Ana içeriğe atla

Rex Harrison ve Trevor Howard Bodrum'da

İtiraf etmeliyim ki, burnunda «Calisto» yazan yat, güneşin battığı memleketlerden süzüle süzüle gelip Bodrum limanına demirlediği zaman ilgimizi çeken sadece yatın güzelliği ve arkasında dalgalanan İngiliz bayrağı olmuştu. Akdeniz’in bu güzel beldesine yolunuz düşmüşse bilirsiniz. Bodrum Limanına hergün bir sigara içimlik mesafedeki Yunan adalarından birçok gemi, yat, yelkenli, motor, taka gelir.. Türkiye'ye, günübirliğine veya aylığına, haftalığına yüzlerce turist getirir. Turist Bodrum'lular için geçim kapısı, tekneler ise göre göre kanıksadıkları birer filimdir..
Eğer «Calisto»nun içinde o iki kişi olmasaydı, bu bembeyaz tekneyi, Bodrum'da ,pek alışık olmadığımız Ingiliz bayrağını taşıdığı ve o gün limanda bulunan teknelerin en zarifi olduğu için seyredecektik.. O da birkaç dakikalığına.. Ama dedik ya, içinde o iki kişi olmasaydı...
Önce gözlerimiz faltaşı gibi açılmıştı.. Sonra ağzımızdan bir «Aaaa!» nidası dökülüvermişti.. Dile kolay! Karşımızda bugüne kadar sadece beyazperdede seyrettiğimiz dünya sinemasının iki devi vardı..
Önce gözlerimizi oğuşturmuştuk. Sonra bakmış, tekrar oğuşturmuştuk.. Hayır, yanılmıyorduk. Karşımızda İngiliz ve dünya sinemasının iki şöhreti, Rex Harrison'la Trevor Hovvard Bodrum'u gülerek seyrediyorlardı. Arada bir, eşleri Rachel Roberts ve Helen Cheney' le konuşuyorlardı. Limandan seyrettiğimiz bu tablo bize haftalarca önce duyduğumuz bir dedikodunun gerçekleştiğini müjdeliyordu. Rex Harrison geçen kış boşandığı sinema yıldışt eşi Rachel Roberts’le barışmıştı...
Rex Harrison tıpkı filimlerindeki gibiydi, Yüzü ve vücudu nüfus kağıdıyla adeta alay ediyordu.. Üzerinde beyaz bir tişört ve beyaz bir pantolon vardı. Howard ise Harrison'un aksine biraz çökmüş gibi geldi bize.. Onun da üzerinde gri beyaz iri çizgili bir tişört ve Bermuda pantolon vardı...
İki şöhret «Calisto» limana demirlediledikten yarım saat sonra eşleriyle birlikte karaya çıktılar.. Bodrum'da umduğunu değil, bulduğunu yiyen iki misafir oldular! Gelişleri önceden haber verilmediği için peşlerinde onları ilk bakışta tanıyan SES objektifinden başka hiç bir gazeteci yoktu..
Sinemanın iki deviyle eşlerinin ilk yaptıkları iş, limandaki bir deniz lokantasına girip, Bodrum’a has yemeklerle karınlarını bir güzel doyurmak oldu. Rex Harrison ne kadar iştahlıysa Trevor Howard o derece boğazsızdı.. Rex Harrison garsona balık çorbası, ahtapot salatası, karides, şarap ve trança şiş ısmarlarken, Trevor Howard'ın menüsü sadece bir bardak süt, iki dilim kızarmış ekmek ve meyve oluyordu.
Yemekten sonra sıra Bodrum’un turistik yerlerini dolaşmaya gelmişti. Balaylarına yeni çıkmış çiftler gibi neşeli, hızlı adımlarla girmedik delik, çıkmadık tepe bırakmadılar. Bodrum Kalesi' ne çıktılar, kaledeki müzeyi gezdiler, Karaadayı, Bodrum’a hakim tepeleri, çarşıyı ve tersaneleri dolaştılar.
Sözün kısası Rex Harrison ve Trevor Howard, Bodrum’da basılmadık taş bırakmadı. Hanımların daha ziyade altın ve gümüş mücevherlere iltifat ettiği Bodrum Çarşısı'nda Rex Harrison bir «Anfor»a tamamı tamamına 1200 Türk lirası ödedi. Bu arada sık sık da Bodrum'un tahminlerinin çok üstünde tabii ve tarihi zenginliklere sahip olduğunu birbirlerinin kulaklarına fısıldadılar. Güneş yavaş yavaş batarken Trevor Howard'ın yakın arkadaşı Rex Harrison'a söylediklerine biz de şahit oluyorduk:
- «Bilirsin Rex.. Dünyada ayak basmadık görülmeye değer kara parçası bırakmadığımı iddia ederim.. Ama itiraf etmeliyim ki Bodrum’u gördükten sonra bu iddiamın ne kadar gülünç olduğunu anladım...»

Ertesi gün yat güneşin battığı istikamete doğru yavaş yavaş uzaklaşırken, dört kişi güneşin doğduğu istikametteki kasabayı, yeni doğan güneşin ışıkları altında, bir daha seyrediyor, Bodrum’da kaldıkları 24 saat içinde kendilerini bir gölge gibi takip eden SES muhabirine el sallıyorlardı...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Hülya Yiğitalp Çıkan Dedikodulara İsyan Etti

Hülya Yiğitalp’in son aylarda ortadan sır gibi kaybolması gazino çevrelerinde büyük skandal yarattı... Çıplaklığıyla ünlü mankenin güney illerinde pavyona düştüğünü anlatan dedikodular sonunda Hülya Yiğitalp ’in de kulağına gitti. Hayatında karşılaştığı en iğrenç olay olarak dedikodulara cevap veren manken şarkıcı şimdi şöhretine sürülen karayı temizlemek için ortaya çıktı... Podyumların gözde mankeni iken paranın cazibesine dayanamayıp gazino sahnelerine show yıldızı olarak geçen Hülya Yiğitalp cömertçe soyunarak kısa süre öncesine kadar adından hayli söz ettiriyordu. Son aylarda ortalıktan bir sır gibi kaybolan Hülya Yiğitalp hakkında birbirinden ilginç söylentiler yayıldı. Bu dedikoduların en çirkini ise güzel mankenin kadın tüccarlarının eline düştüğünü anlatıyordu. İstanbul dışıda daha sık programları olan Hülya Yiğitalp bu arada evindeki telefonu kapandığı için bütün yakınlarından kopmuştu. Sonunda güzel mankeni İstanbul’a döner dönmez alış verişte bulduk ve ayak üstü hakkınd...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Kartal Tibet'in Arabası Paramparça Oldu

Kartal Tibet 220 bin liraya satın aldığı 280 S 1970 modeli Mercedes’ini geçen hafta Rumelihisarı’nda ön tarafı paramparça buldu. SES’in 8 Kasım1969 tarihli sayısında Kartal Tibet’in 220 bin liraya satın aldığı 1970 model Mercedes marka otomobili için şöyle bir başlık atmıştık: «Sinema artistleri içinde en lüks otomobil, Kartal Tibet’in». Fakat Kartal Tibet’in «280 S» tipindeki bu lüks otomobili, göze mi geldi, nazara mı geldi, ne olduysa oldu, geçen hafta bir gece Rumelihisarı Mezarlığı’nın önünde bir taksi ile çarpıştı, ön tarafı paramparça oldu. Sigorta ilgililerinin yaptıkları tahminlere göre, hasar 25 bin lira civarında. Şimdi diyeceksiniz ki, «Kazada acaba Kartal’a bir şey oldu mu?» Bu sorunun cevabını hemen verelim de yüreklerinize soğuk sular serpilsin! Kaza sırasında otomobilde Kartal Tibet yoktu. Şoförü de yoktu. Bir yabancı adam vardı. Kartal’ın da tanımadığı, yüzünü ilk defa Bebek Karakolu’nda gördüğü bir yabancı adam. Olayın iç yüzünü gelin hep birlikte Kartal Ti...