Ana içeriğe atla

Ferdi Tayfur'un Necla Nazır Aşkı

Minicik goncalı bir gül varmış... Aşıkmış bu gül... Sevgilisini gördüğü günler gülücükler içinde şarkılar söyler, dalga dalga yayılan yapraklarıyla neşeler saçmış gelip geçenlere... Ama bir gün bırakıp gidivermiş sevgilisi o beyaz gülünü... Ve bir daha da hiç mi hiç rastlamamışlar birbirlerine... Beyaz gül öylesine kederlenmiş ki, öylesine acı çekmiş ki, dikenlerini kendisine batırıp ölmeğe karar vermiş... Ve beyaz gül kanayan rengiyle hemen o anda oracığa yığılıp kalmış... Ferdi Tayfur'dan Necla Nazır'a... Küçük bir kağıt parçası üzerine mavi bir ka lemle yazılmış üç satır..
«Sana bunları plak stüdyo, sunda yazıyorum. Hiçbir zaman eline, geçmeyecek bu kağıt parçasını yaşadığım sürece saklayacağım. Seni çok seviyorum. Bestelerimde hep ayrılık var ama biz hiç ayrılmayacağız değil mi?»
Yine Ferdi Tayfur'un gözü gibi sakladığı bir başka pusula...
«Bugün çılgına döndürdün beni. Üç defa telefon ettim, kuaföre gittiğini söyledi annen. Sesini duymak için şu anda, her şeyimi feda etmeye razıyım. Yeter ki, sana adadığım şu yüreğime bir nebze olsun su serpebilsen.»
Bir başkası... Daha uzun ve daha muntazam harflerle yazılmış... Birinci hamur kağıda ve dolmakalemle...
«Dün seninle ilgili bir haber okudum. Sen de okumuşsundur ya. İnanmadım. Ama seni bir başkasıyla birlikte görünce, eski bir fotoğraf dahi olsa, ne yalan söyleyeyim içim burkuldu. Tahmin ederim ki, sen de aynı acıyı duyuyor, sundur. Ama üzülme sevgilim. Bizim ilişkimiz iki ayrı vücutta yaşayan tek ruh gibidir. Her türlü dedikoduya ve baskılara rağmen me. tenetimizi muhafaza etmek zorun, dayız. Yaşadığımız sürece bu sevgi de bizle birlikte yaşayacak. İntikam ve ümitsizlik bizim gibilerin kitabında ve karakterinde yoktur. Çünkü her ikimizin de doğumu birbirimizi gördüğümüz günün tarihini taşır. Yarın ilk uçakla İstanbul'a geliyorum. Kim bilir teselliye ne kader çok ihtiyacın vardır. Seni seviyor, seni öpüyorum. Binlerce... Binlerce defa Necla...»
Yıl 1976... Ferdi Tayfur plak dünyasında büyük bir tırmanış içindedir... Arabesk olarak bilinen müzik türünün iki ismi arasına girmiştir... Dev adımlarla rekor düzeye ulaşan plak satışlarıyla zirvenin de ötesinde yerlere doğru yükselmektedir... Gerçek bir halk sanatçısı olarak posterleri kapışılmakta, besteleri en ilkel meyhane köşelerinde sızan insanların deduklarından düşmemektedir... Türkiye'yi sarsan bir adı vardır artık onun... Ardahan'dan Edirne'ye, kuzeyden güneye dek uzanan bir vatan toprağı üzerinde Ferdi Tayfur adı önemli bir yer işgal etmektedir...
Henüz hiç film çevirmemesine, TV'ye çıkmamasına karşın, yalnızca basında ve plak kapaklarında çıkan fotoğraflarıyle toplumun aşina bir yüzü olup çıkmıştır.
Birkaç film firmasından teklifler alır... Ancak gerek menejeri Atilla Alpsakarya ve gerekse kendisi film tekliflerini, izledikleri politikaya ters düşer gerekçesiyle reddederler... Özellikle Alpsakarya, sanatçının şimdilik kamera karşısına geçmesini sakıncalı bulmaktadır... Kendisi de menejerinin bu yargısını onaylar ve her film önerisini geri çevirir...
Yine aynı yılın son aylarıdır... Ferdi Tayfur Adana'dadır. Henüz İstanbul'a yerleşmemiştir... İstanbul'un yoğun ve karmaşık yapısı onun ruhuna ve özüne aykırı düşmektedir... Çalışmalarını Adana'da yoğunlaştırmayı yeğ tutmaktır.. Şarkılarını orada besteleyip İstanbul'da da stüdyoya girmektedir... İşte bu yüzden de Adana-İstanbul arasında mekik dokumaktadır... İstanbul'a geldiğinde ise bir otelde kalmaktadır Ferdi Tayfur... Bu otel Aksaray meydanında bir yerdedir...
İstanbul'daki işini bitirir bitirmez yeniden Adana'ya dönerdi... Genellikle uçakla yolculuk yapardı... Adana günlerini anlattığında Ferdi Tayfur bakın ne diyor:
«Adana'da arkadaşımın plak dağıtım deposuna gider, orada plak satışlarını izlerdim... Aynı zamanda da dükkanda telefon olduğu için İstanbul'la bağlantı kurardım... Adana'da günlerim genellikle belli bir tempo içinde geçerdi... Geceleri beste çalışmalarına yönelir, gündüzleri de yukarıda sözünü ettiğim gibi plak dağıtım deposunda vakit geçirirdim...»
Bir cumartesi günü İstanbul'dan bir telefon alır Ferdi Tayfur... Menejeri Atilla Alpsakarya'ya aittir telefondaki ses...
«Hemen uçağa atla ve İstanbul'a gel...» diyerek Ferdi Tayfur'a bir sürprizinin olduğunu söyler...
İlk önce bir anlam veremez bu ani çağrıya sanatçı...
«Ne var Atilla Bey, ne oluyor... Niye beni acele İstanbul'a çağırıyorsun... Hayrola sürpriz ne...?» diye sorar...
Ancak karşı taraftan hiçbir yanıt alamamıştır Ferdi Tayfur... Telefon kapanır ve sanatçı başını iki elinin arasına alıp başlar düşünmeye... Bu meçhul davet neyin nesidir ki acep ...Cumartesi ve pazar gününü büyük bir heyecan içinde geçirir... Her türlü ihtimali kafasından bir bir geçirir ama telaşını ve merakını yenemez... Pazartesi sabahı olunca, ilk uçağa atladığı gibi İstanbul'a uçar... Önce Aksaray'daki oteline iner, bir duş alıp elbisesini değiştirir ve sonra da doğruca Unkapanı'ndaki Atilla Alpsakarya'nın yazıhanesine gider..
«Selamlar ağabey... Nedir durum... Ne oluyor... Söyle de meraktan kurtulalım...» der.
«Otur bakalım Ferdi'ciğim... Hayırlı bir haber var. Dikkat et, söylüyorum... Bir aya kalmaz filme başlıyorsun... Haydi aslanım bakalım...»
Donakalır Ferdi Tayfur... Sevinç, ten bir süre konuşamaz ...Gözlen çocukluk yıllarının filmlerine uzanır gider... Kurmuş olduğu düşleri anımsar... Hep bir film artisti olmak istediği dönemleri kucaklar bir an için...
«Ciddi misin, gerçek mi ağabey..»
«Tabii... Hemen şimdi çıkıp gidiyoruz, anlaşmayı yapmaya» yanıtını alır...
Firmanın sahibi Hulki Saner onları beklemektedir..
Hulki Saner onları beklemektedir..
«İşte sözünü ettiğim Ferdi Tayfur, Hulki Bey...» diyerek Ferdi Tayfur'u Soner'e takdim eder Atilla Alpsakarya... Hulki Saner dikkatlice karşısında oturan esmer delikanlıyı kritik etmekte, boydan boya onu izlemektedir... Altı filmlik bir anlaşma yaparlar ilk aşamada... Yılda iki film çevirecek olan Ferdi Tayfur önüne uzanan birtakım evraklara imzalar atar ve viski kadehleriyle de ayaküstü bir kutlama töreni yapılır...
Ferdi Tayfur rüyada gibidir adeta... Gerçekle düş arasında gezinip durmaktadır... Bir türlü inanamaz...
«Sen git şimdi Adana'ya... Biz sana haber veririz...» derler.
Büyük bir mutluluk içinde Adana'ya geri döner... Ama kafasında bazı sorular da yok değildir hani..
«Beni tanımadıkları ve bilmedikleri halde nasıl olur da bir kalem, de altı film için bir anlaşma yaparlar... Yoksa beni başlarından mı savmak istediler...»
Fakat birkaç haftaya kalmaz ki, Ferdi Tayfur yanıldığını görür... Yine İstanbul'dan bir telefon gelir... Yönetmen Temel Gürsu ile prodüksiyon amiri Şerif Ablak'ın iki gün içinde Adana'ya geleceklerini ve mekan konusunda kendisiyle irtibat kuracaklarını söyler yapımcı Hulki Saner... Belirtildiği gün ve saatte Adana Havaalanına gider ve iki kişiyi karşılar... Altında Wolksvagen 1303 turuncu renkte bir otomobil vardır... Otomobile valizler konur ve Akdeniz sahil şeridinden Antalya'ya giderler... Yönetmenle prodüksiyon amiri mekan saptaması yaparlar ve otomobili Antalya'da bir garajda bırakarak uçakla İstanbul'a dönerler...
İstanbul'a geldiklerinde kolları sıvar ekip... Hanım oyuncunun Necla Nazır olduğunu söyler Hulki Saner... Ferdi Tayfur «Evet tanıyorum...» gibilerden başını sallar... Nazır'ı birkaç ay önce Adana'da bir sinemada Orhan Gencebay'la başrolünü paylaştığı bir filmde görmüştür ilk kez... Gözünün önüne rol arkadaşının yüzünü getirir... Perdede koskocaman bir yüzdür bu... İçin için bir sevinç duyar... Necla Nazır gibi bir isimle birlikte oynayacağı için mutlanır...
Bir gün sonra yazıhaneye Necla Nazır gelir...
Ayağında siyah pantolon kırmızı bir kazak ve çizme vardır Necla Nazır'ın... Ferdi Tayfur, Necla Nazır'ı ilk gördüğü andaki izlenimlerini şöyle aktarıyor:
«Aklımdan geçmezdi Necla Nazır'ın yüzünün bu kadar küçük olacağı... Çünkü perdede kocamandı.. Bir vaşington portakalı büyüklüğündeydi... İçimden herhalde teknik bir oyundur diye geçirdim... Alımlı ve çok güzeldi... Karşıma geçip oturduğunda her yerim titriyordu...»
Dört gün sonra Yeşilköy havaalanında buluşulmak üzere ayrılır... Antalya'ya hareket edileceği gün havaalanına Hulki Saner de gelir uğurlamak için... Ferdi Tayfur'u bir yana çekip şu uyarıda bulunur.
«Şansın açık olsun oğul... Bak şimdiden söyleyeyim... Anlaşma yaptık ama film iş yapmazsa bir daha seninle çalışmam...
Bu söz bir an düşündürür Ferdi Tayfur'u... Sesini çıkarmaz...
Uçak hareket eder ve havalanır.. Yanında Necla Nazır oturmaktadır. Öte yanda ise rol arkadaşının ablası vardır... Yol boyunca avuçlarının içinin terlediğini hisseder Ferdi Tayfur... Önceleri havadan sudan birkaç laf ederler... Sonra sohbet daha da koyulaşır... Ferdi Tayfur kısaca hayatını özetler... Necla Nazır da yaşamından kesitler ve nasıl artist olduğunu anlatır... Ve bir de bakarlar ki, Antalya'ya gelmişler bile...
Ve bir gece ağlar Necla Nazır... Antalya'dan İstanbul'a Ferdi Tayfur'un otomobiliyle dönerken gözlerinden süzülen yaşlarını gizlemeye dahi gerek duymadan yüreğindeki tüm acıyı yanaklarına döker...

Çünkü bir gerçeği öğrenmiştir Necla Nazır... Ferdi Tayfur evlidir ve bir de çocuğu vardır ...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ferdi Tayfur'un Necla Nazır Aşkı

Minicik goncalı bir gül varmış... Aşıkmış bu gül... Sevgilisini gördüğü günler gülücükler içinde şarkılar söyler, dalga dalga yayılan yapraklarıyla neşeler saçmış gelip geçenlere... Ama bir gün bırakıp gidivermiş sevgilisi o beyaz gülünü... Ve bir daha da hiç mi hiç rastlamamışlar birbirlerine... Beyaz gül öylesine kederlenmiş ki, öylesine acı çekmiş ki, dikenlerini kendisine batırıp ölmeğe karar vermiş... Ve beyaz gül kanayan rengiyle hemen o anda oracığa yığılıp kalmış... Ferdi Tayfur 'dan Necla Nazır 'a... Küçük bir kağıt parçası üzerine mavi bir ka lemle yazılmış üç satır.. «Sana bunları plak stüdyo, sunda yazıyorum. Hiçbir zaman eline, geçmeyecek bu kağıt parçasını yaşadığım sürece saklayacağım. Seni çok seviyorum. Bestelerimde hep ayrılık var ama biz hiç ayrılmayacağız değil mi?» Yine Ferdi Tayfur'un gözü gibi sakladığı bir başka pusula... «Bugün çılgına döndürdün beni. Üç defa telefon ettim, kuaföre gittiğini söyledi annen. Sesini duymak için şu anda, her ...

Ajda Pekkan Niye Saklanıyor?

AJDA PEKKAN ’a incecik porselen çay bardaklarıyla çaylarımızı içerken sordum: «Bana kalırsa her sanatçı sahne hayatından bu kadar şikayetçi değil. Kendinizi fazla yıpratmıyor musunuz?» «Belki ben fazla hassasım, belki de layık olduğum şeyleri istiyorum. Bunları bulamadığım zaman da üzülüp, yıpranıyorum.» «Ne gibi?» «Şöyle açıklayabilirim. Siz de kabul edersiniz ki, Türkiye’nin önemli, isim yapmış sanatçılarından birisiyim. Zaman zaman duraklama dönemlerine girdiğim oluyor. Ama, benim bu birkaç aylık duraklamam bunca yıldır yaptığım ismi bir anda silip götüremez herhalde. Bizde alışılmış bir kural var. Yeni bir sanatçı fırlamaya görsün. Hemen bir eski ismi tahtından indirdiği iddia ediliyor. Ne kadar aldırmasanız üzülüyorsunuz. Şöyle bir düşünün ne kadar çok sanatçıya bu çirkin davranışta bulunuldu.» «Türkiye'deki meslektaşlarınızla ilgili düşünceleriniz?» «Seyyal Taner’in showuna hayranım. Sezen Aksu 'nun sesine, duygulu bestelerine bayılıyorum. Erol Evgin’i ço...

Yasak Aşk Bitiyor Mu?

FERDİ TAYFUR ÜÇ ÇOCUĞUNU YANINA ALDI Altı yıllık Necla Nazır - Ferdi Tayfur beraberliği, daha doğrusu "yasak aşk''ı, çeşitli aşamalar göstererek, fakat kopmayan, zayıflamayan bir biçimde yedinci yılına girerken, önemli ölçüde değişimlere sahne olmaya başladı. Yasak aşk yaşamasına rağmen, sevilen ve milyonların taptığı bir insan olan Ferdi Tayfur, ününe, efendi kişiliğini ekleyip, hiçbir sansasyonun kahramanı olmayınca, evli olduğu halde Necla Nazır'la sadakat çerçevesi içinde yürüttüğü yasak aşkını da böyle şeyleri asla affetmeyen topluma kabullendirmişti. Günler günleri, yıllar yılları kovalarken, aynı zamanda öz çocukları olan Funda ve Tuğba ile sonradan nüfusuna geçirdiği Timur'u bir gün olsun ihmal etmeyen Ferdi Tayfur, son zamanlarda gittikçe büyüyen ve bazı şeylere akılları ermeye banlayan çocuklarına daha da düşkün oldu... Nitekim, film çevirmek için gittiği Kuşadası'na, çocuklarını da götüren Ferdi Tayfur'un, set arasında ve filmden arta ka...

Nükhet Duru'nun Çıplaklığı Başına Dert Oldu

ARTIK Nükhet Duru gecede 3-4 yerde sahneye çıkan bir uvertürdür. Repertuvarına daha bir dikkat eder; saçına, giyimine, hareketlerine daha bir özen göstermeye gayret eder. Bu arada Yeşilçam'dan da film teklifleri gelmektedir. Ve yıl 1970'tir. Ayhan Işık, Bahar Erdeniz ve Yusuf Sezgin 'in başrolleri paylaşacakları bir filmin hazırlıkları yapılmakta ve bu filme bir kadın oyuncu aranmaktadır. Ve Nükhet Duru adında karar verir yapımcılar. O günleri de şöyle anlatır Duru: «Bir gün çalıştığım gazinonun kulisine bir prodüksiyon amiri geldi. 'Nükhet Hanım hikaye tam size göre, Ayhan Işık'la oynayacaksınız' dedi. «Ben 'Oynayamam, imkanı yok' dedim. Adam 'Neden?' diye sordu. «'Zaten gecede üç dört yerde sahneye çıkıyorum. Gündüzleri de uyuyorum filmi ne zaman çekeceğiz. Film çekmeye zamanım mı var?' dedim. «'Biz çekim saatlerini sizin boş saatlerinize göre ayarlarız' dedi adam. «Sonra çekimler başladı. Ben ne filmin adını b...