çingene''liğini inkar eden, aslını söylemekten utanan kişilerin bugün çingene olduğunu iftihar ederek söylemesi toplumun bu özellik sahibi kişilere gösterdiği ilgiyle gelen maddi manevi kazançtı. Ünlü şarkıcıların bile sahnelerde çingene oyun havalarıyla göbek atmaları, sahne gösterilerine özel olarak ''Çingene gö...

Emel Sayın'ı Yeliz Mi Ayırdı?

Güneşli ve sıcak bir mayıs sabahı Suadiye'nin Şendurak Sokağında bulunan 16 numaralı apartmanın 8'nci dairesinin zilini çaldık... Basında çıkan yazılar ve ortalıkta dolaşan söylentilere göre Emel Sayın ile Selçuk Aslan'ın ayrılmaları an meselesiydi... Gerekçe olarak da Yeliz gösteriliyor ve deniliyordu ki: «Selçuk'la Yeliz arasında büyük bir aşk var»... SES Dergisi her olayda olduğu gibi, bu olayda da meselenin gerçek yüzünü verebilmek için bir süre bekledi ve sonunda Emel Sayın’ın kapısını çaldı... Zil sesinden kısa bir süre sonra, kapı açıldı. Pek çok kişinin «Emel Sayın çok perişan... Evinden dışarı adım atmıyor...» dediği Emel Sayın karşımızda duruyordu: «Hoşgeldiniz... Buyurun, içeri girin lütfen...» Henüz sabahın erken saatleri olmasına rağmen farklı görünüyordu Emel Sayın... Gülüyordu... Sabah kahvaltısını çoktan yapmış, erken kalkan kişilere öz bir rahatlıkla çivin içinde dolaşıyordu. Pek çok sanatçının yataklarından ancak öğleden sonra kalktıklarını ...