Ana içeriğe atla

Mine Soley'in Son Çaresi

Yenikapı neresi, Trabzon neresi? Emine Trabzon'dan İstanbul'a geldiği zamanlar, Yenikapı gazinolarında, anlı şanlı alaturkacılar arasında sahneye çıkıp şarkılar atacağı hiç aklına gelir miydi? Aklına gelmeyen başına geldi ve Mine Soley, siyah saçlarını mısır püskülü sarısına boyatıp iki üç gün «usul» dersi aldıktan sonra Hamiyet'lerin, Safiye'lerin, Mualla'ların, Sabite'lerin okuduğu sahneye çıkıp şarkıların envaını okudu...
Ama ne okuyuştu o? Saz heyeti sahnedeki yerini almıştı. Aynı zamanda «takdimcilik» görevini de sırtlandığı anlaşılan kemancı, önce mikrofonu düzeltti; sonra seyircileri şöyle bir süzdü ve birden:
- «Karşınızda Mine Soley!» diye bağırıverdi.
Alkışların yükseldiği anda sahnenin sağ köşesindeki patiska perde aralandı ve saçlarını sarıya boyatmış olan esmer Mine Soley yerli filim seyircilerinin çok iyi tanıdıkları o «sallantılı» yürüyüşüyle ortaya geldi.
- «Hoş geldiniz sevgili dinleyiciler! Hepinize çok çok teşekkür ederim!» dedi ve ilk şarkısına hemen başladı:
«Kimi dertten içermiş, kimi neşedennnn!»
Üzerinde «pencere modası» na uygun bir elbise var. Bu elbisenin özelliği, pencerelerin, elbisenin önünde veya arkasında değil de yanlarda açılmış olması... Koltuk altından bele kadar geniş bir pencere var. Beldeki küçük bir fiyongdan sonra açılan ikinci bir pencere de bütün kalçayı kaplıyor. Tabii, bu çift pencereli elbisenin altına Mine'nin iç çamaşırı giymediğini söylemeye lüzum yok...
«Kanaryam güzel kuşum, ben sana vurulmuşum!...»
İkinci şarkısına başlayan 'Mine Soley'in hareketlerini dikkatle takip ediyoruz. Sahnede gayet rahat hareket ediyor; koşuyor, zıplıyor, öpücükler gönderiyor, arada şarkıyı kesip gazele başlıyor; sonra göbek atıyor. Seyirciler de sahnedeki bu hareketli kadından memnunlar. Mine Soley'in her hareketi, söylediği şarkının her mısraı alkışlarla karşılanıyor.
«Derbederim yazım kara...»
Mine Soley üçüncü şarkısını söylüyor. Beyazperdeden sahneye atlayan bütün meslektaşları gibi o da avantajının nerede olduğunu biliyor. Efgan Efekan, Selma Güneri, Gülsün Kamu ve Ajda Pekkan sahnede, beyazperdeden edindikleri «rol» kabiliyeti ile tutunmuşlardı. Bundan daha önemli olarak hepsinin daha evvel sinemada edinilmiş bir şöhretleri vardı. Sahneye çıkacak bir kimsede bu ikisi varsa ses olsa da olur, olmasa da. Ama Mine Soley'in sesi de güzeldi. Daha doğrusu enteresan. Hafif kalın, perdede canlandırdığı 'vamp' rollerine pek uygun düşen bir ses...
Mine Soley programını bitirip sahneden çekilmiş. Seyirciler tempo tutuyorlar. Giriş kapısının yanındaki iki seyyar satıcı aralarında konuşuyorlar.
- «A, a. Baksana, hiç erkek yok dinleyiciler arasında.»
- «Tabii oğlum, Mine Soley'i hiç filimlerde görmedin mi? Hep evli adamları ayartıp yuvalarını yıkar. İstanbul'un kadınları o kadar enayi mi? Kocalarını kendi elleriyle gazinoya, Mine Soley'in ayağına kadar getirip de evlerinden, barklarından mı olsurlar yani?»
Alkışlara dayanamayan Mine Soley tekrar sahneye geldi. Bu defa «Dere geliyor dere» adlı türküye başladı. Birden ortalık panayır yeri halini aldı. Tempo tutmakla ayaklarını yere vurmakla veya eşarplarını sahneye fırlatmakla hızlarını alamayan bazı ateşli dinleyiciler de sahneye fırlayıp Mine ile 'oryantal'e başladılar. Nihayet o türkü de bitti. Mine Soley terden sırılsıklam olmuştu. O kadar yorgundu ki sahneden ayrılmadan önce dinleyicilerine zorla veda edebildi:

- «Çok, çok teşekkür ederim. Hepiniz sağolun, varolun. Hepinize çok çok çok, kendime de birazcık iyi günler diliyorum. En güzel günler, saadetler, aşklar, bütün güzellikler sizin olsun...»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zavallı Oya Hep Yatakta

Oya Aydoğan 'ın sinemadaki çizgisi bellidir... Çevirdiği her filmde mutlaka dişiliğini şöyle ya da böyle gösterir ya da göstertirler... İşte, Berhan Şimşek’le birlikte oynadığı son filmi olan “Zavallılar”da da, Oya Aydoğan bir türlü yataktan çıkamadı. Çeşil çeşit zavallılık vardır... İnsan, açlıktan zavallıdır, çaresizlikten zavallıdır, işsizlikten, parasızlıktan, kimsesizlikten zavallıdır... Fakat bizim bilmediğimiz bir başka zavallılık türü daha varmış... Aşk zavallısı... Bunu nerede mi teşhis ettik? Hemen söyleyelim, Oya Aydoğan'ın son çevirdiği filmin setinde... Yapımcı Kemal Dilbaz adına, yönetmen Ümit Efekan tarafından çekilen ve “Zavallılar” ismini taşıyan filmde, Oya Aydoğan, köyden şehre gelip, büyük kentin çarkları arasında kaybolan ve kaderin acımasızlığına karşı koyamayıp, hayalleri yok olan ve sonunda da onun bunun elinde oyuncak olan bir genç kızı canlandırıyor. Bu filmde Oya Aydoğan, yukarıda söylediğimiz gibi tam bir aşk zavallısı... Mekanı ise çoğu ...

Bahar Öztan ''Eski Kocamdan Koca Olmaz'' Dedi

Kendi aralarında nişan takan Bahar Öztan ’ın eski kocası futbolcu Kasım Gündüz ile Hüner Coşkuner ’in ablası Sema Coşkuner, çok yakında bir gazinoda verecekleri bir yemekle bu nişanlarını ilan edecekler. İnsanoğlu ne tuhaf doğrusu... Hele kadınların işlerine akıl sır erdirmek gerçekten güç... Ne zaman ne yapacakları, nerde, ne söyleyecekleri belli olsaydı, kadından canı yanan biri çıkıp da “Allahım kadın varkan, sen neden şeytanı yarattın?” der miydi? Bunu hangi kadın kabul eder bilemeyeceğiz ama Bahar Öztan’a sorarsanız, “erkek milleti”nin şeytanın ta kendisi olduğunu söylüyor. Zaten zamanında yani futbolcu Kasım Gündüz’le evli olduğu günlerin bitiminde de kocasını böyle suçlamış ve onunla beraberken, film çevirmek için İstanbul dışına çıktığı zaman evlerine ucuz kadınları getirdiğini, artık bu hale tahammülü kalmadığını, dolayısıyla bu yüzden ayrıldığını bas bas bağırmıştı... Ayrıldığı kocası Kasım Gündüz, şimdi yeni bir evliliğe soyunuyor... Şarkıcı Hüner Coşkuner’in gerçe...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

DÜNYANIN birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik ’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam ’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İsta...

Bu Gacıya Bir Baro

Çingeneler.. Kendilerine özgü konuşmalarıyla rahat yaşantılarıyla ve özgürlüklerine düşkünlükleriyle yüzyıllardan bu yana gelen toplumunuzun küçük bir parçası, sanatçı ruhlarıyla önlü kompozitörlere ilham kaynağı, yazarlara roman konusu olacak kadar bambaşka bir insan topluluğu olan bu insanların önemi son bir yıldır ülkemizde de hissedilmeye başlandı... Şüphesiz bu önem dünün pavyön şarkıcısı bugünün ünlü assolistl ve çingeneliğini inkar etmeyen Kibariye ile başlayıp başka ''iye'' takısı ile gazino sahnelerinde boy gösteren çingene veya çingene olduğunu iddia eden ses yıldızlarıyla güncelleşti... Ancak düne kadar olduğu halde ''Çingene''liğini inkar eden, aslını söylemekten utanan kişilerin bugün çingene olduğunu iftihar ederek söylemesi toplumun bu özellik sahibi kişilere gösterdiği ilgiyle gelen maddi manevi kazançtı. Ünlü şarkıcıların bile sahnelerde çingene oyun havalarıyla göbek atmaları, sahne gösterilerine özel olarak ''Çingene gö...