Ana içeriğe atla

Pervin Par'ın Dönüm Noktası

Sürmeli gözler, yolunmuş ince kaşlar, rimelli kiprikler ve er kek gibi kesilmiş kısacık saçlar. «Necip Beyin Bağı» nı geçtikten sonra, Rumelihisarı'nın ahşap yalıları, Baltalimanı koyuna doğru bir burun üzerinde yanyana sıralanırlar. Bu kısa saçlı kadın, eski rıhtımlar üzerinde çıplak ayaklarla geziniyor ve sonra akıntılı sulara atlıyor.
- Oh! Ne güzel su... Buz gibi... Öyle serinledim ki...» diye bığırıyor.
Çok kuvvetli akıntı, onu Bebek tarafına sürüklüyor. Boğaziçi'nin «yukarı» tarafına kulaç atıyor, ama nafile!. Olduğu yerde sayıyor. Yorulunca çırpınmaktan vazgeçiyor. Sırtüstü yatınca, akıntıya kapılmış bir cansız eşya gibi aşağılara akıp gidiyor. Yalılardan birinin mermer rıhtımındaki demir merdivene sarılıyor ve üzerinden tuzlu sular şırıl şırıl taşlara akarken sarı renkli havluya kurulanıyor. Şairin, cinsiyetini anlayamayıp da «Kız mısın, oğlan mısın kafir?» mısrasını yazdığı kadınlar aklıma geliyor. Boğaziçi’ni ikiye bölen «Urumelihisarı» nda yeşil boyalı bir bahçe iskemlesine oturuyor. Hayatının dönemeç noktasındaki kadın, Boğaziçi'nin dönemeç noktasında, cakalı bir sigara yakıyor, duruyor. Usta tiryaki edasıyle,
- «Nasıl, fotoğraflar güzel çıktı mı?»
Bu anahtar cümle ile başlıyor ve anlatıyor. Bazan da kendisi sorup cevap veriyor. Önceleri Bursa'da, İzmir'de geçen fakir, silik bir genç kız hayatı... Bir fotoğrafçının yanında hem kasa, hem karanlık odaya bakma ödevi... Sonra, ne olduysa oluyor. İstanbul'a tek başına gelen bir genç kadın geliyor. Şu firma, bu firma derken «Gelinin Muradı» ve Atıf Yılmaz ile büyük bir «yakınlık». Sonra başkaları ve nihayet Mahir Özerdem'e verilen beş yıl... Mahir bırakıyor, gidiyor. Meşhur bir zat'ın kibar oğlu Akın Erkan... O da nasibini alıp gidiyor. Derken gene «yalnız» bir Pervin...
- «Hayatımın dönüm noktasındayım. Hem meslekte hem de özel hayatımda... Ama, bizim özel hayatımız yok ki. Herkes neler yapar, kimse duymaz, farkında bile olmaz. Biz, biraz yaşamak istesek karşımıza şöhretimiz dikilir. Çok defa pişman olurum. «Yere batsın bu şöhret!» derim...
«Yeni kararlar arifesindeyim. Belki evlenirim, belki hep bekâr kalırım. 11 yıllık filim hayatı bana çok şeyler öğretti.
Birçok yerli «festivallik» filimlerde, «sanat filmi» denilen kurdelelerde kadın oyuncu olarak hep beni görüyorsunuz: «Gelinin Muradı» tek iyi filim olarak kalmadı. Onu «Gurbet Kuşları», «Haremde Dört Kadın», «Muradın Türküsü» ve «Hudutların Kanunu» gibi en iyi, en güzel filimlerim takip etti. Böylece bugüne kadar yerli sinemada kadın oyuncular arasında «en iyi fiiimlerin oyuncusu» oldum.
Evlenmeye gelince... Kolay şey değil. Hele sinema oyuncuları için. Zira biz ev kadını değiliz. Hayatımız filim setlerinde geçiyor. Evlenince sinemayı bırakmak lazım. İkisini bir arada yürüten arkadaşlar var. Ama, çok zorluk çekiyorlar. Ben, yapamam. Ya sevdiğim biriyle evlenir, sinemayı bırakırım. Ya da sinemayı asla bırakmam. Hiç birine şimdiye kadar karar veremedim. Ama, karar vermenin zamanı geldi. 30 yaşına yaklaşıyorum. Bir kadın, hele yerli sinema oyuncusu bir kadın için hayli ileri yaş sayılır»...

Pervin Par, yalnız kalmıştı. Bağlandığı erkekler aylar yıllar sonra onu bırakıp gitmişti. Ama, bir gün onu bırakıp gitmeyecek erkek elbette gelecekti...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Hülya Yiğitalp Çıkan Dedikodulara İsyan Etti

Hülya Yiğitalp’in son aylarda ortadan sır gibi kaybolması gazino çevrelerinde büyük skandal yarattı... Çıplaklığıyla ünlü mankenin güney illerinde pavyona düştüğünü anlatan dedikodular sonunda Hülya Yiğitalp ’in de kulağına gitti. Hayatında karşılaştığı en iğrenç olay olarak dedikodulara cevap veren manken şarkıcı şimdi şöhretine sürülen karayı temizlemek için ortaya çıktı... Podyumların gözde mankeni iken paranın cazibesine dayanamayıp gazino sahnelerine show yıldızı olarak geçen Hülya Yiğitalp cömertçe soyunarak kısa süre öncesine kadar adından hayli söz ettiriyordu. Son aylarda ortalıktan bir sır gibi kaybolan Hülya Yiğitalp hakkında birbirinden ilginç söylentiler yayıldı. Bu dedikoduların en çirkini ise güzel mankenin kadın tüccarlarının eline düştüğünü anlatıyordu. İstanbul dışıda daha sık programları olan Hülya Yiğitalp bu arada evindeki telefonu kapandığı için bütün yakınlarından kopmuştu. Sonunda güzel mankeni İstanbul’a döner dönmez alış verişte bulduk ve ayak üstü hakkınd...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Kartal Tibet'in Arabası Paramparça Oldu

Kartal Tibet 220 bin liraya satın aldığı 280 S 1970 modeli Mercedes’ini geçen hafta Rumelihisarı’nda ön tarafı paramparça buldu. SES’in 8 Kasım1969 tarihli sayısında Kartal Tibet’in 220 bin liraya satın aldığı 1970 model Mercedes marka otomobili için şöyle bir başlık atmıştık: «Sinema artistleri içinde en lüks otomobil, Kartal Tibet’in». Fakat Kartal Tibet’in «280 S» tipindeki bu lüks otomobili, göze mi geldi, nazara mı geldi, ne olduysa oldu, geçen hafta bir gece Rumelihisarı Mezarlığı’nın önünde bir taksi ile çarpıştı, ön tarafı paramparça oldu. Sigorta ilgililerinin yaptıkları tahminlere göre, hasar 25 bin lira civarında. Şimdi diyeceksiniz ki, «Kazada acaba Kartal’a bir şey oldu mu?» Bu sorunun cevabını hemen verelim de yüreklerinize soğuk sular serpilsin! Kaza sırasında otomobilde Kartal Tibet yoktu. Şoförü de yoktu. Bir yabancı adam vardı. Kartal’ın da tanımadığı, yüzünü ilk defa Bebek Karakolu’nda gördüğü bir yabancı adam. Olayın iç yüzünü gelin hep birlikte Kartal Ti...