Ana içeriğe atla

Roman Polanski, Nastasya'ya Seviş Dedi

«NASILSAN Öyle Kal», Roman Polanski'nin şimdiye kadar en zor şartlarda çaIıştığı bir filmdi. Ünlü yönetmen, bu filmi bitirene kadar müptelası olduğu uyuşturucuların dozunu artırmak ve alışagelmediği sinir haplarının huzuruna sığınmak zorunda kalmıştı. Ne var ki Polanski, sonunda yaşlı kurt Marcello Mastroianni'nin, küçük sevgilisinin gönlünü çalmasını engellemeyi başarmıştı.
Aslında Nasti gerçekten Polanski'den öç alıyordu. Bunun dışında babası yaşında bir aktöre aşık olması düşünülemezdi bile. Polanski, içinde derin bir iz bırakan o günleri şöyle anlatıyor.
«Resmen çıldırmak üzereydim. Düşünün bir kere. Çok sevdiğiniz bir kadını (Nasti artık benim kadınımdı), babası yaşındaki bir aktörle son derece açık bir aşk sahnesinde görüyorsunuz. Filmin yönetmeni sizsiniz ve o aktör ile sevdiğiniz kıza daha canlı, daha gerçekçi sevişmeleri için salıklar veriyorsunuz. Yönetmenliğim süresince bundan daha güç bir olay yaşamadım, yaşayamam da.»
Nastasya'nın Marcello Mastroianni ile çevirdiği bu film, Avrupa ile Amerika'da gişe ve hasılat rekorları kırmaya başladı. Filmin yönetmeni Roman Polanski, becerisinden dolayı Nasti'ye yakın övgü dolu sözlerle bahsedilmesine karşın, bu filmi çektiğine gerçekten pişmandı. Çünkü Polanski'nin küçük sevgilisi artık bambaşka biri olup çıkmıştı. Öyle ki henüz 16 yaşında, Polanski'yi hiçe sayan, sürekli baş kaldıran biriydi bundan böyle Nastasya Kinski.
Ve Polanski kısa süre sonra küçük sevgilisinin kaprislerini kaldıramayacak, kıskançlık duygularına yön veremeyecek bir hale geldi. Bu durum Roman Polanski’nin 16 yaşındaki bir kızı baştan çıkarıp, Amerika'dan sınır dışı edilmesine kadar devam etti.
Neden hep küçük kızlar? Aslında Nastasya'nın yanıtını bulamadığı o soruda olduğu gibi Polanski yoksa gerçekten bir sapık mıydı? Şimdi dilerseniz Amerika'dan kovuluşunu yine Polonski anlatsın.
«Küçük Sevgilim ile «Nasılsan Öyle Kal»dan sonra 2 film daha çektik. Bunlar ilki kadar sükse yapmadı. Bunda benim bencilliğimin etkisi vardı tabii. Nasti'yi bu iki filmde gerektiğince soymamış, ünlü bir aktörle kamera karşısına geçmeşini bilerek engellemiştim. Ancak giderek Nastasya'nın bana karşı eski ilgisinin kalmadığına, hatta beni hiç umursamadığına kanaat getirmiştim. Sonrasında bunun üzerine yeni gönül serüvenleri aramaya başladım. Nedense hep yaşı küçük kızlardan hoşlanıyordum. Yoksa... Hayır hayır olamaz. O sıra Angelica adlı 16 yaşında bir kız çıktı karşıma. Tıpkı Nasti'yi tanıdığım zamanki gibi genç ve kız oğlan kızdı. Angelica'yı elde etmem belki de yaşamımın en büyük hatası oldu. Yaşı küçük kızları baştan çıkardığım gerekçesi ile bu son olay Amerika’dan sınır dışı edilmeme neden oldu. Bu küçük sevgilimden ayrılmam açısından benim için çok üzücüydü. Ancak başka seçeneğim yoktu. Bu arada Nasti bir kez daha benden nefret etmeye başlamıştı. Artık onun gönlünü almama olanak yoktu. Bu nedenle belki de Nasti’den ayrılmak şansımı Avrupa'da aramak, benim için daha hayırIı olacaktı.»
Roman Polanski Amerika'dan sınır dışı edildiğinde artık ünlü bir film yönetmeniydi. Avrupa'da iş bulması kuşkusuzdu. Kendisinin de bu konuda endişesi yoktu. Ancak küçük sevgilisinin özlemi ne olacaktı? İşte bu soruya yanıt vermek hayli güç.
Bu arada güzel Nastasya'nın Alman asıllı çirkin babası aktör Klaus Kinski de kızına sahip çıkma gereğini belki de ilk kez duymaya başlamıştı. Artık bütün dünya Polanski'nin küçük sevgilisinin, çirkin Klaus Kinski'nin kızı olduğunu öğrenmişti. Ne var ki Nastasya'ya şimdiye kadar kendisi ile yeterince ilgilenmeyen ünlü babasının bu abartmalı ilgisi hiç de hoş gelmedi. Nasti o sıralar babasına resti çekmekte gecikmedi. Güzel kızın öz babasına çektiği telgrafta sadece şu cümle bulunuyordu.
«Şimdiye kadar neredeydin?»

Roman Polanski ise Avrupa'da dikiş tutturmuş, setten sete koşmağa başlamıştı. Çok çalışarak, küçük sevgilisini düşünecek zaman bulamamayı amaçlıyordu. Yine de karmaşık duygular içindeydi ve nedense içindeki bir his Nasti'ye kısa zamanda kavuşacağını söylüyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Deniz Gökçer Tercihini Yaptı

TİYATROYLA pek fazla içli dışlı değilseniz bile muhakkak Deniz Gökçer adını duymuşluğunuz vardır. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer ’le, aynı tiyatronun sanatçılarından Mediha Gökçer'in kızlarıdır Deniz Gökçer. Ne yalan söylemeli, geçen gün Acar Filim platosunda karşı karşıya gelip tanıştırılıncaya kadar, benim de kendisi hakkındaki bilgim bundan fazla değildi. Pek onun «Genel müdürün kızı olmaktan öte» iyi bir tiyatro artisti, sözü edilir, hesaba katılır bir sanatçı olduğunu duymuşluğum: «Andromak» ta, «Damdaki Kemancı» da, «Bir Bardak Su» seyretmişliğim vardı. Platoda, iki plan arasında tanıştırıldık Deniz Gökçer'le. El sıkıştık, kenardaki iki sandalyeye oturup konuşmaya başladık. 1945 yılında, Ankara'da doğmuş Deniz Gökçer... Önce Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü'ne gitmiş, orada 6 yıl okumuş. Sonra şiddetli bir «lumba go» onu Bale Bölümünden ayrılmaya mecbur etmiş. Bunun üzerine yeniden imtihanlara girmiş Deniz Gökçer, bölüm değiştirip Devlet Konse

Deniz Gökçer Tercihini Yaptı

TİYATROYLA pek fazla içli dışlı değilseniz bile muhakkak Deniz Gökçer adını duymuşluğunuz vardır. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer’le, aynı tiyatronun sanatçılarından Mediha Gökçer'in kızlarıdır Deniz Gökçer. Ne yalan söylemeli, geçen gün Acar Filim platosunda karşı karşıya gelip tanıştırılıncaya kadar, benim de kendisi hakkındaki bilgim bundan fazla değildi. Pek onun «Genel müdürün kızı olmaktan öte» iyi bir tiyatro artisti, sözü edilir, hesaba katılır bir sanatçı olduğunu duymuşluğum: «Andromak» ta, «Damdaki Kemancı» da, «Bir Bardak Su» seyretmişliğim vardı. Platoda, iki plan arasında tanıştırıldık Deniz Gökçer'le. El sıkıştık, kenardaki iki sandalyeye oturup konuşmaya başladık. 1945 yılında, Ankara'da doğmuş Deniz Gökçer... Önce Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü'ne gitmiş, orada 6 yıl okumuş. Sonra şiddetli bir «lumba go» onu Bale Bölümünden ayrılmaya mecbur etmiş. Bunun üzerine yeniden imtihanlara girmiş Deniz Gökçer, bölüm değiştirip Devlet Konser

Türkan'ın Oyununa Geldim

TÜRKAN'IN OYUNUNA GELDİM Bir yanardağ...Aylardan beri için için kaynayan...Patlamaya pek niyeti olmadığı halde, koşullar sonucu büyük bir gürültüyle patlayan bir yanardağ... Ve şimdi ateş saçan bu yanardağ Cihan Ünal'dan başkası değil...Türkan Şoray'olan aşkı neredeyse şarkılara türkülere konu olacak duruma geldiği halde işin başından beri ortaya Şoray'la birlikte kesin çizgiler koymayan ve “bile bile lades”li sözler olan “belki”leri,”olabili”leri çok güzel bir şekilde vurgulayan Cihan Ünal,içnde yaşadığı koşulların birdenbire yön değiştirmesiyle artık dayanamadı ve patladı.Ve kanımızca tüm kamuoyunu ilgilendiren, kendisinin Türkan Şoray'la olan aşkının getirdiği,zihinlere çöreklenen bir çok soruya ışık tutan şaşırtıcı itiraflarda bulundu...Cihan Ünal'ı aylar sonra itiraflara zorlayan neden kuşkusuz herkesin evlnecekler gözü ile baktığı bir sırada Türkan Şoray, yeni bir oyunuyla Ruçhan Adlı gibi aşk yaşadığı Cihan Ünal'ı terkedilmiş pozisyonuna soku

Şey Dergisi’nin 1984 Tarihli 29. Sayısı

https://www.tozlumagazin.net

Nilüfer'in Kara Lekesi

Tüm çıplaklığıyla bilinmeyen bir olay hakkında konuşmak ve kişiler hakkında suçlamalarda bulunmak yanlış hir harekettir... 14 Nisan 1981 tarihinde resmen boşanmaya karar veren Nilüfer ve Yeşil Giresunlu arasındaki sürtüşmeler de, sonunda bu olayın kahramanlarına koca bir «Kara leke» sürüverdi. Yeşil Giresunlu'nun basına yaptığı açıklamalar oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücü idi. Giresunlu aynen şöyle diyordu: «Nilüfer'in bir buçuk yıldan bu yana Mehmet Kölük adlı kişiyle ilişkisi vardır.» KADIN KADINA BİR SOHBET Bu olay hakkındaki gerçekleri bulmak için genç sanatçının evine giderek kadın kadına konuşmak istedim. Etiler'deki evinde beni annesi karşıladı... O da üzgün, o da çaresizdi. Bunca yıl büyütüp gözünün içine baktığı kızının «ihanet»le damgalanmasını hazmedemiyordu.. «Kızım sanatçı ama biz mazbut bir aileyiz. Ben dul kaldığım zaman Nilüfer henüz 9 yaşındaydı. Onu bugünlere getirene kadar neler çektim. Üç yaşında astıma yakalandı, yıllarca tedavi