Ana içeriğe atla

Gönül Akkor-Kamuran Akkor Kardeşler

MÜZİK dünyamızın iki ünlü kardeşi «ardır... Gönül ve Kamuran Akkor... Nedense bu iki kardeş hakkında hep yazılır, çizilir. Yok, kavga ettiler. Yok, darıldılar. Yok, barıştılar diye. Hatta, hatta «Biz barıştırdık» haberleri yer alır zaman zaman basın organlarında...
Biz de, en iyisi iki kardeşe de telefon açıp bu işin aslını, astarını şöyle iyice bir öğrenelim dedik.
Önce Gönül Akkor'u aradık. Derdimizi anlatınca bir kahkaha attı ve, «Tam zamanında aradınız... İsterseniz gelin kendiniz görün, dargın mıyız, yoksa kavgalı mıyız?» dedi. Bunu duyduktan sonra durulur mu? Hemen bir arabaya atladığımız gibi, Gönül Akkor’un Yeniköy'deki yalısının yolunu tuttuk. Kapıyı çaldığımızda, Gönül ve Kamuran Akkor kardeşleri, yüzlerinde geniş bir tebessümle karşımızda bulduk. «Ne iyi ettiniz de geldiniz» dedi Gönül Akkor. Kamuran Akkor da gülümseyerek sözü tamamladı: «İkimizin de boş olduğu bir günü bulabilmek çok güç. Bugün nasılsa ablamın da, benim de işimiz yoktu. Söyle buluşup, ağız tadıyla başbaşa bir gün geçirelim demiştik... Gelin bu günümüze siz de ortak olun.»
Birlikte yalının rıhtımına çıktık... Gönül Akkor hırslı bir şekilde kamışın ucundaki çapariyi denize sallıyor, yavaş yavaş, boşluğunu ala ala topluyor, sonra yeniden sallıyordu. Zaman zaman çapariye tesadüfen(!) takılan şanssız istavritleri de büyük bir sevinçle çıkarıp, yanındaki kovaya atıyordu. Bir süre sonra olta sık sık boş çıkmaya başlayınca, balıkçılıktan bıkan iki kardeş içeri girmeye karar verdiler. Kamuran Akkor mutfağa girip güzel bir kahve pişirdi ve iki kardeş karşılıklı geçip, sigaralarını tüttüre tüttüre kahvelerini yudumladılar. O arada bizden yazmamamızı rica ettikten sonra biraz dedikodu da yaptılar tabii... Kahve ve dedikodu faslı bitince, Kamuran Akkor, «Abla, ne zamandır karşılıklı bir tavla oynamamıştık, gel seni iki mars, bir oyun yapayım da gününü gör» dedi. Ama, oyun başladıktan kısa bir süre sonra mars olup, pes eden kendisi oldu.
Biz de bu arada sözü döndürüp, dolaştırıp dargınlık söylentilerine getirmeye çalışıyorduk... Gönül Akkor en nihayet dayanamadı, «Kim ne umar da böyle söylentiler çıkarır bilmiyorum. Kamuran ve ben haftada birkaç kez telefonla görüşürüz. Ancak, kardeşim sık sık İstanbul dışında çalıştığı için birlikte geçen günlerimiz pek fazla değildir. Yine de anneler günüydü, doğum günüydü falan deyip, fırsatları değerlendirir ve bir arada olmaya çalışırız» diye dert yandı.

Bir süre sonra iki kardeş, plaklıktaki tüm plakları yere yayıp, aradan kendi plaklarını bulup çıkartarak, dinlemeye ve eski günleri «yad etmeye» başlamışlardı. Biz de onları eski günlerin anılarıyla başbaşa bırakıp yanlarından ayrıldık...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zavallı Oya Hep Yatakta

Oya Aydoğan 'ın sinemadaki çizgisi bellidir... Çevirdiği her filmde mutlaka dişiliğini şöyle ya da böyle gösterir ya da göstertirler... İşte, Berhan Şimşek’le birlikte oynadığı son filmi olan “Zavallılar”da da, Oya Aydoğan bir türlü yataktan çıkamadı. Çeşil çeşit zavallılık vardır... İnsan, açlıktan zavallıdır, çaresizlikten zavallıdır, işsizlikten, parasızlıktan, kimsesizlikten zavallıdır... Fakat bizim bilmediğimiz bir başka zavallılık türü daha varmış... Aşk zavallısı... Bunu nerede mi teşhis ettik? Hemen söyleyelim, Oya Aydoğan'ın son çevirdiği filmin setinde... Yapımcı Kemal Dilbaz adına, yönetmen Ümit Efekan tarafından çekilen ve “Zavallılar” ismini taşıyan filmde, Oya Aydoğan, köyden şehre gelip, büyük kentin çarkları arasında kaybolan ve kaderin acımasızlığına karşı koyamayıp, hayalleri yok olan ve sonunda da onun bunun elinde oyuncak olan bir genç kızı canlandırıyor. Bu filmde Oya Aydoğan, yukarıda söylediğimiz gibi tam bir aşk zavallısı... Mekanı ise çoğu ...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

DÜNYANIN birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik ’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam ’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İsta...

Sahnelerin Yeni Göz Bebeği; Ayşen Cansev

Ankara Başkent Gazinosu, bugünlerde çiçeği burnunda bir sanatçıyı koynunda besliyor... Yaklaşık 1 yıldır müzik ve sahne dersleri alan Ayşen Cansev bu çiçeği burnunda sanatçı... Aynı zamanda da sahnede sesi ile seksiliğini bütünleştiren ve ümit veren bir sanatçı... A yşen Cansev’ın son günlerde işi de iş hani... Bugüne kadar sinemada birkaç iddiasız film çeviren ve uzun süredir yaklaşık 1 yıldır da Oğuz Abadan dan müzik ve sahne dersleri alan Ayşen Cansev, sonunda gazino sahnelerine ''Merhaba'' dedi. Sahnelere ilk adım atışı olmasına karşın Ankara Başkent Gazinosu’nda Yüksel Uzel ’lı kadroda oldukça başarılı genç sanatçı. Sahnelerde ömür tüketmiş birçok sanatçıya da küçük sesine raömen taş çıkartacak kadar rahat ve kendinden emin... Tabii bunun yanısıra Tanrı’nın kendisine bahşettiği tombul dişiliği de gözlerden pek uzak tutmak niyetinde değil. Nitekim ilk gecelerden bu yana izleyicilere seks ziyafeti çekiyor. Kısacası sesi ile eksiliğini bütünleştiriyor Ayşen ...

Sekse Düşkün Mine Soley Ramazanda Oruç Tuttu

Türk sinemasının en çok soyunan kadını Mine Soley , bu günlerde sahneyle, set arasında mekik dokuyordu. Bir aylık mecburi Ramazan istirahatından sonra tekrar ortaya çıkmış, kendini jet hızıyla sahneye ve film setine atmıştı. Mine Soley'i "Ölüm Emri" adlı filmin setinde bulduk. "Ölüm Emri"ni Yücel Uçanoğlu-Metin Film-Işık Toraman adına yönetiyordu. Filmin başrollerini Murat Soydan ve Esen Püsküllü oynuyordu. Ve Mine Soley'İn yanısıra oynıyan öteki oyuncular da Behçet Nacar, Ali Poyrazoğlu , Erden Alkan'dı. Son ikisi tiyatro oyuncularıydı. Mine Soley kamera karşısına çıkmak için sırasını bekliyor bu arada da makiyajını yapıyordu. Sahneyle film setleri arasında mekik dokuyan genç kadın: - ''Bir bilseniz ses alanında neler dönüyor. Bazı ses sanatçıları, sahneye geçen sinema oyuncularım nedense çekemiyorlar. Hanımefendiler bütün yeni şarkıları amborgoya almışlar,bize okutmak istemiyorlar, Eskimiş unutulmuş şarkılar da bize kalıyor. Ama ne ...