Ana içeriğe atla

Yeni Yıldız Nathalie Delon

Münakaşaya sebep gene yaramaz küçük 'Anthony'nin huysuzluğuydu... Her zaman yaptığı gibi, bu defa da sofrada «Ben domates yemem» diye tutturmuştu. İki buçuk yaşındaki yaramazın annesi ise, çocuğun kamını doyuramadığını, gerektiği kadar vitamin alamadığını ileri sürerek, onu domates yemeye zorluyordu. Fakat oğlan bir kere yememeye karar vermişti. Domatesi çiğnemeden ağzmda tuttu, sonra lokmayı yere tükürdü. Genç anne oğlunun bu hareketine müthiş sinirlenmişti. Fakat baba hemen araya girdi: «Oğlana boş yere eziyet ediyorsun karıcığım,» dedi. «Sıhhati yerinde. Daha fazla yemek yiyecek de n'olacak?»
Bu sözleri söyledikten sonra oğluna döndü: «Gel yavrum biz seninle kıyıya gidelim. Annen de arkadan gelir.»
Genç kadının yeşil gözlerinde şimşekler çakıyordu. Kocasına sert sert baktıktan sonra: «Anthony'yi ne kadar şımarttığının farkında değilsin, Alain» dedi. Bu gidişle onda terbiye kalmayacak.»
Genç kadının Alain diye hitap ettiği erkek, sinema dünyasının yakışıklı aktörü Alain Delon’du. Diğerleri de güzel karısı Nathalie ile oğlu... Delon ailesi birkaç gün önce Califomia’nın bu güneşli sahiline gelmişti. Yakışıklı aktörün yanından hiç ayrılmayan güzel eşi ise birdenbire herkesin dikkatini üzerinde topladığının farkında değildi. Alain Delon ile röportaj yapmak isteyen gazetecilerden biri aktöre: «Eşiniz tıpkı Julie Christie'ye benziyor» demişti. «Onun sinema artisti olmasını istemez miydiniz?»
Alain Delon, gazetecinin bu sorusuna güldü: «Karıma filimcilerden o kadar çok teklif geliyor ki, neredeyse ben onun ayaklanna kapanıp, 'Aman başrol oynadığın filimlerde bana da rol bul’ diyeceğim... Karımın filim çevirmesini elbet ben de isterim, ama şimdilik ancak benim rol aldığım filimlerde oynayabilir. Biz kan - koca birbirimizden ayrı kalmak istemiyoruz. Sonra görüyorsunuz, Nathalie çok titiz bir anne. Çocuk beş dakika ondan uzak kalsa Nathalie meraktan deliye dönüyor...»
Alain Delon, sekreteri Nathalie ile evlendiği zaman hiç kimse genç kadına fazla ilgi göstermemişti. Hatta birçokları, Alain Delon gibi yakışıklı bir erkeğin böyle silik bir genç kadmla evlenmesini doğru bulmamış, «Nasıl olsa o bir gün güzel rol arkadaşlarından birine aşık olup kansını unutur» demişlerdi.
Fakat Nathalie Delon, kıyafetini, davranışlarını değiştirerek kısa zamanda yakışıklı kocasına ayak uydurmayı başardı... Güzel vücudu, manalı yüzüyle bugün sinemada şöhret yapmış pek çok yıldız için tehlikeli bir rakip haline dahi geldi. Birçokları Nathalie için «Vücudu Ursula Andress'e, yüzü de Julie Christie'ye benziyor» diyorlar. «Bir de Greta Garbo gibi kabiliyetüyse, şöhretli artistlerin vay hallerine...»
Nathalie Delon, Yves St. Laurent'nın modaevinden giyiniyor... Güzel vücuduna yakışacak kıyafetleri seçme konusunda kocasının ona yardımcı olduğuna şüphe yok... Çocuğundan ve kocasından başka hiç kimseyle, hiç bir şeyle ilgilenmiyormuş gibi davranmasına rağmen, genç kadının gizli gizli tiyatro kurslarına devam ettiği ve kocasının rol arkadaşlarının kamera karşısında çalışmalarını dikkatle izlediği muhakkak...
Nathalie Delon, son derece alçak gönüllü, samimî bir kadındır. «Kocamı kıskanmak hiç bir zaman aklımdan geçmedi» diyor. «Onu yalnız bırakmamamın sebebi de bizden ayn kalmasına gönlüm razı olmadığı içindir. Zira benden ve oğlundan ayrı kaldığı zamanlar Alain'in rahatı, huzuru kaçar... Ben de doğrusu onu çok özlerim... Bundan sonra Alain' in rol aldığı filimlerde bana da rol verirlerse, sette dolaşmamı kimse yadırgamayacak...»
Delon ailesine yakm çevreler ise Nathalie’nin artistliğe başlamasını Alain Delon'un istediğini belirtiyorlar. Daha önce ünlü yıldız Romy Schneider ile 6 yıl nişanlı kalan Alain Delon, «Sekreteriyle evlendi. Karısı basit bir katibe» diyenleri susturmak için Nathalie'nin de sinema artisti elmasına zemin hazırlamış...
Bütün bu söylentilerin yanı sıra karı - koca Delon'ların çok iyi anlaşan ve sevişen bir çift olduğunu kabul etmek gerekiyor. Alain karısmdan bir dakika ayn kalmaya tahammül edemediği gibi Nathalie de kocasını darıltmamak, üzmemek için elinden geleni yapıyor. Karı - kocanın 'birbirine ne kadar bağlı olduğunu anlamak için onların yanında birkaç saat kalmak kafi...
Nathalie, «Kocamla sadece bir kere kavga ettim» diyor. «O da oğlymuz Anthony'nin yüzünden çıktı... Kocam Madrit’te filim çevirirken, ben de Paris'te kalan Anthony’nin yanma dönmek istemiştim. Alain, evliliğimizin yıldönümünde bir arada olmamızı istedi. Ben de Anthony'yi yalnız bırakmaya razı olmadım ve Paris’e gittim. Ama evlilik yıldönümünü de ondan uzakta geçirmek istemiyordum. O gün anî bir kararla uçağa atlayıp Madrit’e gittim. Fakat kocamı bulamadım, çünkü Alain de benden ayn kalmak istememiş ve uçakla Paris’e gitmişti...»

Nathalie Delon ün şöhretli bir sinema artisti olduktan sonra da kocasına bu derece kıymet verip vermeyeceği meçhul. Genç karı - koca, hiç bir kuvvetin onların mutluluklarını gölgeleyemeyeceğini ileri sürüyorlar ve artist karı - kocaların da isteyince pekala evliliklerini devam ettirdiklerini belirtiyorlar...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...