Ana içeriğe atla

Banu Alkan'dan Aşk Hikayesi

Genç kız sevgilisinin gözlerinin içine bakarak soluksuz anlatıyor, anlatıyordu... Sevgisini, bağlılığını ve sadakatini dile getiriyordu... Çocuk ise sadece dinlemekle yetiniyordu... Dışarıda puslu bir hava vardı... Gökyüzü birden karanlığa bürünmiıştü... Oysa daha günün ortasındaydılar... Selmin bir ara çantasından kağıt mendil çıkartıp gözlerini sildi... Bu hareket Tayfun'un yüreğini delip geçmişti... Acımayla karışık bir duyguydu bu... Bir genç kız karşısında ağlıyor ve hatta yalvarıyordu... Ama Tayfun, Selmin'e ödün vermemeye kararlıydı...
«Boşuna ağlama Selmin... Bir anda her şeyi yıktın... Şimdi de karşıma geçmiş duygu sömürüsünde bulunuyorsun... Sana inanmak istiyorum ama içimden gelmiyor...»
«Hayır Tayfun... Yanlış değerlendiriyorsun... Haklı olduğum halde senden yine de özür dileme gereği görüyorum... Bu kadar katı olman için bir neden yok... İşi niye bu denli uzatıyorsun...»
....................................
Selmin eve dönerken Tayfun'un kızmasına neden olan olayı bir kez daha gözünün önünden geçirdi... Acaba gerçekten haksız olan kendisi miydi?
Sınıf arkadaşı bir çocuk vardı... Bir gün okuldan kaçıp sinemaya gitmişlerdi... Sadece arkadaşıydı ve ilk kez Tayfun'un dışında bir erkekle sokağa çıkmıştı... İşte bu masumca davranış Tayfun'un kulağına gitmişti... Olayı görenler biraz da abartarak delikanlının aklını çelmişlerdi... Oysa Selmin için bu, korkunç bir iftiraydı... Ama bunu anlatmak öylesine güçtü ki Tayfun'a...
Selmin bu yoğun düşüncelerle evine geldi... Tayfun'a için için sinirleniyor ama çok da seviyordu... Elini tutan ilk erkekti o... Onu ilk öpen, ona ilk sarılan... Aklına birden parlak bir fikir geldi... Öyle bir oyun oynayacaktı ki ona, ömrü boyunca unutmasın...
O son görüşmeden sonra uzunca bir süre aramadı Tayfun'u... Aynı şekilde o da aramadı... Ve hayatını yaşamaya başladı bağımsızca... Arkadaş toplantılarına katılıyor, zaman zaman okulu kırıp sinemaya gidiyor ve arkadaşlarıyla diskotekte dans ediyordu... Özellikle Tayfun'un kulağına gitsin diye de orta yerde yeni sevgililer bulduğunu söylüyordu... Tabii tüm bunlar sadece oyundu... Tayfun'u ayağına getirtmek için düzenlenen bir oyun...
Aradan şöyle böyle 3 ay kadar geçmişti... Yine bir cumartesi günü diskoteğe gitmişlerdi... Pistte dans ediyordu... Birden bir el dokundu omuzuna... Masadaki kız arkadaşlarından biriydi... Usulca bir şeyler fısıldıyordu... Ve bir yandan da eliyle masayı gösteriyordu... Ancak Selmin müziğin gürültüsünden duyamıyordu arkadaşını... Kulağını kızın ağzına götürmek zorunda kaldı... Duydukları karşısında birden irkildi Selmin.
Dansı yarıda kesip masaya yöneldi... Tayfun'la burun burunaydı. Elinde içki kadehi vardı... Kederliydi Tayfun... Selmin hiç sesini çıkarmadı.
«Seninle biraz konuşabilir miyim?» diye sordu...
Selmin hiç oralı değildi... Konuşacak neyimiz var gibilerden delikanlının yüzüne baktı... Bu umursamaz bakış Tayfun'u çileden çıkarmıştı... Şimdi artık ipler genç kızın elindeydi... İstediği av önüne gelmişti...
«Selmin bu kadar değişmen mümkün değil... Hangi yürek bu kadar kayıtsız kalabilir?..»
«Nereden haber aldın buraya geldiğimi?»
«Orası önemli değil... Dışarıya çıkalım ve beş dakikanı bana ayır.»
Birlikte diskotekten dışarı çıktılar... Kapının önüne geldiklerinde Tayfun'un sinirden eli ayağı titriyordu...
«Ne yapmak istiyorsun?» diye sordu Selmin'e...
«Sen ne yapmak istiyorsun?» diye yanıtladı genç kız sevgilisini...
Tayfun heyecandan sözcükleri birbirine karıştırıyor ve kesik kesik konuşuyordu... Selmin artık, bu oyuna bir son vermenin zamanı diye düşünüyordu...
«Beni istemeyen sensin... Bir de eğlendiğim yere gelip huzurumu kaçırıyorsun...»
«Senden af dilemek için geldim.»
«Bakıyorum ne çabuk pes ettin?»
Tayfun bu 'pes' sözü üzerine bü yük bir şok geçirdi... Erkeklik gururuna dokunmuştu... Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu... Ya hakaret edip gidecek, ya da alttan almayı sürdürecekti... Selmin ise özür dileyen bir sevgiliyi bağışlamaya kararlıydı...
«Kıskançlığın bak. seni ne hallere soktu... Bana ettiğin o hakaretleri ömrümce unutamayacağım..»
«Beni lütfen affet... Haydi git içeriden çantanı el da çıkalım... Başka bir yere gidip hasret giderelim...»
Selmin bir an duraklayıp yavaş yavaş merdivenlerden aşağıya inip çantasıyla birlikte yukarı çıktı... Tayfun hem sevinçli, hem de kederliydi... Sevinci yeniden Selmin'i kazanmasından kaynaklanıyordu... Kederi ise yıkılan gururundan ileri geliyordu...
Elele tutuşup yürümeye başladılar...
Bir ara Tayfun sevgilisinin gözlerinin içine bakarak şu soruyu sordu...
«Beni seviyor musun?»

Genç kızın gözleri parlıyordu... Işıl ısıldı... Sevinçten bir su kadar berraktı... Başını önüne eğdi... tayfun hiç sesini çıkarmadan sevgilisinin çenesini yukarıya doğru kaldırıp aynı soruyu yineledi... Genç kızın cevabı ise, «Gözlerimin içine bak» şeklindeydi...(diğer haberler için aşşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zafir Seba Bir Yuvarlakla Ayıbını Kapatacak

“ Bugüne değin hep çıplaktım, zaten şöhretimi de soyunmama borçluyum. Ama bu ne zamana kadar sürer, orası meçhul. İşte ben de bu meçhulün kurbanı olmamak ve sahnelerde kalıcı olabilmek için yepyeni bir karar aldım. Yapacağım uzunçalarla sadece çıplak olmadığımı, sanatçılık yönümün de bulunduğunu kanıtlayacağım. Tüm şöhretimin yarattığı çıplaklık imajını bu uzunçalarla başka yönlere çekeceğim gibi ayıbımı da böylece bir yuvarlak plakla kapatmış olacağım.” Evet, yakında dolduracağı bir uzunçalarla geçmişine bir anlamda set çekeceğini açıklayan Zafir Seba söylüyor bu sözleri. Hani şu gerek sahnede, gerekse fotoğraflarında daima çıplak olarak görülen ve bu nedenle de normal bir giysi ile görsek “Aaa bu o mu acaba?” diyeceğimiz çıplak şarkıcı. Çünkü kendisi şimdiye kadar dikkatleri üstüne vücudunu hiç çekinmeksizin sereserpe gözler önüne sererek çekmiş, halen de öyle sürdürmekte. Ama bundan böyle çıplaklığın uzun ömürlü olamayacağını, bir yandan yaşının geçtiğini, bir yandan da soyunma...

Bu Gacıya Bir Baro

Çingeneler.. Kendilerine özgü konuşmalarıyla rahat yaşantılarıyla ve özgürlüklerine düşkünlükleriyle yüzyıllardan bu yana gelen toplumunuzun küçük bir parçası, sanatçı ruhlarıyla önlü kompozitörlere ilham kaynağı, yazarlara roman konusu olacak kadar bambaşka bir insan topluluğu olan bu insanların önemi son bir yıldır ülkemizde de hissedilmeye başlandı... Şüphesiz bu önem dünün pavyön şarkıcısı bugünün ünlü assolistl ve çingeneliğini inkar etmeyen Kibariye ile başlayıp başka ''iye'' takısı ile gazino sahnelerinde boy gösteren çingene veya çingene olduğunu iddia eden ses yıldızlarıyla güncelleşti... Ancak düne kadar olduğu halde ''Çingene''liğini inkar eden, aslını söylemekten utanan kişilerin bugün çingene olduğunu iftihar ederek söylemesi toplumun bu özellik sahibi kişilere gösterdiği ilgiyle gelen maddi manevi kazançtı. Ünlü şarkıcıların bile sahnelerde çingene oyun havalarıyla göbek atmaları, sahne gösterilerine özel olarak ''Çingene gö...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Hülya Avşar Dostluğu Anlattı

Nükhet kalabalık sinema salonundan çıkarken iki saattir kapalı bir yerde kalmanın sıkıntısını hissetti içinde. Ama sonra güzel bir film seyretmenin mutluluğu her şeyi aldı götürdü. Dışarıda hafiften yağmur yağıyordu. Kıştan kalan bir gün bu bahar havasını alıp götürmüş, yerini serin, yağmurlu, kapalı bir güne bırakmıştı. Caddenin kalabalığına, otomobillerin oradan oraya koşuşturmalarına baktı. İçinde milyonlarca insanı barındıran bir şehirde yaşamdan bir kesit diye düşündü. Sonra düşünceleri o insanların üzerinde yoğunlaştı... Sevgiyle baktı herbirinin yüzüne ayrı ayrı. Yaşam, insanlar, içinde bulunduğu ortam, her şey güzeldi aslında. Ama bu bir bakış açısı değil miydi? İnsan nasıl bakarsa öyle görmez miydi çevresini, öyle algılamaz mıydı çevresindeki olayları? Başını kaydırdı, gökyüzüne baktı. Serin yağmur damlaları yüzüne damladı, üşüdü, başını eğdi. Sonra bu hareketi caddenin tam ortasında yaptığını farketti. Kendi kendine güldü. Önündeki yol uzundu. Hızlanan yağmurla bi...

Emel Sayın'ı Yeliz Mi Ayırdı?

Güneşli ve sıcak bir mayıs sabahı Suadiye'nin Şendurak Sokağında bulunan 16 numaralı apartmanın 8'nci dairesinin zilini çaldık... Basında çıkan yazılar ve ortalıkta dolaşan söylentilere göre Emel Sayın ile Selçuk Aslan'ın ayrılmaları an meselesiydi... Gerekçe olarak da Yeliz gösteriliyor ve deniliyordu ki: «Selçuk'la Yeliz arasında büyük bir aşk var»... SES Dergisi her olayda olduğu gibi, bu olayda da meselenin gerçek yüzünü verebilmek için bir süre bekledi ve sonunda Emel Sayın’ın kapısını çaldı... Zil sesinden kısa bir süre sonra, kapı açıldı. Pek çok kişinin «Emel Sayın çok perişan... Evinden dışarı adım atmıyor...» dediği Emel Sayın karşımızda duruyordu: «Hoşgeldiniz... Buyurun, içeri girin lütfen...» Henüz sabahın erken saatleri olmasına rağmen farklı görünüyordu Emel Sayın... Gülüyordu... Sabah kahvaltısını çoktan yapmış, erken kalkan kişilere öz bir rahatlıkla çivin içinde dolaşıyordu. Pek çok sanatçının yataklarından ancak öğleden sonra kalktıklarını ...