Ana içeriğe atla

Anneler Gününün En Güzel Haberi

Hamile Demiştik Yalanlamışlardı... Ama...
İşte, ŞEY Gazetesi’nin aylar önce yazdığı Türkan Şoray’ın hamile olduğu haberlerinin kupürü... Yıldırım nikâh sonrasındaki bu haberimiz Şoray’ın yakınlarından kaynaklandığı için sadece söylentiye sebeplendirmiştik.
Ve Türkan Şoray ile Cihan Ünal yakınlarından çıkan bu haberleri başka yayın organlarında yalanlayarak henüz bir bebek olmadığını söylemişler ve bu söylentiler yüzünden de uzun bir süre eve kapanmışlardı... Taa ki çevirdikleri “Seni Seviyorum” filminin galasına kadar. Bugün ise dört aylık hamile olduğunu saklamayan Türkan Şoray artan kilolarını nasıl kamufle edebileceğini düşünüyor sadece. Çünkü önünde üç bölge işletmecisinin birleşerek hazırladığı film projesi var ve bu filmde hamile bir kadını falan canlandırmıyor. Ege ve Akdeniz sahillerinde çekilecek olan bu filmden önce de Türkan Şoray ile Cihan Ünal çiftinin yine günlük gazetelerden birinde bebek beklediklerini açıklayacakları iddia ediliyor... Çünkü geçtiğimiz günlerde bir günlük gazetede çıkan hamilelik haberine müthiş tepki göstererek bir başka günlük gazetede yine yalan olduğuna dair açıklama yapmak zorunda kalan Cihan Ünal’ın bu hareketi yine bir başka günlük gazetede sonuçsuz kalmıştı. Çünkü son olarak Türkan Şoray bebek bekleyip beklemediğine dair soruyu “Karnımdaki çocuk sizi niye bu kadar ilgilendiriyor” diyerek bebek beklediğini istemeyerek açıklamıştı... Böylece ŞEY’in aylar önce verdiği haberin doğruluğu şimdi ortaya çıktı... Tıpkı evlilikleri gibi hamileliği de olay haline gelen Türkan Şoray, hayatının en büyük mutluluğunu daha fazla gizleyemedi. Kendisini bu denli mutluluğa boğan hamileliğini tüm sevenleriyle paylaşmak istedi ve “Anneler Günü”nde müjdeyi verdi.
Yılda bir kez yaşanan, özlemi çekilen çocukların ve annelerin umutlandığı, şenlendiği bir gün “Anneler Günü...” Küçük bir çocuğun böyle anlamlı bir günde anneciğine ufak bir hediyeyle koşması, o çocuğun küçük dünyasında son derece büyük ve güzel bir olaysa, anne içinde hazların, mutlulukların, sevinçlerin en doyumsuzu...
Böylesine güzel, bir gelin gibi pırıl pırıl günü hangimiz yaşamak istemeyiz ki? Hele elinde bir buket çiçekle “Anneler Günü” sabahı hangi çocuk hayattaki en büyük varlığına koşmak istemez ki?
Türkan Şoray da bir zamanlar annesine koşardı... Elini öper, bu gününü umutlarken de hem mutluluğu yaşardı, hem de burukluğu...
İşte Türkan Şoray’ın yıllar yılı yaşadığı bu burukluk Allah nasip ederse tam beş ay sonra gerçekleşecek...
Evet, çocuk özlemi ile yanıp tutuşan Türkan Şoray dörtbuçuk aylık hamile... Ne var ki evlilikleri gibi hamilelik olayı da fırtına estirdi Türkan Şoray'ın. Şoray, kendisi için böylesine mutlu bir olayı doğrulayıp “Hamileyim” dediği zaman bu sözü günlük gazetelerde yer alınca, her zaman olduğu gibi Cihan Ünal, karısının hamile oluşunu da yalanlayınca ortalık karışıverdi. Oysa Türkan Şoray’ın doğuracağı günün sevincini daha şimdiden yaşadığını herkes biliyordu... Yakınları, Yeşilçam çevresi ve tabii ki en başta kocası Cihan Ünal...
rkan Şoray için hayatın en önemli olayı bir çocuğa sahip olmaktı. İşte bunun içindir ki daha fazla dayanamadı ve “Anneler günü”nde kendi ağzından en güzel haberi, daha doğrusu müjdeyi verdi ve “Beş ay sonra doğuracağım” dedi.
Türkan Şoray'ın bu müjdeyi vermesi, elbette kolay olmadı. Ama güzel sanatçı bu mutluluğunu artık bütün sevenleriyle yaşamak istiyor ve diyordu ki;
Filmlerde bugüne kadar bir çok kez anne olmuştum ama gerçek analık duygusunun tarifi yapılamıyor. Onu yaşıyorum, hissediyorum. Dualarımı Allah kabul etti ve yıllar sonra ilk kez anne olacağım. İçim içime sığmıyor. Şimdi en büyük temennim, karnımdaki çocuğumu sıhhatli bir şekilde düyaya getirmek...” Bu sözlerinin içinde Türkan Şoray’ın bütün bir yaşamı vardı. Baba adayı Cihan Ünal'sa duygularını sadece yakınlarının yanında açığa vuruyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....