Gönül Yazar hayatının son ve gerçek aşkını anlatmaya devam ediyor.
Geçen haftaki bölümde sanatçının dost masalarında uzun süre
önce tanıdığı ve sevdiği bir arkadaş olarak ilgilendiği
işadamı Vural Öger'e bir tenis maçı sırasında nasıl
birdenbire aşık olduğunu yazmıştık. Bu arada tenis maçı
sonrası evinde hayallere dalan sanatçıyı hasta zannedip ziyarete
gelen Öger'in onda yarattığı duygulardan söz etmiştik. Gelin
bugün olayın devamını yine Gönül Yazar'dan dinleyelim.
«Vural'la
bu olaydan sonra daha sık karşılaşmaya başladık. Ben onunla
karşılaşabileceğim her yere gider olmuştum. Ama zannederim Vural
da aynı taktiği uyguluyordu.
Bu
yüzden her toplantıda karşılaşır hale geldik. Ama bende
değişiklikler olmuştu. O neşeli kadın, Vural'ı görünce
kızarıp, bozarıyor, söyleyecek laf bulamıyordu. O yanıcıdayken
sessiz kalıyordum. Ama uzaklaşır uzaklaşmaz bu defa da 'Bu ne
sıkıcı kadın' der diye üzüntülere kapılıyordum. Binbir
numara ile Vural'ın bulunduğu gruplara yanaşıyor, bu defa önceden
tasarladığım konuşmaları yapamıyordum. Belki başbaşa
kalabilsek rahatlardım ama Vural'dan böyle bir teklif gelmiyordu.
Aradan iki hafta kadar
bir süre geçti. Kalabalık bir grup içinde yediğimiz vemekte
Vural uzun tatilinin bittiğini, ertesi gün Almanya'ya döneceğini
söyledi. Üzüntüden lokmalar boğazıma dizildi. Sunu da laf
arasında söyleyeyim, Vural'la ilk tanışmamızda ben hiç rejim
yapmadan çok kilo verdim.
Yemekten
sonra gözyaşlarımı zor tutarak eve gitmeye hazırlandım.
Böylesine büyük bir aşkı kaybediyordum. Kimbilir bir daha ne
zaman gelirdi. Üstelik ona sırılsıklam, on- yedi yaşındaki bir
genç kız gibi aşık olduğumu hiçbir zaman bilemeyecekti.
Sendeleyerek
yürümeye başladım. Kimseye veda etmeye bile takatim yoktu. Belki
bir kelime söylesem ağlamaya başlardım. Kapının önün, de
kolumdan birinin tutuğunu hissettim...
Başımı
çevirdim, Vural'dı. Saçları hafif kırlaşmış, yüzü
bembeyazdı...
'Gönül
Hanım, izin verirseniz sizinle konuşmak istiyorum...'
'Buyrun
konuşalım.'
Birlikte
orada bulunan kanapeye oturduk. Vural sıkıntılı bir şekilde
aklındaki karışık düşünceleri toparlamaya çalışıyor, sanki
söyleyecek şey bulamıyordu. Sonunda kendini toparladı ve
konuşmaya başladı.
'Sizi
uzun zamandır tanıyorum. Önceleri sadece sanatınıza hayran, dım.
Sonra sizi yavaş yavaş tanıdıkça kişiliğiniz de beni
etkilemeye başladı. Ama nedense siz bana tahammül edememeye
başladınız. Beni görünce kaçıyor, yüzünüzü asıyorsunuz.
Oysa gecelerdir düşünüyorum ve sizi rahatsız edecek bir hareket
yapmadığımı ispatlıyorum kendi kendime. Sadece bana neden
sinirlendiğinizi söyleyin yeter. Zaten yarından sonra canınızı
daha fazla sıkmamak için işimin başına döneceğim...'
Vural'ın bu sözleri
beni şok etmişti. Aşık olduğum, yanında heyecanlandığım
erkek benim sıkıldığımı zannediyordu. Bir anda gülmeye
başladm. 'Seni seviyorum' diyebildim yalnızca. O da anlamıştı
durumumu, Vural da susmamacasına gülüyordu. Bir anda çevremizi
insanlar sardılar. Ne olduğunu anlayamamışlardı. İkimiz de
çılgınlar gibi gülüyorduk. Sözler öylesine yetersizdi ki bizim
duygularımızı anlatmaya. Gülmekle yetiniyorduk.
Hemen
oradan uzaklaştık. Levent'teki evimin bahçesinde bir yüzme havuzu
vardı. Onun başında sabaha kadar, Vural'ın uçak saati gelene
kadar konuştuk. Sonra veda edip gitti. İyi ayrılmamıza, en kısa
zamanda buluşmamıza söz vermemize rağmen büyük bir acı duydum.
Adeta maddesel bir acıydı. Ayrılığı göğsümde hissediyor, acı
çekiyordum. Şimdiye kadar hiç böyle olmamıştı.
Akşama doğru telefon
çaldı. Vural'dı. 'Hemen uçağa atla gel... Aksi halde tüm
işlerimi bırakıp ben geleceğim' diyordu. Acım bir anda neşeye
dönüştü. Beni seviyordu. Benim kadar o da benimle birlikte olmak
istiyordu.
Bu
acı ve ardrndan hemen gelen büyük sevinç Vural'la beraber olduğum
günden beri sürekli tekrarlanıyordu. Bir anda dünyanın en mutsuz
insanı, hemen ardından dünyanın en mutlu insanı olabiliyordum,
Demek ki aşkın içinde acı sürekli vardı. Yalnız acı mı?
Kıskançlık, umutsuzluk... Ama eğer karşıdaki kişi de sizi
seviyorsa acılar sürekli olmuyor. Bu yüzden ben acının da
hasretini çeker, arar hale geldim.
Vural'ı
aşka en inanmadığım, kimseyi sevmeyeceğime inandığım dönemde
tanıdım. O bana yeniden sevmeyi öğretti. Sevginin karşılıklı
anlayışa dayandığını anlattı. Bana dünyaya daha değişik bir
şekilde bakmayı öğretti. İnsanların sevgileri kadar başarılı
oldukları, işlerine de bağlı olduklarını anlattı. Ve onunla
mesafelerin sevenleri asla ayırama. yacağını öğrendim. O
sürekli Türkiye'ye geldi, ben sürekli Almanya'ya gittim. Sevgimiz
binlerce kilometreyi yutuyordu her gün. Ve Türkiye'de telefon
paralarının en büyüğünü ben verdim. On dakika ara ile
arıyordum sevdiğimi. Böylece kopmadık, sevgimiz güçlendi...
Arada bir darılmadık mı? Darıldık tabii. Ama barışmaların en
tatlısı ile yine beraber olduk...
Bazen insan kendini
bile tanıyamıyor. Vural'ın daha önceki bir beraberliğinden
dünyaya gelen kızına gösterdiği büyük sevgi beni mutsuz etti.
Onu kıskanıyordum. Kızından bile... Ama kızına duyduğu bu
sevgi aynı zamanda aşkımın mührü oldu. Kızını böylesine
sevmesi, onun ne kadar iyi yürekli, gerçek bir erkek olduğunu
ortaya koyuyordu. Kızına şefkati olağanüstüydü. Ve ben de bir
evlat sahibi olarak onun sevgisinin büyüklüğünü, kutsallığını
daha iyi anlayabiliyordum. Ve bu sevgiyi zaman zaman kıskandığım
için kendime kızdım. Sonra onun evlat sevgisi karşısında
duygulanıp gözyaşı döktüm. İnsan aynı sevgiye hem
sevinebilir, hem üzülebilir mi?»...(diğer haberler için
aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder