Ana içeriğe atla

Rekor 30.000 Lira ile Türkan Şoray'da

Temmuz ayının girişiyle birlikte müzik dünyasında bir faaliyettir başlar. Gazino ve kulüpler için temmuz bir programın geride bırakıldığı aydır. Gazino sahipleri, program düzenleyicileri bu programın halk tarafından «tutulup», tutulmayışına göre yeni faaliyetlere girişirler. Program tutulmamışsa bir «bomba» patlatarak halkın ilgisini toplamaya, «müşteriyi» gazinolarına çekmeye çalışırlar. Program tutmuşsa durum pek farklı değildir. Bu defa da bir «bomba» patlatıp halkın ilgisini devam ettirmeye, müşterinin gazinodan «bıkmamasını» sağlamaya çalışırlar. Ankara'daki yazlık bahçelerden, 20 ağustosta açılacak İzmir Fuarı için program düzenlemeye İstanbul'a gelen gazino sahiplerine kadar birçok insan müzik alanında çaba gösterirler. Bir teklif bombardımanıdır, başlar.
Gelenek bu yıl da bozulmadı. Bu satırların yazıldığı anda Ankaralı ve İzmirli birçok gazino sahibi, ya da «adlarına imzaya yetkili mutemet adamları» İstanbul'da cirit atıyor. Mikrofon arkasına çıkmış çıkmamış, hayatında «do, re, mi fa» demiş dememiş bütün beyazperde şöhretlerine teklif yapıyorlar. İsterseniz şimdi gözlerimizi bir filim kamerası yerine koyup «pan» yapalım, yani etrafı bir uçtan diğerine şöyle bir tarayalım ve bakalım ne olmuş bugünedek «müzik cephesinde»...
«EN BÜYÜK BOMBA»
İki plakla listelerin başına temel atan Hümeyra, teklif bombardımanına en çok maruz kalan şöhret oldu. Sonunda Öztürk Serengil'in yeni açtığı gece kulübünde sahneye çıkmayı kabul edince yer yerinden... Hayır, yer yerinden oynamadı. Çünkü Hümeyra'nın sahneye çıkışı bekleniyordu, bu bakımdan sahneye çıkışı bir sürpriz olmadı. Buna mukabil bugüne kadar Türkiye hudutları dahilinde sesini siyah diskler ve platin iğne yardımıyle duyurabilen genç kadının «sahnede ne yapacağı?» sorusu beyinlere bir çengel gibi asılmıştı. «Hümeyra hayranları» nı iğneli fıçı içinde yaşarcasına tedirgin eden bu sorunun cevabı da kısa süre içinde çözüldü. Sahnede hem gitar çalıp, hem şarkı söyleyen Hümeyra ilk geceler hayli iyiydi... Ve şimdi bütün mesele bundan sonra ne olacağıydı...
TÜRKAN ŞORAY – HÜLYA KOÇYİĞİT «HAYIR»...
Türk sinemasında bir adet vardır, bilirsiniz. Adamla kadın elalemin önünde sevişirler de sordunuz mu, «Biz sadece arkadaşız!» derler ya... Onun gibi bir başka adet daha yerleşti son yıllarda. Yeşilçam’a. Ayda bir defa gazinocular gelir, Türkan Şoray’la Hülya Koçyiğit’e sahneye çıkma teklifi yaparlar. Onlar bu teklifi yaparken kendileri de pek bu işin olacağına inanmadıklarından sonunda «celse» tatil edilir, «vuslat» yine bir başka temmuza veya yaza kalır. Bu yıl da öyle oldu. Gazinocular Türkan Şoray'a da, Hülya Koçyiğit’e de gittiler. İzmir'in «Gazinocular Kralı» namıyle maruf Haşan Ekici'si bütün «rekor duvarlarını» un - ufak edip Türkan Şoray’a gecede 30.000, Hülya Koçyiğit'e de 25.000 lira teklif etti. Düşünün, 30.000 firkete, 25.000 toplu iğne değil, gecede tam 30.000 lira, 25.000 lira...
Şimdi, «eğri oturup doğru konuşalım», gecede 25, ayda 750 bin liraya yüreği titremeden, içi acımadan «hayır» diyecek kaç babayiğit çıkar kürre-i arzda! Onu bilmeyiz ama, bildiğimiz bir şey varsa, o da, Türkân Şoray'la Hülya Koçyiğit'in bu teklife, «Hayır», demeleridir.
NEBAHAT ÇEHREYLE MİNE MUTLU’NUN DURUMU: 1-0-2
Mine Mutlu ve Nebahat Çehre'nin sahnedeki durumlarını toto oynar gibi 1-0-2 şeklinde nitelendirmemizin bir sebebi var. Mine Mutlu kararsız mı kararsız. Bir «Fuar'da sahneye çıkacağım,» diyor, bir «Belli olmaz, bakarsınız cayarım,»... Aynı durum Nebahat Çehre için de varit. O da bir taraftan ders alıyor, bir taraftan ne «çıkacağım» diyor, ne «çıkmayacağım». Gazinocular ise Nebahat’in ağustos başında Ankara'da sahneye çıkacağım; oradan Fuar'a geçeceğini söylüyorlar. Bu konuda siz çıkana değil «çıkarana» bakın ve ağustosu bekleyin. Ağustos oldu mu bilin ki Nebahat Çehre sahnededir...
BİR SÜRPRİZ: MUALLA SÜRER
«Büyükler arasında savaş» devam ederken hiç hesapta olmayan bir durum ortaya çıktı. Gazinocular teklif bombalarının menzilini karakter oyuncurına kadar uzatmışlar ve sonunda Yeşilçam’ın «Bedia»sını canevinden vurmuşlardı. Evet, Mualla Sürer de 1970 Fuarı ’nda sahneye çıkıyordu. Filimlerde, genç kızları neredeyse evlenmekten vaz geçirecek kadar «sevimli» kaynana tipleri canlandıran Muallâ Sürer sahnede takdimcilik yapacak, ayrıca fıkralar, anılar anlatacaktı.
BOMBALAR ARASINDA BİR EL BOMBASI

Patlayan bu «atom bombaları», «hidrojen» ler, «F-3»ler arasında bir el bombası fazla akis uyandırmadı. Figen Say'ın Ankara Japon Bahçesi'nde sahneye çıkışı, Orhan Sezener Orkestrası eşliğinde İspanyol şarkıları «Türkçemsi» bir dille söylemesi müzik dünyamızda pek bir akis uyandırmadı. Daha doğrusu o devasa gürültüler, peşpeşe patlayan bombalar arasında Figen Say'ın sahneye çıkışı bir «el bombası» kadar ses çıkarçlı... Hele gazinonun birkaç gün kapalı kalışı işi daha «firaklı» bir hale soktu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Muzaffer Tema ile 30 Yılı Konuştuk

«ÇAPKINLIK» konusunda ehliyeti herkesçe kabul edilebilecek «bilirkişi»lerden (!) biri olan Muzaffer Tema ile konuşuyoruz. Konumuz 30 yılın kadını ve 30 yılın kadın - erkek ilişkileri. Hızla çevrilen bir defterin yapraklarını çevirir gibi, zaman içinde hızla geriye gidip 1940 yılını durak yapıyoruz. Muzaffer Tema önce o yılların erkek modasını çiziyor: - «O yılların modasının adı 'BOBSTİL'di. Şimdinin modası olan maksi var ya, poltolar- da o zaman da maksi rüzgarı eserdi. Berber önüne oturulur ve top enseyle kalkılırdı. Pantolon da şimdi gençlerin giydiklerine benzerdi. Üstü dar, paçaları bol pantolonlar giyerdik. Douglas bıyık, vazgeçilmez bir unsurdu o yıllarda. Başı açık dolaşılmaz, şapka giyilirdi.» - «Peki, kadın - erkek ilişkileri nasıl kurulurdu?» «Bilirkişi» bir an duraklıyor, sonra ders veren bir profesör ciddiyeti içinde. «Mektup yolu hâkimdi,» diyor. Yalnız, mektup deyip geçmeyelim. Bu mektuplar astarlı ve renkli özel zarflara konurmuş, PTT’de çalışanlar be...

Seda Sayan Napolyoncaya Merak Sardı

Dünya yüzünde yüzlerce lisan var bildiğiniz gibi... İngilizce, Fransızca, İspanyolca gibileri beynelmilel... Bir de yöresel olanlar var... Belirli bir çevrede konuşulan... İşte Napolyonca da bunlardan biri... Dünyanın en az bilinen dili... Ancak bazı kişiler anlıyor bu dilden... Çünkü bu dilde her kelimenin, anlatılmak istenen herşeyin sonu ''para'' ile bitiyor... Zaten Napolyonca denişinin nedeni de o... Şimdilerde sahnelerin genç şöhreti Seda Sayan da öğrenmiş Napolyoncayı... Yanlız sadece erkeklere karşı kullanıyor bu ikinci lisanını... Fakat Seda Sayan 'la arkadaş olmak için sadece anlatmak yetişmiyor çok da iyi konuşmak lazım Napolyoncayı... Bu da ancak ve ancak güzel yıldıza bazı küçük ''jest''lerle anlatılabiliyor... Yani bonkörlükle... Onu kürklere, mücevherlere, paraya boğmakla, uzun lafın kısası han dediği yere hamam yaptırmakla konuşuluyor Napolyonca... Bu da ne demek demeyin... Çünkü Seda Sayan'ın elindeki sözlükte Napolyoncanın ...

Sevda Ferdağ ile Fikret Hakan'ın Aşkı

Türk sineması, hep kendi «sınırları» içinde kız alıp veren «kapalı aileler» gibidir. Yenli filim oyuncuları da, bütün oyunlarını, eğlencelerini, aşklarını, kendi aralarında yaparlar Yerli sinemanın erkekleri de, «çok eşli» erkekler gibidir. Mesela, bugün Fikret Hakan'a: - «Şimdiye kadar hayatından kaç kadın geçti?» diye sorsanız ve arkadan: - «Bu listeyi tam veremezsen, senin kafanı keseceğiz!» deseniz, Fikret de, başkaları da size tam bir cevap veremezler. Son yıllarda, ancak iş «resmiyete» döküldüğü zaman öğrenilen isimler «gerçek liste» nin binde biri bile değildir. Bu kaideye uygun olarak, bugünlerde, yerli sinema dışarıya kız vermiyor ve Fikret Hakan, üç yıllık Tamer'inden ayrılan Sevda Ferdağ adı ile adını birleştiriyor. Bu oiayın gerçekliğini, «Adem ile Havva» filminde gördük. Acar Film ekibiyle, Karacabey'e gitmiştik. Filimde Fikret «Adem», Sevda da «Havva» rolünü yapıyor. Ama, ikisi de meydanda yok. Meğer, Fikret'in seyyar eve benzeyen minübüsü i...