Bizim yıldızların denizle ilgili merakları nedense fazla gelişmemiştir.
Yeşilçam'da evi olmayan, arabası olmayan «yıldıza» pek
rastlanmaz ama, deniz motoru olan yıldız hemen hemen yok gibidir.
Yazımızın başında kullandığımız «yıldız» kelimesini
bizde kullanıldığı gibi «sinema yıldızı» anlamına değil
de, geniş manasıyla alsanız, yani işin içine tiyatro
sanatçılarını, müzisyenleri katsanız bile durum pek değişmez.
Bildiğimiz kadarıyla «deniz motoru» olan tek şöhret takdimci
Erkan Yolaç'tır. Deniz merakı dillere destan olan Çetin İnöntepe,
son seyahatinde Avrupa'dan deniz ve denizcilikle ilgili malzeme
getiren Ediz Hun ve daha birkaç isim...
Bu
kısa girişten sonra şimdi asıl konumuza gelelim: Biliyorsunuz,
Zeki Müren 1965 yılında bir motor almış, adını da «İyi
günlerde kullanılır inşallah,» anlamına gelen «Kıvan»
koymuştu. Zeki Müren gibi bir şöhretin deniz motoru sahibi olması
çok kişiyi ilgilendirmiş,
SES'te
yayınlanan rehkli ve geniş bir röportaj da bu ilginin tercümanı
olmuştu.
Zeki
Müren'in «Hep O Şarkı» filmini bitirir bitirmez aldığı motor
ünlü sanatçıya tamamı tamamına 83.000 liraya mal olmuştu. Altı
beyaz, üstü mavi, direksiyon üstü mikalı bir teknesi, Volvo
Pentha marka bir motoru vardı.
14.8.1965
tarihli SES mecmuasında künyesi yayınlanan bu motor şimdi
Kanlica’da, iskelenin hemen yanındaki yalılardan birinin önünde
duruyor... Yalnız, şimdi bir hata yaptık galiba. Çünkü
Kanlıca'da duran motor bir bakıma o motor, ama bir bakıma da o
değil.. Bir defa motorun adı değişmiş. Eskiden «Kıvan» yazan
yerde şimdi rengarenk yazılmış 8 harfli bir kelime okunuyor:
«YUMURCAK»... Evet, bir zamanlar Zeki Müren’i deniz üstünde
taşıyan motor, şimdi Filiz Akın, Türker inanoğiu ve İlker
inanoğiu’ «Yumurcak» na hizmet ediyor. Motoru değiştirilmiş.
Yeni motor yine Pentha. 120 beygir gücünde, saatte 35 mil sürat
yapıyor. Teknenin boyu 6,80, eni 2,50 metre. Televizyon, yatak gibi
birçok «lüksü» ve birazcık «kaprisi» var!
Motorun
kaprisi olur mu demeyin? Türk sinemasının en kaprissiz
yıldızlarından Filiz Akın'a eşi tarafından «hediye» olarak
alınan motor gerçekten kaprisli bir motor. Öyle ya, şöyle böyle
bir aydan beri bu motorun resmini çekmek istiyorduk, ama bu bir
türlü mümkün olmuyordu. Mümkün olmayışının sebebi de
küçücük bir parçaydı. Söyleyin, bu, kapris değildir de nedir?
«Parça» bahane, aslında motor bal gibi kapris yaptı bizlere,
Tanzimat çapkınları gibi bekletti de bekletti.. Ama sonunda bizim
takibimiz, Türker İnanoğlu’nun iyiniyetiyle birleşti ve
tekniğin yapısı, insanın inadına mağlup oldu!..
Takvimler
milattan bu yana bilmem kaçıncı pazarı gösteriyor. Güneş
gökyüzünde gezinmiş gezinmiş, tam tepede karar kılmış. Hava
gölgede şöyle böyle 35 derece.. Kanlıca’daki yalının demir
parmaklıkları ve önündeki beton kısım, önümüzde durmadan tur
atan «Yumurcak»ın getirip sahile bıraktığı dalgalarla su
içinde yüzüyor. Filiz Akın, İlker İnanoğlu önümüzden
geçerken el sallıyor, Kutlu Ertuna da poz poz resim çekiyor...
Biz
içerde Türker İnanoğlu, İlker, prodüktör Berker İnanoğlu’nun
iki çocuğu ve Filiz'leri ziyarete gelmiş dostlarıyla konuşuyoruz.
Biraz sonra Filiz Akın da motordan inip Yumurcak'la beraber yanımıza
geîîyor. Savcıyla sanık — ya da tanık— gibi karşı karşıya
gelip, sorulu -cevaplı diyalog kurmaya dayanan koru röportaj
havasından uzağız. Bunu biz mi istedik, Filiz Akın kendi mi
yarattı bu havayı, belirsiz!
Ve
akşam, Kanlıca'dan ayrılırken arabanın içinde kendimizi bozuk
yolun sallantısına uydurup elimizdeki kağıda o güne ait not
düşünüyoruz. Şimdi okuyacağınız cümlelerin hepsi Filiz
Akın’ındır ve kimi bize, kimi kendisini ziyarete gelen aile
dostlarına hitaben söylenmiştir:
-
«Güya yazlığa, Kanlıca’ya geldik. Setlerde konuştuğumuz
arkadaşlar bana 'işin iş!.. Yazlıktasın,' diyorlar, inanır
mısınız, bu yaz sadece iki defa girebildim denize. Neredeyse
yüzmesini unutacağım, ama laf aramızda bu tempodan memnunum.»
-
«Evet.. Eylül ayında Tahran'a gideceğiz. Aslında bugünlerde
orada olmamız lazımdı, ama sonra program değişti. Önce
fiiimlerin buradaki sahneleri çekilecek, sonra filimlere İran'da
devam edilecek.»
-
«Garip bir şey.. Kilom aynı, ama nedense bana şişmanladım gibi
geliyor hep. Bu yüzden rejim yapmaya başladım.»
-
«Hümeyra’yı dinlediniz mi? Nasılmış sahnede? Önümüzdeki
hafta gitmek istiyoruz.»
-
«Kadıköy'e inmek pek nasip olmadı. Araba karşı kıyıda.
Motorla Emirgan'a geçip Boğaz’a gidiyoruz sık sık...»
-
«İlker'in ilk resimleri benimle çekilmişti. O zaman yavruma
'Filiz Akın'ın oğlu' diyorlardı. Şimdi gelen gazeteci arkadaşlar
en az benim kadar oğlumla da ilgileniyorlar... Yakında benden
bahsederken 'İlker'in annesi' derlerse hiç şaşırmayın...»
-
«Efendim, anlıyamadım... Hayır ben o kanaatte değilim. Şöhret
kıskanç olmaz. Olsa bile bir anne oğlunun şöhretini kıskanmaz.
Aksine, onun artması için savaşır, çocuğuna yardımcı olmaya
çalışır.»
-
«Mutluluğumu neye mi borçluyum. Bilmem, herhalde kocama. Evimizde
hep karşılıklı bir anlayış havası hüküm sürer. Fazla
dırıltı zırıltı olmaz. Ben memnunum. Türker de memnundur
herhalde. (Buraya bir parantez açıp Türker İnanoğlu’nun da
'Çok!' dediğini belirtelim. Sonra diğer konuşmaların daha çok
bir aile toplantısı havası içinde geliştiğini ilave edip yazıyı
Filiz Akın’dan duyduğumuz şu son cümleyle bitirelim.)
-
«Güle güle!... Yaz sonuna kadar buradayız. Yine
bekleriz.»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder