Ana içeriğe atla

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...»
Emel Sayın, sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor...
Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez...
İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep Emel'ine kavuşacağı günü düşlüyor...
Emel Sayın İstanbul'da, Selçuk Aslan Konya'da birbirlerine kavuşacakları günü beklerlerken, Emel Sayın, sıcak yaz günlerinde Suadiye’deki evinde oturup düşünüyor... Geçmişi düşünüyor... Geleceği düşünüyor... Selçuk’u düşünüyor...
«Gördüğüm düşün etkisinde kalıyorum. 'Uzun saç derttir' dediler... 'Sizi ayırmaya çalışıyorlar' dediler.. Ben de bunun böyle olduğunu biliyorum zaten. Şu son birkaç yıl öylesine hareketli geçti ki, şimdi düşünüyorum da, beş yıllık yaşamı birkaç yılın içine sığdırıvermişim de farkına bile varmamışım... İnanın, zaman geliyor, düşle gerçeği birbirine karıştırıyorum. Çünkü, geçmişi ve geleceği hep düşlerimde görüyorum. Bazen kötü düşler görüyorum ve evhamlanıyorum...»
«Zaman geçmek bilmiyor ki...» diyor, içini çekerek... Sonra da başını ellerinin arasına alarak sürdürüyor konuşmasını:
«Selçuk da, ben de, çevremizdekilerin çıkardıkları dedikodularla oldukça yıpranıyoruz. Ancak, elin ağzı torba değil ki, büzesin... Herkes uluorta konuşuyor. Biz birbirimizi severken, özlerken, beklerken, başkalarının tatsız konuşmaları öyle çirkin ki...
«Yakında bu ayrılık, bu hasret de sona erecek. Kavuşacağız birbirimize ve her şey normale dönecek... Bakalım o zaman neler uyduracaklar... Şimdiden merak ediyorum.»
Emel Sayın, yine düşüncelere dalıyor... Günleri haftalara, haftaları aylara ekliyor. Elindeki fotoğrafa bakarken de soruyoruz:
«Bir ara sizin hamile olduğunuz söyleniyordu. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız?»
Önce gülüyor, sonra cevap veriyor:
«Siz daha iyi bilirsiniz ama, 'Asparagas' diye adlandırılan asılsız ve son derece abartılarak yazılan yazılar vardır. İşte bu söylenti de, böyle 'Asparagas' bir haberin yankılarıdır. Evet, her evli kadın anne olmak ister. Ancak, benim için şimdilik erken. Ayrıca benim çocuğum olacaksa, bunu neden gizli tutayım ki? Bir gün anne olmaya hazırlanırsam, göreceksiniz, herkese söyleyeceğim.»
Selçuk Aslan, asker ocağında yaklaşık bir yılını doldurdu. Dedik ya, zaman şimşek gibi geçiyor ama, bunu bir de Emel Sayın’a sormak gerek... Gördüğümüz kadarıyla yakında Emel Sayın’a yine yollar görünüyor. Sanatçı Konya'ya giderek Selçuk'u görmek istiyor. Ancak, hiç belli olmaz, bakarsınız, Emel Sayın oraya gitmeden Selçuk İstanbul'a geliverir.
Emel Sayın, sık sık yaptığı gibi yine asker şarkılarından birisini söylemeye başlıyor:

«Yine yakmış yar mektubun ucunu / Askerlikte sevda çekmek zor diyor...»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

DÜNYANIN birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik ’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam ’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İsta...

Emel Sayın'ı Yeliz Mi Ayırdı?

Güneşli ve sıcak bir mayıs sabahı Suadiye'nin Şendurak Sokağında bulunan 16 numaralı apartmanın 8'nci dairesinin zilini çaldık... Basında çıkan yazılar ve ortalıkta dolaşan söylentilere göre Emel Sayın ile Selçuk Aslan'ın ayrılmaları an meselesiydi... Gerekçe olarak da Yeliz gösteriliyor ve deniliyordu ki: «Selçuk'la Yeliz arasında büyük bir aşk var»... SES Dergisi her olayda olduğu gibi, bu olayda da meselenin gerçek yüzünü verebilmek için bir süre bekledi ve sonunda Emel Sayın’ın kapısını çaldı... Zil sesinden kısa bir süre sonra, kapı açıldı. Pek çok kişinin «Emel Sayın çok perişan... Evinden dışarı adım atmıyor...» dediği Emel Sayın karşımızda duruyordu: «Hoşgeldiniz... Buyurun, içeri girin lütfen...» Henüz sabahın erken saatleri olmasına rağmen farklı görünüyordu Emel Sayın... Gülüyordu... Sabah kahvaltısını çoktan yapmış, erken kalkan kişilere öz bir rahatlıkla çivin içinde dolaşıyordu. Pek çok sanatçının yataklarından ancak öğleden sonra kalktıklarını ...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....