Ana içeriğe atla

Fikret Hakan İki Aylığına Türkiye'de

Yağmur birden bindirmişti İstanbulun üstüne.. Silicisi çalışmayan bir arabayla tam gaz Yeşilköy'e gidiyorduk. Direksiyon başında Fikret Hakan'ın teyzesi Halide Övet, yanında Fikret'in annesi Belkıs Kırar ve onun yanında Mari adlı bir yakınları.. Geride de Fikret'in arkadaşı Hilmi Kurt ve bizler... Gözlerimiz saatle yol arasında mekik dokuyordu..
Yeşilköy Havaalanına vardıktan 4 dakika sonra taa Amerika'lardan yola çıkıp Paris’lere, Londra'lara, Münih'lere de uğrayan devasa jet uçağı kazasız belasız indi meydana. Sonra «zor dakikalar» başladı bekleyenler için.. Yağmur dinmemişti. Bu yüzden otobüsler uçağa yanaşıyor, yolcuları oradan alıp gümrük kapısının önünde bırakıyorlardı, ilk otobüsten inen yolcular arasında Fikret Hakan yoktu. Başta Fikret'in annesi Belkıs Hanımla teyzesi Halide Hanım olmak üzere hepimiz gözümüzü uçağın merdivenine dikmiş Fikret'i gözlüyorduk. Biz gözleyeduralım, ikinci otobüs de gelip yolcularını boşalttı. Herkes ümidini iyiden iyiye kesmişti, oğluna kavuşmanın heyecanıyla günlerdir yerinde duramayan Belkıs Hanım ağlamaya başlamıştı ama Halide Övet direniyor:
- «Adetidir, uçaktan en son çıkar. Göreceksiniz, gelecek,» diyordu. Dediği de çıktı. Beyaz pardesüsüyle Fikret'i hepimiz metrelerce uzaktan tanıdık. Birkaç dakika sonra hemen önümüzde duran otobüsten Türk sinemasının «Hakan»! indi..
Fikret'e ilkin flaşlar, «Hoşgeldin!» dedi. Sonra biz, «Hoşgeldin,» dedik, Türkçe. Sonra annesiyle kucaklaştı, teyzesini öptü. Hemen dışarda rejisör Fevzi Tuna, kameraman Orhan Çağman, Gani Turanlı da ona «Hoşgeldin,» dediler birer birer.
Havaalanında «karşılayacılarla» gelen arabalara taksim oldular. Orada bir «hoşgeldin»le başlayıp-biten konuşmamız Fikret'in Valikonağı caddesindeki evinde devam etti.
Fikret Hakan'da gözle görülür fiziksel bir değişiklik yok. Bu bir yana, morali de gayet iyi. Neşeli, vatanına, sevdiklerine kavuşmanın ışıl ışıl ettiği gözlerle bakıyor etrafına. Kah annesine sarılıyor, kah teyzesiyle kucaklaşıyor, kah pencereye koşup İstanbul'un 5,5 aydır hasret kaldığı gökyüzüne bakıyor. Kavuşmanın heyecanı içindeki Fikret'le yakınları arasındaki diyaloğu kesip ikili konuşmaya girmek imkansız. Bu yüzden bölük pörçük sözleri not alıyoruz. Sonunda Fikret Hakan'la gelir gelmez yapılmış bir «mülakat taslağı» olarak elimizde şu cümleler kalıyor:
- «Dört gün Münih'te ne çektiğimi bir ben bilirim. Vatan hasreti hiçbir şeye benzemiyor... Efendim, haa, evet: «Horseman» filminde Ömer Şerifle oynıyacaktık, olmadı, bunun üzerine ben de Paralı Askerler'in prömiyerine kadar İstanbul’a gideyim deyip kalkıp geldim. Niye mi olmadı? Kesinlikle bilmiyorum,
ama bana kalırsa yapımcılar aynı tipte iki kişinin aynı filimde oynamasını sakıncalı buldular. 'Paralı Askerler'in prömiyeri eylül ayında yapılacak. Prömiyerde yine Londra'da olacağım. Efendim? Yok canım. Temelii kalmak için gelmedim İstanbul'a.. Prömiyerden sonraki 6 ay içinde ilk filmimi yapacağım orada.»

Damdan düşenin halden anlaması gibi, sık sık seyahate çıkan da yol yorgunluğu nedir, kavuşmanın heyecanı sinirleri nasıl yıpratır, iyi bilir. Bu yüzden birer ikişer izin isteyip ayrılıyoruz. Fikret Hakan, «basın toplantısına beklerim,» diyor. Gideceğiz tabi!.. O gün de, daha sonraki günler de bol bol konuşacağız Fikret'le. Ama o zamana kadar beklemeden gözle görülen bir gerçeği yazalım, izininizle: Bizim görebildiğimiz kadarıyla Fikret Hakan Londra’da tedirgin günler geçirmemiş. İleriye hep güvenle bakmış. Güveni hala devam ediyor, dış piyasada birşeyler yapacağına inanıyor. Morali düzgün. İsbatı meydanda: Yabancı bir yerde tedirgin yaşayan bir insan öylesine rahat, öylesine mutlu olmaz...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çıplak Protesto

Son birkaç yıldır büyük gazino sahnelerinde çekilen assolist sıkıntısı yeni şöhretlerin doğmasına sebep oluyor. Dünün uvertür yıldızları, küçük gazinoların skandalsever şöhretleri kısa süreli müzik eğitimlerinden sonra büyük gazinolarda birer birer assolist olarak çıkıyor. Yeni çıkan ve henüz olgunlaşmamış bu şöhretler gözlerini Türk sanat müziğinin tecrübeli assolistleri Emel Sayın ’ın, Muazzez Abacı 'nın, Gönül Yazar ’ın tahtına dikerken zirveye kısa yoldan çıkmak için bazı çevrelere göre hatalı görülen büyük adımları atmaktan da çekinmiyorlar. İşte bu yeni assolistler kervanında en büyük ilgiyi gören ve birçok müzik otoritesine göre geleceği daha parlak olabilecek tek solist olarak gösterilen genç yıldız Seda Sayan 'da düşmek pahasına da olsa büyük adımları atmaktan çekinmiyor. Gazino yönetiminin koyduğu yasaklara aldırış etmeyen Seda Sayan assolistliğin güzel, seksi ve de arzu edilen bir dişi olmakla yakından uzaktan ilgisi olmadığını savunarak kendisini kınayanları prote...

Emel Sayın Reklam Mı Yapıyor?

Dünya borsalarında en çok konuşulan konu, Amerikan Doları’nın sürekli değer kazanması. Çeşitli ülkelerde ise petrol ürünlerine yapılan zamlar tartışılıyor... Öte yandan, Amerika Uzay Bilimi Laboratuvarları’nda çalışan ilim adamları, uzaydan gelecek tehlikeler varsayımından hareket ederek, geceli gündüzlü araştırmalar yapıyorlar. Dünyada yaşayan milyonlarca insanın sorunları da, ilgilendikleri konular da öylesine birbirinden farklı ki. İşte, size sanat dünyamızın şu günlerde gündeminde olan bir numaralı konusunu açıklayalım. Yüzbinlerce kişinin fısıldadığı sözler: « Emel Sayın ile Selçuk Aslan boşanıyorlar mı?» Gerçek şu ki, ekonomik ve politik sorunlarının keşmekeşliği yanında, şu ihtiyar dünyamız, nice büyük aşklara tanık oldu bugüne kadar. Eğer bizden, Emel Sayın ile Selçuk Aslan ilişkisinin son durumu ile ilgili açıklamalar istiyorsanız, önce şunları söylememiz gerekiyor: Emel Sayın ile Selçuk Aslan arasındaki duygu ilişkisini basit bir sevgi olarak göremeyiz. Daha dün...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

En Müstehcen Film

Çeşitli milletlerin değişik özellikleri arasında, İngilizler'in muhafazarkarlığı pek önemli bir yer tutar. Yüzyıllardan beri İngiliz muhafazakarlığı, çeşitli sanat kollarında eser veren sanatçılara, ilham kaynağı olmuştur. Hele roman, hikaye, sinema ve tiyatro için İngiliz muhafazakarlığı, bitmez tükenmez, bir konu kaynağıdır. Fakat son yıllarda, çeşitli seks skandalleriyle, o tarihsel İngiliz muhafazakarlığı da hatırı sayılır derecede büyük bir sarsıntı geçirdi. Christine Keeler'ler, Mandy'ler dünyanın başka herhangi bir ülkesinde skandal yaratsalardı, belki hiç kimse onlarla bu derece ilgilenmeyecekti, ama olayın muhafazakar İngiltere'de patlak vermesi ilgiyi büsbütün artırmıştı. Geçenlerde de Londra yakınlarında Columbia Şirketine ait stüdyoda, «Kiralık Kızlar» skandalini bile gölgede bırakacak derecede müstehcen bir filmin çekimine başlandı. Stüdyo idarecileri, filmin çekimi tamamlanmadan herhangi bir tepkiyle karşılaşmamak için, stüdyonun kapılarını yabancıl...