Ana içeriğe atla

Elizabeth Taylor Ölümden Döndü

Beyazperdede öyle sanatçılar var ki, sanatın hemen her dalında kendilerini kanıtlamışlar ve bu nedenle de özel yaşamları ne denli fırtınalı olursa olsun, seyircilerin gözünde yıllardır zirvede kalmayı başarmışlardır. İşte böylesine başarılı sanatçılardan biri de Elizabeth Taylor... Sinemaya yıllar önce giren, bugüne dek sayısız filmde, sayısız karakteri canlandıran, Oscar ve benzeri değerli ödüller kazanan ve bu arada da sık sık eş değiştirmeyi ihmal etmeyen bu Amerikalı yıldızı sinemayla seyirci olarak ilgilenenlerin bile tanımaması imkansız. Tüm dünya sinemalarında olduğu gibi ülkemizde de gerek beyazperdede, gerekse televizyonda sayısız filmini izlediğimiz sanatçı, son olarak geçtiğimiz aylarda Broadway’da bir tiyatroda sahneye çıkıyordu... Beklenenin üzerinde başarı kazanması, rolünün hakkını tam olarak vermesi nedeniyle sadece bir aylık, o da isminden faydalanmak üzere yapılmış sözleşmesi yetkililer tarafından hemen uzatıldı. Başlangıçta ünlü tiyatronun ileri gelenleri, Elizabeth Taylor’un isminden reklam açısından faydalanmayı düşünmüşlerdi...
Sinemayı gayet iyi bilen, ancak tiyatroyla bugüne dek amatör bile olsa bir türlü tanışmayan Liz Taylor, «Küçük Tilkiler» isimli oyunda gerçekten başarıdan başarıya koşuyordu. Hatırlanacağı gibi aynı rolü geçtiğimiz yıllarda ünlü sanatçı Talulah Bankead tiyatroda, Bette Davis de beyazperdede canlandırmıştı. Böylesine güçlü oyuncuların ardından bu rolü üstlenmek büyük bir riskti hiç şüphesiz. Beyazperdedeki haklı ününü tehlikeye atmaktı bir anlamda. Ancak Liz, tüm zorluklara göğüs germeye kararlıydı. Bu nedenle Florida’da bir çiftliğe çekildi. Uzun, ancak inançlı bir çalışma sonunda tam 18 kilo verdi. Washington’daki bir senatörün karısı seyirci tarafından nasıl karşılanacaktı? Oyunun oynanacağı Broadway’in ünlü tiyatrosu Marin Beck’in koca salonu ilk gece tıka basa doluydu. Pek çok değerli oyuncunun yanında doğrusu Taylor hiç yadırganmıyordu. «The Little Foxes» -Küçük Tilkiler- seyirci tarafından çok heğenilmişti... Ancak bunda ünlü sanatçının katkısını kabullen memek doğrusu büyük haksızlık olurdu...
Eleştirmenler köşelerinde bir hayli başarılı bulduklarını belirtiyorlardı ünlü yıldızı. Artık tiyatro yöneticilerinin yapacağı tek şey kalmıştı, Liz’i ikna edip anlaşmasını uzatabilmek.. Onlar da onu yaptılar...
Ancak yine böylesine güzel gecelerden birinde beklenmedik bir şey oldu. Oyunun sona erip, perdenin kapanmasına çok az kalmıştı ki, binlerce seyirci menekşe gözlü artistin birden sahnenin ortasına yığıldığını gördü. Önceleri rol icabı zannedilen bu olay, sahneye bir anda tüm görevlilerin dolmasıyla anlaşıldı. Büyük bir panik çıkmıştı seyircilerin arasında... Çok sevdikleri, hayran oldukları yıldızın aniden yığılması onları çok şaşırtmış ve korkutmuştu. Liz Taylor hemen en yakın sağlık merkezine kaldırıldı... Doktorlar güzel yıldızı yoğun bakım odasına aldılar. Tüm basın, radyo, televizyon muhabirleri hastanenin kapısında küçük de olsa bir haber alabilmek için bekleşiyorlardı. Ülkenin büyük yayın organlarında Liz'le ilgili sürekli yazılar yayınlanmaya başladı. Sanat hayatı, özel kişiliği, ilişkileri, sayfa sayfa gazete ve dergilerdeydi artık. Oğlu Michael'ı, Beth Breitling ile evlendirdikten sonra «Beyazperdenin en güzel kaynanası» ünvanını alan güzel yıldızın, 1950'de Conrad Hilton Jr. 1951’de Michael Wilding, 1975'de Mike Todd, 1959'da Eddie Fisher, 1964’te Richard Burton ve nihayet 1976’da John Warner'la yaptığı evlilikleri, sevgilileri tüm hayranlarının dilindeydi artık.
Hatırlanacağı gibi menekşe gözlü yıldız, yıllar evvel bir film çalışması için gittiği İngiltere'de, kaldığı otelde geçirdiği bir kriz neticesinde hastaneye kaldırılmış ve London Clinic’in özel bakım odalarından birinde oksijen çadırına alınmıştı. Yapılan kontrolde uzmanlar yıldızın sağ akciğerinde zatürree tesbit etmişlerdi. Yapılan tüm müdahelelere rağmen Taylor, tehlikeli durumu bir türlü atlatamamış, nihayet devamlı kontrol edilmesi şartıyla hastaneden taburcu edilmişti.. Kendini çok yormayacak, gıdasına ve dinlenme saatlerine azami dikkat gösterecekti...

Sahnede bayıldıktan sonra kaldırıldığı hastanede doktorların ilk dikkat ettikleri şey işte bu zatürree olayı oldu. Hemen gerekli testler yapıldı. Sonuç bekledikleri gibi çıkmıştı. Liz Taylor’un hastalığı nüksetmişti. Devamlı dinlenmeden yapılan sahne çalışmaları onu bitirmiş, tüketmişti. Menekşe gözlü Liz'in hayatı tehlikedeydi artık. Bundan böyle attığı her adıma dikkat edecek, film ve sahne çalışmalarını azaltacak, bol bol da dinlenecekti... Yaşamı bir bakıma bu önlemlere bağlıydı artık...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...