Ana içeriğe atla

Yurdaer Doğulu ve Aziz Ahmet Evlendi

Genç kız kalbi bu, tatlı söze nasıl dayansın?... Hele bu tatlı sözler bir de müzikle söylenirse... Asırlardan beri bozulmayan bir kuraldır bu... Bugün hala atalar sözünü yerine getirip, davulcuya kaçanlar çoğunlukta. Zurnacının yerini ise çeşit çeşit müzisyenler aldı. Bu arada hiç bir şey çalmayan, sadece şarkı söyleyenler daha revaçta... Dedik ya, asırlardan beri değişmeyen bir kuraldı bu... Yıllar öncesine şöyle bir göz atın; France Lizst’i görürsünüz. Güzelliği ile ünlü bir kontesi kocasından ayırır, ondan tam beş tane çocuğu olur. Hacı Arif Bey'i görürsünüz, saraya müzik dersi vermeye girer, ayartmadık cariye bırakmaz. Chopin'i görürsünüz, erkek düşmanı George Sand’ı peşinden koşturur.
İşte geçtiğimiz hafta iki genç kızımız daha, iki müzisyenin müzikli ilan-ı aşkına dayanamayıp, evleniverdiler. «Altın Parmak»lı gitarist Yurdaer Doğulu ile, Moğolların uzun boylu solisti Aziz Azmet, uzun süredir flört ettikleri nişanlılarıyla peşpeşe evlendiler.
Nikahlardan ilki, Ankara'nın en yüksek binasının en üst katında, Kulüp Gökdelen'de yapıldı. Davul - zurnanın çaldığı, «Şen ola düğün şen ola» türküsüyle salona giren genç çift, nikah memurunun karşısına oturdukları zaman, türkü hala devam ediyordu. Bu arada Yurdaer'ln annesi gelmiş, oğlunun kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Nikah memuru nihayet dayanamayıp Yurdaer'e döndü ve salonu kahkahalara boğan şu sözleri söyledi:
- «Yurdaer, artık evleniyorsun. Bırak annenin sözünü dinlemeyi de, şu defteri imzala!»
Yurdaer Doğulu'nun düğünü Kulüp Gökdelen’de sabaha kadar devam etti. Beş katlı düğün pastasını kesip, davetlilere teker teker ikram eden Yurdaer, Serpil çifti, daha sonra sahneye çıkıp, birlikte şarkı söylediler. Bu arada Yurdaer Doğulu’nun eski aşkı Birsen Armağan’dan gelen, «Doğulu ailesine mutluluklar dilerim» yazılı telgraf, genç çiftin mutluluğunu daha da artırdı.

İkinci nikah Moğollar topluluğunun uzun boylu solisti ile, uzun zamandır yanından bir dakika olsun ayırmadığı nişanlısı Yasemin Grebeni'nindi. Beyoğlu Evlendirme Memurluğu’nda yapılan nikah töreninde Moğollar'ın bütün üyeleri hazırdılar. Beyaz gelinliği içinde yaşından daha da küçük gösteren Yasemin Grebenl’nin saadeti gözlerinden okunuyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...