Ana içeriğe atla

Muzaffer Tema ile 30 Yılı Konuştuk

«ÇAPKINLIK» konusunda ehliyeti herkesçe kabul edilebilecek «bilirkişi»lerden (!) biri olan Muzaffer Tema ile konuşuyoruz. Konumuz 30 yılın kadını ve 30 yılın kadın - erkek ilişkileri. Hızla çevrilen bir defterin yapraklarını çevirir gibi, zaman içinde hızla geriye gidip 1940 yılını durak yapıyoruz. Muzaffer Tema önce o yılların erkek modasını çiziyor:
- «O yılların modasının adı 'BOBSTİL'di. Şimdinin modası olan maksi var ya, poltolar- da o zaman da maksi rüzgarı eserdi. Berber önüne oturulur ve top enseyle kalkılırdı. Pantolon da şimdi gençlerin giydiklerine benzerdi. Üstü dar, paçaları bol pantolonlar giyerdik. Douglas bıyık, vazgeçilmez bir unsurdu o yıllarda. Başı açık dolaşılmaz, şapka giyilirdi.»
- «Peki, kadın - erkek ilişkileri nasıl kurulurdu?»
«Bilirkişi» bir an duraklıyor, sonra ders veren bir profesör ciddiyeti içinde. «Mektup yolu hâkimdi,» diyor. Yalnız, mektup deyip geçmeyelim. Bu mektuplar astarlı ve renkli özel zarflara konurmuş, PTT’de çalışanlar beyhude heveslenmesinler. Bu «mektubi aşklar» da pul parası yok. Mektup bir «aracı» vasıtasıyle diğer tarafa ulaştırılırmış. Birbirini tanımayan aşıkdaşlar, iki - üç mektuptan sonra birbirlerine en güzel resimlerini de yollarlarmış.
- «Peki, ya buluşma?»
- «O, çok zordu. Garip gelecek ama, ilişki kurduğunuz hangi yaştan olursa olsun, sadece cnun evinde buluşma şansınız vardı. O devirde güneş battıktan sonra sokakta dolaşan, ya da umumi yerlerde erkeklerle görüşen genç kızlar, evlenme şansını tamamen yitirirlerdi.»
ADA VAPURLARI, MUHALLEBİCİLER VE LOCALAR...
1950 yıllarında moda köklü değişikliklere uğramış. Arkadan yırtmaçlı ceketler. 3 düğmeli spora kaçan paltolar, «kırlangıç kanadı» tabir edilen saçlar erkek modasının çehresini hayli değiştirmiş. Bu arada fötr şapkalar da yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamış. Mektup önemini kaybettiği için bir önceki devirde el kitabı olarak kullanılan «Sevgiliye Aşk Mektupları», «Hissi Mektuplar Demeti» gibi kitaplar rafa kaldırılmış. Artık insanlar karşı karşıya geçip tanışabiliyorlar. O devrin çapkınlık literatüründe hissi sözler hayli önemli bir yer işgal ediyor. Kızlar, «Arkadaşıma gidiyorum.» diye evden çıkıp, 10 vapuruna giriyorlar. Delikanlı daha önceden gitmiş, iki bilet almıştır zaten. «Ada'nın çamları aşklarına yer oluyor.» Sinema locaları ve muhallebiciler de çok önemli bir buluşma yeri. Biz 1960'lara gelirken geride şu şarkı kalıyor:
«Muhallebi, muhallebi, sen ne kutsal tatlısın Bütün aşıklar seni yedi, vallahi sen haklısın.»
TELEFON GELDİ CİHANE, «YANLIŞ NUMARA» BAHANE
1960 klasik modanın hakim olduğu devirdir. Bu devrin modasında aşırılık yoktur. Ölçülülük, kararlılık hakimdir. Erkek, erkek gibi; kadın, kadın gibi giyinir. Loca ve muhallebicilerin yerini bu devirde gece kulüpleri alır. Muzaffer Tema anlatıyor:
- «İlgi kurmak, tanışmak ve konuşmak bu devirde çok kolaylaştı. Sinema girişi veya çıkışı, okul kapıları, danslar, partiler, her gün herkese birçok tanışma vesilesi yaratıyordu. Telefonu da unutmamalı. Numarayı çeviriyordunuz; aradığınız çıkarsa konuşuyor, anne veya babasıyle karşılaşırsanız 'Yanlış numara' deyip kapıyordunuz. Yazın okul kapılarının, partilerin yerini plajlar alırdı tabii.»
Tabii. Ve her halde bu yüzden olacak, 1960'larda erkekler arasında halter sporuna karşı çok aşırı bir ilgi doğmuş, herkes vücut yapmaya başlamıştı!
VE GELE GELE GELDİK GÜNÜMÜZE, ŞİMDİ BAKALIM HALİMİZE.
Muzaffer Tema 1970 yılı için şunları söylüyor:
- «Avrupa gençliği, Türkiye üzerinde özellikle 1966 yılından itibaren çok etkili olmaya başladı. Bugün 1940’ların romantizmi, ya da 1950'lerin romantik gerçekçiliği yerine, aşırı bir «faydacılık» hakim. Sinemaya aşırı ilgi duyan kızların pek çoğu Beyoğlu’nun arka sokaklarında ticaret metaı haline geliveriyorlar. Bugün gece kulüplerinin yerini diskotekler aldı. Eskiden localardan kontrol memurundan korkan çiftler, bugün parklarda, vapurlarda kimseden korkmadan, çekinmeden —ve utanmadan— öpüşebiliyorlar. Uzağa gitmeye ne hacet? 1950'de genç kızla delikanlı ayrılırken el sıkarlar, birbirlerine, «Allahaısmarladık, güle güle,» derlerdi. Bugün ise veda etmek demek, dakikalarca öpüşmek anlamına geliyor.»

«İyi değil tabii böylesi,» diyor Muzaffer Tema. «Bir kadın ve bir erkek aslında iki yarımdır. Ancak sadece vücutlarını değil ruhlarını, kalplerini, benliklerini yan yana getirdikleri zaman. birbirlerini tamamlarlar. Ne mutlu onlara .»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Ceyhan Cem'den Büyük İddia

Selçuk Ural'la beraberliğimiz 1966 Aralık ayında başladı. Daha önce de arkadaştık ama, sadece gezip tozuyorduk. Ne o bana, ne ben ona karışırdık. Bir gün bana Bütün erkek arkadaşlarla ilgini keseceksin. Filmleri bırakacaksın... Gazetecilere, artistlere selam vermiyeceksin dedi. Beni apayrı bir insan yapmak istiyordu. "Bunu zaman gösterir" diye teklifini kabul ettim. Bir arkadaşın evinde kalıyorduk. O Batı Kulüp'te çalışıyordu. Maddi vaziyetimiz iyi değildi. Arabasını satması o sıraya rastlar. Sonradan benim yüzümden sattığını söylemiştir ki, bu doğru değildir. Borcunu ödiyemediği ve şıklığa fazla düşkün olduğu için satmıştır. Bir süre sonra çalışmağa Ankara'ya gitti. Para yollıyacağını söylediği halde sözünü tutmadı... Kavgalarımız bir türlü bitmedi. Günün birinde bana evlenme teklif etti. "Birbirimizi tanımıyoruz... Daha ileride" dedim. Kurtuluş’ta bir ev tuttuk.Bütün istediklerimi almağa başladı. Israrla benden çocuk istiyordu."Gözü, duda...

Olay Kadın Christine Haydar

Milli gelinimiz Christine Haydar , uzunca bir süredir ilgileri üzerinde topluyor. Christine Haydar denildiğinde herkes farklı şeyler düşünüyor haliyle... Tarihe düşkün olanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarını hatırlayıp, çöküşün neden bu kadar şiddetli olduğunu keşfediyorlar. Tarihle arası hoş olmayıp da, gazino sahnelerinde kadın vücudunun inceliklerini araştırmayı tercih edenlerin aklına ise, güzel ve düzgün vücutlu bir kadın düşüyor. Beş parmağın beşinin de bir olmayacağına göre, değişik renk ve zevklerden hoşlanan insanların Christine Haydar adını duyduklarında değişik şeyler düşünmeleri, hatta bazı düşüncelerini çok ileri noktalara götürmeleri de olağan bir durum. Milletin hayal dünyası torba değil ki büzesin! TARİHİ KÖKEN Aslında Christine Haydar'ın şöhret yolu tarihi kökeni sayesinde açıldı... Türkiye'de herkes Christine Haydar'ın hangi «Haydar Paşasnın gelini olduğunu bilimsel metodlarla araştırırken, Avrupa dergileri paşaları atlayıp Christine...

Turgut Akyüz Kör Kurşunun Hedefi Oldu

16 Şubat Çarşamba günü büyük bir acı yaşandı gazino dünyasında. Stardust Gece Kulübü sahibi Turgut Akyüz, Abbas Heybetli tarafından tabanca ile vurularak öldürülmüştü. Olayın nedenleri konusunda çok şey söylenmiş, iddialar arasında, gazino patronlarının Gönül Yazar'a sahne boykotu uygulama kararı aldıkları halde Turgut Akyüz'ün bu kararı hiçe saymasının olaya neden olduğu iddiası bile yer almıştı. Oysa olay gecesi gazinoya arkadaşları ile gelen Abbas Heybetli, olay sırasında söylediği şeyleri, 22 Şubat Salı günü Fatih'de yakalandıktan sonra da ileri sürmüş ve, «Yengem Muazzez Abacı'nın söylediği 'Yasemen' şarkısını o an Gönül Yazar'ın okumasına dayanamadım. Çünkü o şarkıyı yengem tanıtmıştı ve bestecisinden sonra onun sayılırdı. Bu yüzden Gönül Yazar'ı uyardım. Ama Turgut Akyüz çok sert bir şekilde müdahale etti, içkiliydim ve kendime hakim olamadım» demişti. Neden ne olursa olsun, o akşamki bir öfke her iki tarafın da acı çekmesine yetmişti so...