Ana içeriğe atla

Salih Güney Türk Sinemasının Prensi

Türk sinemasında — «şimdilik» — bilinen 3 kral var. Krallardan biri Yılmaz Güney. Yılmaz oyun gücü, senarycculuğu, rejisörlüğü ile almıştır krallığı. «Kral»ın başındaki «çirkin» lafıysa bir magazindir sadece. Prodüktörler cemiyetinde yapılan bir toplantıda ilk defa bir prodüktör tarafından söylenmiş, o gün bugündür de Yılmaz'ı izlemiştir.
Ayhan Işık... O da yılların kralıdır, bir anlamda sinemamızda en uzun egemenliği kuran yıldızdır. Krallığının gerekçesi, öncülüğüdür... Ve «Küçük Kral».. Yılmaz Köksal da son zamanlarda böyle anılır oldu Yeşilçam’da. Ve biten bir sezonla başlayacak yeni bir sinema sezonu arasındaki «zaman aralığı» bizleri bir Prens'le tanıştırdı. Prens, Salih Güneydir.
SALİH GÜNEY
Salih Güney’in sinema için gerçekten iyi bir tipi vardı ama önce birçok hatalar yapıp şansları bir bir elinden kaçırmış, evlenip kendini toparladığında ise şans kapısını çalmaz olmuştu. Uzun bir mücadele devresinden sonra Salih Güney kendini toparladı, tam hamle yaptığı sırada eşinden ayrıldı. O zaman bir zamanların haşarı çocuğunu hatırlayanlar, «Eyvah,» dediler. «Şans tam yüzüne gülerken Salih yine eski yaşantısına dönecek, bu fırsatı da kaçıracak.»
Salih Güneyle hakkında bu tahminlerin yapılışından uzunca bir süre sonra konuştuk. Tahmin gerçekleşmemişti. Salih Güney «akıllı-uslu» yaşantısını bekarlığında da sürdürüyor, onunla bir filim çeviren şirket, hemen iki filimlik daha mukavele yapıyordu. Bunun sim neydi. Salih Güney bu soruya şöyle cevap verdi.
- «Herkes hata yapar. Bir zamanlar benim de hatalı davranışlarım oldu. Marifet hata yapmamak değil. Hata yapmayan hiçbir şey yapamaz hayatta, ama yapılan hatalardan ders almak da şart. Ben dersimi fazlasıyla aldım. Şimdi filim çalışmam olduğu zaman tıpkı bir futbolcu hayatı yaşıyorum. Davetiyede yazılan saatten önce sete gidip işim tamamen bitince setten ayrılıyorum. İşimi de çok seviyorum.»
Salih Güney ki önünde, şimdilik, hepsi başrol olmak üzere tam 5 filimlik mukavelesi var. Sanşı bilhassa «Pamuk Prenses ve 7 Cüce» adlı filimde oynadığı «Prens» rolünden sonra açılmış, her tarafta büyük iş yapan ve milyonlarca seyirci tarafından seyredilen filim seyirciyle Salih arasında kuvvetli bir bağ kurulmasını sağlamıştı. Daha sonra gelen mektuplar üzerinde Hisar Film, Salih Güney’le bir filim daha yapmaya karar vermiş. Yine masal türü olan bu yeni filimde Salih yine Prens rolünde gözükecekmiş. Eh, bizim Yeşilçam’a da bu kadarı yeter zaten. Hemen Salih Güney'e de bir ad yakıştırmışlar. Ama laf aramızda unvan da boşa gitmemiş. Salih'in tipine de, yaşına da uyuyor «Prens» sıfatı.
Salih Güney gelecek günlere ümitle bakıyor, «Her gün. bir öncekinden daha iyi olacak,» diyor.

Ne diyelim, inşallah öyle olur...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...