Ana içeriğe atla

Tugay Toksöz için Tehlike Çanları

Bugün nüfus kağıdında «Tugay Toksöz» adı yazılı genç adamın birçok kişisel problemi vardır ve adının şu anda en azından 5 milyon kişi tarafından bilinmesi, başka bir deyimle «meşhur» olması, kamuoyunun onun kişisel problemlerine ilgi duymasına yol açmaktadır.
Tugay Toksöz bir sinema yıldızıdır. Üstelik pek çok sinema artistinde rastlanmayan bir tutumu vardır. Bir zamanlar aynı filimde oynadığı, sinema konusunda kendisiyle konuşup fikir aldığı «kıdemliler» den bahsederken, birçok arkadaşı gibi «Ekrem, Fikret, Sadri» diye konuşmaz. Tugay'ın dilinde onlar «Fikret Ağabeydir», «Sadri Ağabeydir», «Ekrem Ağabeydir»...
1965 yılında girdiği sinemada yıllarca pençe pençe mücadele etmiş ve 1969 yılında Yeşilçam'da iyi bir yere gelmiştir. Ama acaba 1971 yılında bu başarısını devam ettirebilecek midir Tugay? Bu soruyu cevaplandırmadan önce, Tugay'ın 1969 yılında geldiği yeri belirlemekte fayda vardır.
1969 Tugay’ın yılı olmuştur. Birçok iyi filimde oynamış, kötü Alimlerde sudan vur - kır hikayeleriyle kendisini bir kısım seyirciye kabul ettirmiştir. Herkes ondan umutla söz eder. Gelecek, kollarını açmış Tugay'ı beklemektedir. Bir ara iş o hale gelir ki, Tugay'ın adı zirve yolunun kuvvetli adayları arasında bile geçer.
1970 yılının girişiyle, düzenli bir artış temposu gösteren bu «gelişim grafiği» nin çizgisi birden duraklar. Tugay’la ilgili birçok haber dergi, gazete sütunlarında, Yeşilçam dediğimiz sinema çevrelerinin hafif loş sokaklarında gezmeye başlar. Tugay, evini terk etmiştir, durumu eskisi gibi değildir; çok filimde oynamakta, bu da onun durumunu önemli ölçüde sarsmaktadır. Bu haberlere «kavga» ile ilgili söylentiler de eklenir. Bakarsınız bir gazete sütunun «Tugay Toksöz, 8 kişiyle kavga etti,» diye bir haber çıkar, bakarsınız yanyana gelmiş iki kişi bir gün öncesinin kovboy Alimlerini hatırlatan bir kavgasından bahsederler, ikisinde de konuşan yumruklar, kolej mezunu ve 3 yıl İstanbul Üniversitesi’nde okumuş olan Tugay Toksöz'ün uzun süre kalem tutmuş elleridir.
TUGAY SÖYLENTİLERİ KESİNLİKLE YALANMIYOR
Kendisiyle konuşulduğu zaman Tugay söylentileri kesinlikle yalanlamaz, içki içiyordur, ama bu hiç bir zaman bir aperatif ölçülünü aşmamaktadır. Evinden ayrıldığı doğrudur, ama bu kesinlikle bir «terk» olayı değildir. Peki ama bu «ayrılık» olayında bir sebep yok mudur? Vardır, ama ne kadar ısrar ederseniz edin. Tugay, «Çok özel bir durum. Ben, sonunda evime döneceğim,» der, geçer. Bu arada Tugay’la ilişkisi olan bazı kadınlardan da söz edilmektedir. Tugay'ın bu konuda da ağzı sıkıdır. «Ben, evli bir adamım ve evliliğin sorumluluklarını müdrikim,» der. «Kavga» olayları üzerine söyledikleri de buna benzerdir. Mübalağa edildiği kadar değildir ama her insan gibi o da kavga etmiştir. Yalnız hiç münakaşasız olarak kabul edilebilecek bir şey söyler:
- «Ben, kendim için, kendi meselem için kavga etmedim hayatımda,» der. «Ama bir arkadaşım yüzünden gözümü kırpmadan kavgaya girerim...»
Ya «çok filim çevirme» meselesi. Bu, garip bir konudur Türk sinemasında. Bir «yıldız adayı» yıldız olana kadar çok filim çevirmek zorundadır. Böylece Türkiye’nin hemen her şehrinde, her kasabasında kısa süre içinde 3-5 filmi oynar, kendini tanıtır. Ama aynı yolun diğer ucunda durum çok farklıdır. Bir «yıldızın» lüzumundan çok filim yapması kadar kendisi için zararlı şey tasavvur edilemez. Halk çabuk sevip bağlandığı yıldızdan aynı süratle bıkar. Bundan 3 yıl önce çok filim çevirmeye başlayan Tugay için bu «tutum» yerindeydi. Ne var ki, duracağı yeri kestirmekte başarılı olamamış ve «çok filim çeviriminin» alıp kendisini getirdiği yerde de aynı hızla filim çevirmeye devam etmiştir. Bu durum da aleyhine... Olmuş mudur, olmamış mıdır? Şu anda Erman ve Uğur Film’le 3’er; Sine, Bilgin ve Kulüp Film'le birer filimlik anlaşması olan Tugay, sinema politikasını değiştirmiş, her filme 1 ay vermeye başlamıştır. Tugay’ın sinema politikasındaki bu değişiklik hem zamanında, hem de «çok yerinde» olmuştur.
TUGAY TOKSÖZ 1971...

Şu anda görünen şudur: Tugay Toksöz Yeşilçam'da belirli bir yere gelmiş adamdır ve gerek oyun gücü, gerek fifiziği ile daha ileriye gitmemesi için de bir sebep yoktur. Hele Tugay’ın şimdf geldiği yere nasıl geldiğini bilenler için, onun şimdi bulunduğu yerde ilerlemesine engel yoktur. Aynı kanıda olanların dayandıkları bir nokta da Tugay’ın artık «büyük» şirketlerle çalışmaya başlamasıdır. Ancak bu durum Tugay Toksöz'ü başka sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Yerli sinema seyircisi gegenellikle moral değerlere ve aileye çok kıymet veren sosyal bir gruptur. Bu bakımdan Tugay'ın şu anda «askıda» olan ve durumunu, yaşayışını, hayatını düzene sokması şarttır. Eğer böyle yaparsa, gerçekten «iyi oyuncu» hamuruna sahip olan, belli bir sinema saygısı duyan Tugay Toksöz, sinemanın «aranan adamı» olmaktan çıkıp, zirveye doğru koşmaya başlayacaktır, aksi halde ne olabilir? Bunun cevabı şöyle ya da böyle verilebilir, bu cevaplarda gerçekle hayal atbaşı koşabilir, ama belli olan bir durum vardır ortada: Bu yılın sonunda Tugay Toksöz karşımıza bambaşka bir adam olarak çıkacaktır. Ya bugün olduğu yerden çok ilerde, ya da geride!..(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....