Ana içeriğe atla

Türkan Şoray'ın 23. Doğum Günü

Türk sinemasının iki şöhretli kadın oyuncusu aynı günde doğmuştur: 28 haziran 1936'da Belgin Doruk, gene 28 haziran 1945’te Türkan Şoray... Geçen hafta içinde ikisi de «yeni yaşlan» m kutladılar; bir yaşlarına daha girdiler. Ses mecmuası bu iki yıldızın aynı günde kutlayacağı yaş günlerinde birer muhabir ve birer foto muhabiri bulundurmak, okurlarına bu «törenlerde» geçen ilgi çekici olaylan takdim etmek istedi. Belgin Doruk:
- «Bu yıl mazeretim var. Yeni doğum yaptım. Her tarafım şiş. 'Ödem' denilen bir rahatsızlık. Fotoğrafçı karşısına çıkacak halim yok. Tekrar rejim yapıp zayıflayana kadar biraz beklemenizi rica ediyorum. Ama, arkadaş olarak, ahbap olarak buyrun» demişti.
Türkan Şoray'la konuşmak için Rüçhan Adlı'dan izin almak gerekiyordu. Rüçhan Adlı:
- «Hay hay, buyrun bekleriz. Yalnız, geç vakitlere kadar çalışıyor Türkan... Ne zaman eve döneceğini bilmiyorum. Yarın bir daha telefon ederseniz, kesin bir randevu saati bildiririm» dedi.
28 haziran günü randevu saati de tespit edilmişti: Saat 21'de, Levent’te Sümbül Sokak, 47 sayılı evde buluşacaktık. Kapının zilinde «Rüçhan Adlı» yazısı vardı. Zile dokunduk. Kapıyı, hizmetçi olduğu anlaşılan bir kadın açtı:
- «Kimse yok evde!» dedi. Randevumuz olduğunu söyleyip girdik ve bekledik. Bir aralık:
- «Türkan Hanım gelmeyecek mi?» diye sorduk.
- «Gelecek ama, bugün filim çalışması var. Biraz geç bitecekmiş. Onun için gecikti...»
Bu sırada kapının kilidinde dönen bir anahtar sesi, hizmetçi kadını kapıya koşturdu. Gelen Rüçhan Adlı'ydı.
- «Hoş geldiniz» dedikten sonra saatine baktı:
- «Her halde Türkan beş dakika sonra burada olur» dedi. Gerçekten tam beş dakika sonra bir daha kapı çalındı ve Türkan Şoray yıldırım gibi içeri girip hemen mutfağa daldı. Ayak üzeri bir şeyler «atıştırdığı» aralık kapıdan görülüyordu. Arkasından Rüçhan Adlı da mutfağa girdi, kapıyı kapadı. Çıktıkları zaman Türkan'ın kulaklarında bir çift pırlanta küpe sallanıyordu. Ortalıkta, bir yaş günü kutlama hazırlığı yoktu. Sadece üç çiçek buketi vardı.

- Ben yaş günümü kutlamam ki!» diye Türkan Şoray omuz silkti. Bu sözde, «Nasıl kutlayabilirim?» manası da gizliydi. Gerçekten, şu anda Belgin Doruk, Bebek sırtlarındaki köşkünde, kızı, oğlu, kocası ve yakınlarıyle yaş günü kutlarken Türkan Şoray'ın yanında annesi, babası, kardeşleri veya kocası, kızı, oğlu v.s. olmadığı için bu «tören» i ihtimal lüzumsuz buluyordu. Ama 23'imcü yaşma girişini, Türkan Şoray, Rüçhan Adlı’nın, bıyıklı ve «mütebessim» fotoğrafı ile kutladı. Çünkü, Rüçhan Adlı (kanunen Marika Adlı ile evli olduğu için) objektifimize Türkan'la poz veremiyor ve bir kenara kaçıyordu. 23 mumlu pastanın bulunması gereken masada üç buket duruyor; zoraki gülen Türkan Şoray'ın bu «kutlama» sına, köşedeki Rüçhan Adlı’nın neşeli resmi de gülüyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...