Ana içeriğe atla

Zeki Müren İki Mevlit Okuttu

MÜMİNLERİN yüreklerinden kopan «amin» nidaları duvarlardan yankı yapıpı kubbeye yükselirken, duahan ölmüşlere mağfiret ve rahmet; sağlara da mutiuiuk ve sağlık dilekleriyle dolu dualarına devam ediyor; Ankara Hacıbayram Camiinin bir köşesine diz üstü oturmuş olan Zeki Müren yaşlı gözler ve büyük bir sesie «amin» diyen müminlere katılıyordu.
Evet, sayılı her şey gibi çarçabuk geçen günler haftaları; haftalar ayiarı kovalamış ve Zeki Müren puslu, koyu gri bir başkent gününde babacığının ölümünün birinci yılını yaşamıştı. Kaya Müren tam 1 yıl önce biricik oğlunu ve eşini elem, yas içinde bırakıp şu fanı dünyadan gerçek dünyaya göçmüştü. Zeki Müren, gazetelere iianlar verdi ve o gün babasının ve cümle ölmüşlerin ruhu için iki ayrı şehrin. Bursa ve Ankara'nın iki ayrı camiinde mevlit okuttu.
Mevlitten sonra Zeki Müren'le konuştuk. Zeki Müren karışık duyguların etkisi altındaydı. Biraz önce camide mevlit dinlemişti. Onun heyecanı içindeydi. Bir evlat olarak babasına karşı görevini yapmanın iç huzuruyla dopdoluydu. Gözpınarlarında biriken yaşlar dışarıda ayazla karşılaşma kurumuştu.
Sözlerine, «insan bazen söyleyecek şey bulamıyor. içindeki duyguları kelimelerle ifade etmekten aciz kalıyor.» diye başladı. Sonra şunları söyledi:
- «Rahmetli babacığım dini bütün bir insandı. Çocukluğumda din konusunda bana temel bilgileri veren de o olmuştur. Evimizde ölen büyüklerimiz için devamlı mevlit okutulurdu. Babamın ölümünün seneyi devriyesinde hem Ankara'da, hem de Bursa'da mevlit okutmaya karar verdim.»
Zeki Müren bir an durakladı... Cami avlusunda yanma gelen iki çocuğu görünce şoförüne döndü: «Bunlara elbise alalım... Karınlarını doyuralım, ceplerine de birkaç kuruş harçlık verelim.' dedi. Sonra bize dönerek devam etti:
- «Çocukluğumdan beri mevlit dinlerken nedense göz yaşlarımı tutamam. Bunun birçok sebebi var. Mevlit gerek şiir değeriyle, gerek manevi anlamıyla ve gerek müzik zenginliği ile tam bir şaheserdir. Güfteyle bestenin birbirine bu derece uyduğu, birinin diğerini, diğerinin de ötekini bu kadar desteklediği görülmüş şey değildir.»

Biraz sonra Zeki Müren’in arabası Hacıbayram Camiinin önünden ayrılıyor, önde şoförün yanında oturan iki çocuk, minicik ellerini semaya açmış. Kaya Müren için dua ediyorlardı...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Hülya Yiğitalp Çıkan Dedikodulara İsyan Etti

Hülya Yiğitalp’in son aylarda ortadan sır gibi kaybolması gazino çevrelerinde büyük skandal yarattı... Çıplaklığıyla ünlü mankenin güney illerinde pavyona düştüğünü anlatan dedikodular sonunda Hülya Yiğitalp ’in de kulağına gitti. Hayatında karşılaştığı en iğrenç olay olarak dedikodulara cevap veren manken şarkıcı şimdi şöhretine sürülen karayı temizlemek için ortaya çıktı... Podyumların gözde mankeni iken paranın cazibesine dayanamayıp gazino sahnelerine show yıldızı olarak geçen Hülya Yiğitalp cömertçe soyunarak kısa süre öncesine kadar adından hayli söz ettiriyordu. Son aylarda ortalıktan bir sır gibi kaybolan Hülya Yiğitalp hakkında birbirinden ilginç söylentiler yayıldı. Bu dedikoduların en çirkini ise güzel mankenin kadın tüccarlarının eline düştüğünü anlatıyordu. İstanbul dışıda daha sık programları olan Hülya Yiğitalp bu arada evindeki telefonu kapandığı için bütün yakınlarından kopmuştu. Sonunda güzel mankeni İstanbul’a döner dönmez alış verişte bulduk ve ayak üstü hakkınd...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Kartal Tibet'in Arabası Paramparça Oldu

Kartal Tibet 220 bin liraya satın aldığı 280 S 1970 modeli Mercedes’ini geçen hafta Rumelihisarı’nda ön tarafı paramparça buldu. SES’in 8 Kasım1969 tarihli sayısında Kartal Tibet’in 220 bin liraya satın aldığı 1970 model Mercedes marka otomobili için şöyle bir başlık atmıştık: «Sinema artistleri içinde en lüks otomobil, Kartal Tibet’in». Fakat Kartal Tibet’in «280 S» tipindeki bu lüks otomobili, göze mi geldi, nazara mı geldi, ne olduysa oldu, geçen hafta bir gece Rumelihisarı Mezarlığı’nın önünde bir taksi ile çarpıştı, ön tarafı paramparça oldu. Sigorta ilgililerinin yaptıkları tahminlere göre, hasar 25 bin lira civarında. Şimdi diyeceksiniz ki, «Kazada acaba Kartal’a bir şey oldu mu?» Bu sorunun cevabını hemen verelim de yüreklerinize soğuk sular serpilsin! Kaza sırasında otomobilde Kartal Tibet yoktu. Şoförü de yoktu. Bir yabancı adam vardı. Kartal’ın da tanımadığı, yüzünü ilk defa Bebek Karakolu’nda gördüğü bir yabancı adam. Olayın iç yüzünü gelin hep birlikte Kartal Ti...