Ana içeriğe atla

Filiz Akın'ın Kanlıca Tatili

Tiyatrocular döneminden «sinemacılar» dönemine geçince yerli filim artistleri arasında «diplomalılar» iyice azalmıştı. Son yıllarda bu durum iyiden iyiye değişti. Gitgide yerli sinema bir «diplomalılar sineması» olmaya başladı. Buna rağmen, nedense sinema artistlerimiz arasında yabancı dil bileni parmakla gösterilecek kadar azdır. Bu parmakla gösterilecek kadar az yabancı dil bilenlerden biri de Filiz Akın'dır. Filiz Akın, kolej bitirmiş bir artist. İngilizceyi son derece rahat konuşur Her halde bundan olacak, bütün artistlerimiz her yıl Avrupa'ya gidermiş grbi 'Filiz Akın bu sene de Avrupa'ya gidemiyor' şeklinde haberler her yılın belirli aylarında gazete ve dergi sütunlarında arz-ı endam eder.
«Sezar'ın hakkını Sezar'a vermeli.» Bu haberi yayan gezeteciler haksız değildi çünkü. Filiz Akın da her yaz başında «Kararım karar. Bu yaz Avrupa'ya gideceğim» diye beyanatlar verir. Ama Filiz Akın evine bağlı, kocasını, çocuğunu seven bir ev kadınıdır. Kocası da devamlı çalışmaya mecbur bir rejisördür. Filiz de kocasını bırakıp Avrupa'ya gidemez. Bundan dolayı o beyanatlara kimse inanmaz.
Filiz Akın bu yıl da beyanatlarının aksine Avrupa'ya — yine — gidemedi ama geçen yıllar yapmadığı bir şeyi yaptı. Çocuğu ve kocası Türker İnanoğlu ile Kanlıca'da Türker'in 'Babaevi' ne yazlığa taşındı.
Yalı deyince insanın aklına bir tarafını denize dayamış mükellef bir bina gelir. Filizlerin kalmakta olduğu yalı böyle değil! İki katlı, pek bakım!» denemeyecek bir bahçesi olan mütevazı bir ev. Senelerden sonra yazlığa gelen Filiz Akın'ı bahçede bekliyoruz. Türker İnanoğlu'nun 'Babam kadar sevdiğim bir yakınım' dediği yaşlı bir bey ve senarist Bülent Oran'la konuşuyoruz. Birden merdivenlerde bir takunya sesi... Hep birlikte bakıyoruz. Filiz Akın bikini mayosu ile yanımıza geliyor.
- «Hoş geldiniz.»
Malum seramoniden sonra böyle resim çekip çekmiyeceğimizi soruyoruz. Türker İnanoğlu, karısı için 'bikinili resim çektirmeme' yasağını koyalı üç yıl var. Bu yasağı henüz kaldırmamış. Çaresiz, bikinisini çıkarıp elbise giymek üzere tekrar giden Filiz Akın'ı beklemeye devam ediyoruz. Bu arada Türker İnanoğlu geliyor. Bu defa Filiz'i bekleyenlerin adedi bir fazlalaşıyor. Bizimle meşgul elan Türker İnanoğlu'nun gözü merdivenlerde.
Ortalık tam tren bekleyenlerle dolu istasyonu andırıyor. Nihayet foto muhabiri arkadaş dayanamıyor:
- «Biraz acele etse güneş kaçacak.»
Türker İnanoğlu o anda merdiven başında be liren karısını göstererek cevap veriyor.
- «Güneş kaçarsa kaçsın, başka bir güneş geliyor».
Filiz Akın, uzun sapsarı saçlarını sallayarak yanımıza geliyor. Özür diliyor, gecikmesinin sebebi olarak oğlu İlker'in çocuk bahçesinden eve dönmesini gösteriyor.
Resimler çekilmeye başlıyor. Bir bulutun arkasına giren güneşin çıkması foto muhabirini sevindiriyor. Fakat sevinci pek az sürüyor. Güneş başka bir bulutun arkasına, hem de bir daha çıkmamacasına giriyor. Türker İnanoğlu Fırsatı kaçırmamıştı:
- «Nasııııl» diyor. «Benim güneşim ondan baskın çıktı, onu kaçırttı.
Platin rengine yakın sarılıkta çok güzel bir peruka. Nereden aldığını soruyoruz.
- «Peruka değil ki, kendi saçım.»
Yüzümüzden pek inanmadığimızı sezmiş ki, önce 'ispat ediyor' sonra gülerek anlatıyor:
- «Geçen gün bir komşumuz beni tertiplediği bir toplantıya çağırdı. Gittim. Çoğu 'hot sosyete'den bir hanım kalabalığı... Biraz oturduk, dereden tepeden konuşurken bir hanımefendi yanımıza geldi. Saçlarımın peruk olup olmadığını sordu. Kendi saçım olduğunu söyleyince iki eliyle saçlarıma asılmaz mı? Hem saçımı çekiyor hemde karşıda oturan hanıma :
- «Ben size demedim mi. İşte, kendi saçı» diye güya iddiasını ispat ediyordu.»
Filiz Akın genç kızla çocuk arası bir kadın. Oğlu İlker ona anne dese de olur, abla dese de. Neşeli, canlı, konuşkan. Kocasını, evini seviyor. Kocası da onu seviyor olmalı ki, bu yıl karısının hatırına 9 yıldır yapmadığı bir şeyi yapmış. Doğup büyüdüğü eve gelmiş. Sabahın karanlığında işe gidip, gecenin geç saatlerinde dönüyor.

Filiz Akın, artık mutlu bir sinema yıldızı olarak Boğaziçi'ndeki yalısında yaşıyor...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zavallı Oya Hep Yatakta

Oya Aydoğan 'ın sinemadaki çizgisi bellidir... Çevirdiği her filmde mutlaka dişiliğini şöyle ya da böyle gösterir ya da göstertirler... İşte, Berhan Şimşek’le birlikte oynadığı son filmi olan “Zavallılar”da da, Oya Aydoğan bir türlü yataktan çıkamadı. Çeşil çeşit zavallılık vardır... İnsan, açlıktan zavallıdır, çaresizlikten zavallıdır, işsizlikten, parasızlıktan, kimsesizlikten zavallıdır... Fakat bizim bilmediğimiz bir başka zavallılık türü daha varmış... Aşk zavallısı... Bunu nerede mi teşhis ettik? Hemen söyleyelim, Oya Aydoğan'ın son çevirdiği filmin setinde... Yapımcı Kemal Dilbaz adına, yönetmen Ümit Efekan tarafından çekilen ve “Zavallılar” ismini taşıyan filmde, Oya Aydoğan, köyden şehre gelip, büyük kentin çarkları arasında kaybolan ve kaderin acımasızlığına karşı koyamayıp, hayalleri yok olan ve sonunda da onun bunun elinde oyuncak olan bir genç kızı canlandırıyor. Bu filmde Oya Aydoğan, yukarıda söylediğimiz gibi tam bir aşk zavallısı... Mekanı ise çoğu ...

Bahar Öztan ''Eski Kocamdan Koca Olmaz'' Dedi

Kendi aralarında nişan takan Bahar Öztan ’ın eski kocası futbolcu Kasım Gündüz ile Hüner Coşkuner ’in ablası Sema Coşkuner, çok yakında bir gazinoda verecekleri bir yemekle bu nişanlarını ilan edecekler. İnsanoğlu ne tuhaf doğrusu... Hele kadınların işlerine akıl sır erdirmek gerçekten güç... Ne zaman ne yapacakları, nerde, ne söyleyecekleri belli olsaydı, kadından canı yanan biri çıkıp da “Allahım kadın varkan, sen neden şeytanı yarattın?” der miydi? Bunu hangi kadın kabul eder bilemeyeceğiz ama Bahar Öztan’a sorarsanız, “erkek milleti”nin şeytanın ta kendisi olduğunu söylüyor. Zaten zamanında yani futbolcu Kasım Gündüz’le evli olduğu günlerin bitiminde de kocasını böyle suçlamış ve onunla beraberken, film çevirmek için İstanbul dışına çıktığı zaman evlerine ucuz kadınları getirdiğini, artık bu hale tahammülü kalmadığını, dolayısıyla bu yüzden ayrıldığını bas bas bağırmıştı... Ayrıldığı kocası Kasım Gündüz, şimdi yeni bir evliliğe soyunuyor... Şarkıcı Hüner Coşkuner’in gerçe...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

DÜNYANIN birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik ’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam ’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İsta...

Bu Gacıya Bir Baro

Çingeneler.. Kendilerine özgü konuşmalarıyla rahat yaşantılarıyla ve özgürlüklerine düşkünlükleriyle yüzyıllardan bu yana gelen toplumunuzun küçük bir parçası, sanatçı ruhlarıyla önlü kompozitörlere ilham kaynağı, yazarlara roman konusu olacak kadar bambaşka bir insan topluluğu olan bu insanların önemi son bir yıldır ülkemizde de hissedilmeye başlandı... Şüphesiz bu önem dünün pavyön şarkıcısı bugünün ünlü assolistl ve çingeneliğini inkar etmeyen Kibariye ile başlayıp başka ''iye'' takısı ile gazino sahnelerinde boy gösteren çingene veya çingene olduğunu iddia eden ses yıldızlarıyla güncelleşti... Ancak düne kadar olduğu halde ''Çingene''liğini inkar eden, aslını söylemekten utanan kişilerin bugün çingene olduğunu iftihar ederek söylemesi toplumun bu özellik sahibi kişilere gösterdiği ilgiyle gelen maddi manevi kazançtı. Ünlü şarkıcıların bile sahnelerde çingene oyun havalarıyla göbek atmaları, sahne gösterilerine özel olarak ''Çingene gö...