Ana içeriğe atla

Leyla Sayar'ın Evi

BANYODA Leyla Sayar iş dönüşlerinde daima duş alır. «Ancak bu şekilde rahatlıyorum» diyen genç yıldız, banyodan çıktıktan sonra, siyah dantelli sarı ipek sabahlığını giyecek ve dinlenmek üzere yatağına girecektir.

BOMONTİ...
Modern bir apartmanın üst katı... Küçük antrenin solunda aynalı bir portmanto ve beyaza boyanmış, buzlu camlı, iki iç kapı... Soldakinden yemek odasına, sağdakinden ise oturma odasına geçiliyor. Yerler parke döşeli. Oturma odasının duvarları Leyla Sayar'ın çeşitli pozlardaki, siyah - beyaz resimleriyle süslenmiş. Bir köşede pikaplı büfe. Üzerinde radyo ve kristal camdan modernize edilmiş bir kuğu. Balkona bakan geniş pencerelerde kırmızı renkli perdeler... Odanın diğer yanında vitrinli, cilalı siyah büyükçe bir büfe. İçinde, itinayla yerleştirilmiş kristal viski bardakları, fincanlar, porselen çay takımları... Üç modern koltuk ve bir divan. Divanın duvara dayandığı yerde iki gözlü bir kitaplık. Alt yüzü boydan boya aynalı. Çeşitli biblolar... Kitaplığın yanında gece lambası ve «Kauçuk» denilen bir salon bitkisi. Yeşil halının üzerinde «puf» tipi yer yastıkları. Odanın her yanına koyu renk hakim. Sayar:
-«Genellikle koyu renkleri seçiyorum,» diyor. «Öteden beri aydınlıkta ve ışık altında oturmayı sevmem. Geler misafirler bu durumdan şikayetçiler. Alışık olmadıkları bir havayla karşılaşıp, garipsiyorlar.»
Yemek odasına geçiyoruz... Antre kapısının yan tarafında bir buz dolabı. Orta yerde, dört sandalyeli yemek masası. Üzeri cam kaplı. Yemek odasının sağında mutfak, onun yanındada kiler... Yatak odalarına ve banyoya giden holün tavanında koyu kırmızı bir ampul yanıyor sadece. Gene loş ve gölgeli...
Bu içe kapanık, ağır hava, Leyla Sayar'ın yatak odasında da aynı. Karyola ve iki kapılı gardırop maundan yapılmış. Gene maun sehpanın üzerinde yeşil renkli bir telefon... Yatağın baş ucundaki duvarda yağlıboya bir çıplak tablo ve bir de gondol gece lambası. Leyla Sayar gece lambasını işaret ederek:
-«Bu gondol, annem - babam dahil, bütün yakınlarımdan ve arkadaşlarımdan çok daha sevdiğim bir insanın hediyesidir,» diyor.
Banyo, yatak odasının tam karşısında. Holün bitiminde de misafir yatak odası var... Leyla Sayar, kirayla oturduğu bu daire için her ay 1 200 lira ödüyor ve kendi dairesine sahip olacağı günü heyecanla bekliyor.

YATAK ODASI 1.200 lira kirayla oturduğu dairede yalnız iki yağlı boya tablo varmış. Biri yemek odasında, diğeri de yatak odasında. Karyola ve gardırop maun. Leyla, yatak odasındaki en önemli eşyanın, duvardaki gondol şeklindeki gece lambası olduğunu söylüyor.

KÜTÜPHANE Oturma odasının köşesinde duvar kitaplığı görülüyor. Leyla Sayar boş vakitlerini, divana uzanıp, kitap okuyarak geçiriyor. Oturma odasında, Leylâ'nın kendi siyah - beyaz resimleri dışında, bir tek yağlı boya tablo yok. Evinde topu topu iki tablo var. Anlamadıktan sonra gösterişe ne lüzum var» diyor Leyla.


YEMEK ODASI Yemek odasına, oturma odası ve antreden geçiliyor. Leyla Sayar, hayranlarından gelen mektupları, çoğunlukla resimde görülen camlı, yemek masasında cevaplandırır. İşte güzel yıldız, hizmetçisi yemeğini hazırlarken, bu arada, ekmek sepetine konulmuş mektupları okuyor. Diğer odalarda olduğu gibi yemek odası da daima hafif bir loşluk içinde. Sevimli yıldız Leyla Sayar fazla ışık altında oturmaktan kaçınıyor... (diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...