Ana içeriğe atla

Orhan Gencebay Güzeller Arasında

KAPININ önünde durup zile bastığımız sırada içerden kavga ve kahkaha sesleri geliyordu... Ne olduğunu merak etmiştik. Fakat kapı açılıp da salona adım attığımızda bu merakımız şaşkınlığa dönüştü. Sezen Aksu ile Müjde Ar, bağıra bağıra kavga ediyorlar, Orhan Gencebay'la Sevim Emre ise bu tartışmayı seyredip katıla katıla gülüyorlardı. İki sanatçı espri dolu sözcüklerle bu münakaşalarını sürdürürken, işin gerçeğini Orhan Gencebay bize şöyle anlattı: «Sezen'le Müjde birbirlerini çok severler ama, kavga da etmeden yapamazlar. Fakat münakaşaları öyle komik oluyor ki, gülmemek elde değil.»
Sezen Aksu, Müjde Ar ve Orhan Gencebay birbirleri için her türlü fedakarlığa hazır, birbirlerinin dert ortağı üç yakın arkadaştır. Tabii bu üçlüye Sevim Emre'yi de dahil etmek gerek.
İşte bu grup birkaç yıldan bu yana her an beraberler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Çeşitli nedenlerle bir gün görüşemeseler hemen telefon edip uzun uzun konuşuyorlar.
Dilerseniz şimdi size bu arkadaşların nasıl tanıştıklarını anlatalım... Orhan Gencebay, Müjde Ar'la yedi yıl önce «Batsın Bu Dünya» adlı filmin setinde karşılaşmış, Sezen Aksu'yu ise televizyon stüdyosunda görmüş.
Sezen Aksu ile Müjde Ar'ın tanışması İse hayli ilginç... Bakın bu olayı Sezen Aksu nasıl anlatıyor:
«Bundan üç yıl evvel fuarda birlikte sahneye çıkıyorduk. Ama birbirimize selamımız bile yoktu... Bir gün arabayla dolaşırken yanımızdan hızla bir araba geçti. İçinde Müjde’yi gördüm... Şoföre arabanın önüne geçip durmasını istedim... O da dediğimi yaptı. Arabadan hemen inip Müjde ile tanıştım. O gün, bu gün de hiç ayrılmadık.»
BİRBİRLERİ İÇİN NE DİYORLAR?
Şimdi bu üç arkadaşın birbirleri için ne düşündüklerini öğrenelim... Söz önce Orhan Geneebay'ın:
«Sezen gerçekten minik serçe... Öylesine sıcak kanlı ki, insan alıp göğsüne bastırmak istiyor. Müjde’nin deli dolu yaradılışı içinde altın gibi bir kalbi vardır. Her türlü derdimi ona hiç çekinmeden anlatırım.»
Sezen Aksu ise şunları söylüyor:
«Orhan hayatımda tanıdığım birkaç iyi insandan biridir. Karşısındakini kesinlikle kırmaz. Müjde ise tam anlamıyla delidir. Her işime karışır. Hiç durmadan kavga ederiz... Fakat bana büyü yaptı galiba bir türlü ondan ayrılamıyorum... Yalnız şunu da söyleyeyim ki, çok yetenekli ve zeki bir insandır.»
Müjde Ar'ın düşünceleri ise şöyle:
«Orhan tam bir beyefendidir. Kişiliğinden rahatsız olmadığım tek erkektir diyebilirim. Son derece duygusal ve mükemmel bir arkadaştır. Tüm dertlerimi hiç çekinmeden ona anlatabilirim. Sezen ise beni perişan etti. Onun yüzünden esrarkeşlere döndüm. Onu görmesem azap çekiyorum. Bana İkizimmiş gibi geliyor.»
Üçlü, beraber show yapmak veya film çevirmek istediklerini sözlerine ekliyorlar. Daha sonra da bu arkadaşlar için Sevim Emre'nin düşüncelerini öğrenmek istiyoruz...

«Şimdiye kadar böyle bir arkadaşlık görmedim» diyor. Nazar değmesin ama böylesine arkadaşlıklara rastlamak gerçekten güç...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...