Ana içeriğe atla

Carmen Llera'nın 76 Yaşındaki Aşkı

Carmen Llera, 29 yaşında alımlı genç bir kadın. İspanya'da doğmuş ama, İtalya'da yaşıyor. Ayağında spor ayakkabıları, üzerinde blucini, hiç makyajsız yüzü ile Roma sokaklarında dolaşırken herhangi bir kızdan ayırdetmek çok güç. Ama bu sade görünüşlü İspanyol, çağdaş İtalyan edebiyatının en önemli yazarlarından biri sayılan Alberto Moravia'nın aşkını kazanmayı başarmış.
Alberto Moravia, eserleri en çok okunan ve yabancı dillere çevrilen, bunun yanında ilginç hayatı ile de dikkatleri üzerine çeken bir yazar. Geçen yıl piyasaya çıkan «1934» adlı romanı bir hafta içinde bestseller listesinde baş sıraya yerleşiverdi.
Moravia, kadın - erkek ilişkisinden bahsederken üç çeşit olduğunu söyleyerek onları şöyle sıralıyor. «Bir tanesi cinsel amaçlıdır, diğeri aşktır, üçüncüsü ise iki bedeni aynı gibi yapan arkadaşlıktan da öte organik bir bağdır. Bence kadınlarla derin duygusal ilişkiye girememiş erkeklerin, eksik ve tatminsiz yanları olur daima. Benim kadınlarla aram hep iyi idi. Kadınların dengesizlikleri, hayal güçleri beni çok etkilemiştir. Sonra iç dünyaları dışa dönüktür ve erkeklerinkiyle yaptığı kontrast her zaman ilgimi çekmiştir.»
Moravia'nın hayatına giren kadınlardan biri Elsa Morante. Tam 25 yıl evli kalmışlar. Kendisi gibi yazar elan Morante'den ayrıldıktan sonra bu kez Dacia Maraini ile beraberliği başlamış. Yirmi yıl süren bu ilişkinin sonunda ayrıldıklarında Moravia, hayatına giren her iki kadına da minnettar olduğunu söylemekten kaçınmıyor.
Yazar, geçen yıl yapılan röportajda, «Şu anda kiminle birliktesiniz?» sorusunu cevapsız bırakmayı tercih etmiş. Ama bugün artık gizlemeye gerek görmüyor. Kalbini çalan genç İspanyol Carmen Llera'dan bu ilişkiyi ve Moravia'yı dinleyelim:
«Ben İspanya'da doğdum. Orada tahsilimi tamamladım. Sert bir katolik disiplini ile yetiştirildim. Liseden sonra klasik edebiyat ve tarih tahsili yapmaya başladım. O sıralarda felsefe öğretmeni ile aramda aşk başladı. Çevremiz, bu olayı bir skandal olarak nitelendirip evlenmemiz gerektiğini söyleyerek baskı yapmaya başladılar. Sonunda hiç düşünmediğim bir yaşta kendimi evli buluverdim. Aslında o yaşlarda öğretmenimle .romantik aşkımı sürdürüp, mutlu olmaktan başka bir arzum yoktu. Kocam benden on yaş büyüktü ve sorumluluk sahibiydi. Onunla mutlu olduğumu söyleyebilirim. Ama bu aşkı resmi hale sokmaktan pek hoşlanmamıştım. Derken oğlum Hektor doğdu... Onu çok istemiştim. 19 yaşındaydım, hem bebeğe bakmak, hem de üniversitedeki dersleri takip etmek zorundaydım. Bunalıma düştüğüm anlar oldu ama, üniversiteyi bırakmayı hiç düşünmedim. Tahsilimi tamamlayınca İtalya'ya gitmeye ve oraya yerleşmeye karar verdim.

«Alberto Moravia'yı daha oniki yaşındayken okumaya başladığım kitaplarından tanıyordum. O yıllarda aileme göre Moravia gerçekten büyük bir yazardı ama, yetişme çağında olan gençlerin okuması iyi değildi. Çünkü onların ahlak değerlerine kötü etki yapabilirdi. Ben hep tuvalette gizlice okuyordum... Moravia ile tanışmam bir arkadaşım sayesinde oldu. Daha doğrusu güneyde çıkan küçük bir gazete için röportaj yapmak üzere evine gittim. O anda mucize olmadı. Hatta daha sonra Alberto ilk görüşte benden hiç hoşlanmadığını itiraf etti. İkimizin de ortak bir tutkusu vardı; sinema. Bu ilk görüşmeden sonraki karşılaşmalarımız hep sinemalarda, özel gösterilerde oldu. Böylece aynı tutkuyu paylaşan iki insan gibi arkadaşlığımız ilerledi. Gerisi de her aşk ilişkisinde olduğu gibi gelişti. Şimdi ikimiz de çok mutluyuz. Aiberto son derece zeki ve otantik bir insan. Hayata bakış açısı ve canlılığı beni en çok etkileyen yönü. Onunla birlikte olmak çok hoşuma gidiyor. Beraberliğimizde aşkın yanında diyalektik bir yön de var. Edebi alanda ise büyük düşünce ayrılıklarımız var. Birlikte yaşamaya başladığımızdan beri ne o, ne de ben daha önceki hayatımızda bir değişiklik yapmadık. Alberto 17 yaşından beri yaptığı gibi her sabah yazıyor. Ben büroya gidiyorum. Sonra birbirimize günümüzü anlatıyoruz. Röportajlar, telefonlar, dostlarımız, birlikte yaptığımız uzun yürüyüşler ve hepsinden önemlisi sinema hayatımızı dolduruyor. Geceleri Alberto arkadaşlarıyla çıkıyor, bense erken uyumayı seviyorum. 3 yıllık beraberliğimiz beni değiştirmedi ama eskiye nazaran daha mutlu olduğumu söyleyebilirim.»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Olimpiyat Modası Türkiye'de

Modanın ne zaman, nereden, nasıl çıkacağı hiç belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz Arap çöllerinin kızgın kumu etkiliyor stilistleri, bir bakıyorsunuz Anadolu'nun eşsiz uygarlığı. Uzakdoğu'dan esen Japon rüzgarını Amerika, yenisini üstlendiği dünya olimpiyatının ilgisiyle göğüslemeye çalışıyor. Maskotundan şapkasına, tişörtlerinden mayolarına, hatta ve hatta günlük giysilere kadar benimsenen olimpiyat modasında Amerika bu kez mayoya yani yüzme sporuna ağırlık verdi. Amerika'nın ünlü yüzücülerinin lanse ettiği mayoları, ülkemizde ilk kez uygulayan TEN mayolarının zengin koleksiyonunu da bir sporcu kadar, jimnastik çalışan balerin, film yıldızı Çiğdem Tunç lanse etmeye başladı. Dansı bıraktığını açıklayan, ancak başrollerden birini aldığı bir müzikalde dans edebileceğini dile getiren Çiğdem Tunç, bundan böyle yeniliklerin öncüsü olmak için çaba harcayacağını belirtiyor. -''Gencim, güzelim ve yetenekliyim. Bugüne kadar hep karşılık beklemeden yaptım her işimi. Ama bu...

Ceyhan Cem'den Büyük İddia

Selçuk Ural'la beraberliğimiz 1966 Aralık ayında başladı. Daha önce de arkadaştık ama, sadece gezip tozuyorduk. Ne o bana, ne ben ona karışırdık. Bir gün bana Bütün erkek arkadaşlarla ilgini keseceksin. Filmleri bırakacaksın... Gazetecilere, artistlere selam vermiyeceksin dedi. Beni apayrı bir insan yapmak istiyordu. "Bunu zaman gösterir" diye teklifini kabul ettim. Bir arkadaşın evinde kalıyorduk. O Batı Kulüp'te çalışıyordu. Maddi vaziyetimiz iyi değildi. Arabasını satması o sıraya rastlar. Sonradan benim yüzümden sattığını söylemiştir ki, bu doğru değildir. Borcunu ödiyemediği ve şıklığa fazla düşkün olduğu için satmıştır. Bir süre sonra çalışmağa Ankara'ya gitti. Para yollıyacağını söylediği halde sözünü tutmadı... Kavgalarımız bir türlü bitmedi. Günün birinde bana evlenme teklif etti. "Birbirimizi tanımıyoruz... Daha ileride" dedim. Kurtuluş’ta bir ev tuttuk.Bütün istediklerimi almağa başladı. Israrla benden çocuk istiyordu."Gözü, duda...

Olay Kadın Christine Haydar

Milli gelinimiz Christine Haydar , uzunca bir süredir ilgileri üzerinde topluyor. Christine Haydar denildiğinde herkes farklı şeyler düşünüyor haliyle... Tarihe düşkün olanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarını hatırlayıp, çöküşün neden bu kadar şiddetli olduğunu keşfediyorlar. Tarihle arası hoş olmayıp da, gazino sahnelerinde kadın vücudunun inceliklerini araştırmayı tercih edenlerin aklına ise, güzel ve düzgün vücutlu bir kadın düşüyor. Beş parmağın beşinin de bir olmayacağına göre, değişik renk ve zevklerden hoşlanan insanların Christine Haydar adını duyduklarında değişik şeyler düşünmeleri, hatta bazı düşüncelerini çok ileri noktalara götürmeleri de olağan bir durum. Milletin hayal dünyası torba değil ki büzesin! TARİHİ KÖKEN Aslında Christine Haydar'ın şöhret yolu tarihi kökeni sayesinde açıldı... Türkiye'de herkes Christine Haydar'ın hangi «Haydar Paşasnın gelini olduğunu bilimsel metodlarla araştırırken, Avrupa dergileri paşaları atlayıp Christine...